Her halkın tarihinde kimi zaman büyük acılar, kimi zaman ise görkemli direnişlerle belleklere yazılan günler vardır. Kürtler açısından kendini tekrar eden kara günlerden biri, 29 Haziran'dır. 1925 yılında, takvimler 29 Haziran'ı yazdığında Şeyh Said ve arkadaşları idam edildi. Tam yetmiş iki yıl sonra ise, Abdullah Öcalan'a idam cezası verildi.
Nasıl ki Öcalan'a idam cezasının 29 Haziran'da okunması tesadüf olmadıysa, Bask Ülkesi'nin bağımsızlığı için mücadele eden ETA'nın kuruluşunun 31 Temmuz'a denk gelmesi de tesadüf değil.
1895 yılıydı. Baskların öz yönetimlerinin Madrid tarafından iptal edileli tam ondokuz yıl olmuştu. Ki Romalıların adını 'dağ halkı' anlamına gelen Barscunes koyduğu halk, yüzyıllar boyu bir yüzü denize, diğer yüzü dağlara bakan bu topraklarda kendi yaşamını kendi kurmuştu. İşgal anlamına gelen özerklik statüsünün iptali birden değil, adım adım geliştirilmişti. Kendilerine 'Euskaldunes' diyen Basklar, 'matxinada', yani isyanlarla özgürlüklerini savunmaya çalıştı. Egemenlerin yanıtı kanlı oldu.
Ondokuzuncu yüzyılın son demlerinde gazeteci-şair Sabino Arana Goiri, İspanya devletinin Bask Ülkesi'ni siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal olarak zorla entegre etme çabalarının bir halkın varlığını yok etmeye dönük olduğunun farkındaydı. Bundan dolayı entegre olmamalıydılar, kendi yapılarını korumalıydılar. Bu amaçla 31 Temmuz 1895 tarihinde, onun öncülüğünde Bask Milliyetçi Parti (EAJ/PNV) kuruldu.
* * *
Günlerden yine bir 31 Temmuz. Sene 1936. General Franco'nun faşist güçleri Madrid'i kuşattı.
* * *
Bin dokuz yüz otuzlu yılların ikinci yarısı, "mavi yıllar" olarak tarihe geçti. Ki darbeci Frankistlerin bayrağının rengiydi mavi. Toplum ikiye bölünmüştü. Bir tarafta yenen, diğer tarafta yenilenler duruyordu. Yenenler için zafer yeterli değildi, yenilenler cezalandırılacaktı, pişman ettirilecekti. General Franco'ya karşı savaşan, darbecilere karşı cumhuriyetçileri destekleyen yüzbinlerce (!) insan idam edildi. Hala sayısız toplu mezarda bulunmayı bekleyen 143 bin ceset var. Bir o kadar da Bask, ülkelerini yaralayan sınırın öbür tarafına, Fransa 'topraklarına' ve farklı Avrupa ülkelerine sürgüne gitti. Birçoğu hala orada, uzaklarda...
Franco için Basklar "ihanet" etmişti. Havadan Gernika kentini bombalayıp yerle bir etmeleri anlaşılan "ceza" yeterli değildi onlar için. Bask halkı için binlerce yıllık tarihlerinin en kötü, en karanlık dönemi başlayacaktı. Ve 1975 yılına kadar sürecek olan Franco diktatörlüğü bu eski halk için bir imha harekatından, tam bir kültürel soykırımdan farksızdı. İstihbarat, polis, güvenlik güçleri ve özel mahkemelerle her türlü siyasi örgütlenme, daha oluşum aşamasında boğulurken, Bask etnik ve kültürel kimliğine dair ne varsa yasaklandı. Bir halkın bütün izleri yok edilmek istendi. Kimliklerdeki adlar İspanyolcalaştırılarak değiştirildi, çocuklara Baskça isimlerin takılması yasaklandı. Sokak tabelaları indirildi, yerine İspanyolca isimler taşıyan tabelalar asıldı. Şehir isimleri değiştirildi. Donostia, San Sebastian oldu.
Bir halkı var eden dilidir. Faşist darbeciler bunun farkındaydı. Bundan dolayı dili yok etmeliydiler. Ve Avrupa'nın en eski dili olan Baskça'nın konuşulması yasaklandı. Çocuklara okulda artık sadece İspanyolca öğretilecekti, halk dilini unutacaktı. Başarılı da oldular. 1954 yılına gelindiğinde, yani 18 yıl içinde Baskça konuşan Baskların oranı dörtte bir azalmış olacaktı.
1956 yılından itibaren Bask Ülkesi tam 20 yıl OHAL'i yaşayacaktı! Diktatörlüğün son iki senesinde (74-75) devlet güçlerince katledilen 36 muhaliften 22'si Bask'tı. 75'te İspanya devletinin zindanlarında hapis yatanların yüzde 70'i Bask'tı. Oysa onların toplam nüfusu 3 milyon bile etmiyordu.
* * *
Bin dokuz yüz ellili yılların başı. Devlet baskıları giderek ağırlaşıyor, çünkü Bask toplumunda bir kıpırdanma var. PNV yurtdışından çalışmalarını bir "sürgünde parlamento" ile sürdürmeye çalışırken, içeride yeni bir nesil yetişir. Üniversite öğrencileridir. İnkar edilen Bask varlığını yeniden diriltmektir amaçları. Bunun için dilden başlamaları gerektiğinin farkındalar. İspanyolların Bilbao dediği, asıl adı Bilbo olan işçi şehrindeki Deusto Cizvit Üniversitesi'nde buluşup, edebiyatla ilgili tartışmalar yürütürler. Ve 52 yılına gelindiğinde, artık örgütlenmek gerektiği fikri kapsamında "eylem" anlamına gelen Ekin grubunu kurup, aynı adla gizli bir edebiyat dergisi çıkarmaya başlarlar. Grubun önde gelenleri Federico Krutwig Sagredo ("Francisco Sarrailh"), Benito del Valle, Alvarez Emparanza ("Txillardegui") ve Julen Madariaga.
* * *
Bask Ülkesi'ndeki hemen hemen herkes gibi Ekin'deki öğrenciler de siyasi olarak EAJ/PNV'nin tarafını tutuyordu. Daha etkili olabilmek ve daha geniş bir çevreyi kazanmak için 56 yılında EAJ/PNV'nin gençlik örgütlenmesi olan Euzko Gastedi'ye katıldılar. Ancak partideki klasik milliyetçi ve orta sınıfçı yaklaşımlardan rahatsızlık duyuyorlardı. Onlar radikal bir değişimin peşindeydi, kendilerini devrimci olarak görüyorlardı. Bundan dolayı 58'de partiden ayrıldılar.
* * *
Günlerden 31 Temmuz. Sene 1959. Yedi yıl önce üniversitede Ekin dergisini kurarak yeni bir edebi akım başlatan, yıllardan sonra Baskça'nın yeniden edebiyat dili haline gelmesinin önünü açan 20'li-30'lu yaşlardaki genç insanlar, radikal bir mücadele için yeni bir örgüt kuruyor: "Bask Ülkesi ve Özgürlüğü" anlamına gelen Euskadi ta Askatasuna (ETA). Kendilerini "Ulusal kurtuluş için yurtsever devrimci hareket" olarak tanımlıyorlar. Diğer Bask milliyetçi ve ulusal hareketler, Bask kimliğini ırk temelinde ele alırken, ETA'lılar kültür ve dili esas alan bir yaklaşım geliştiriyor. Hatta bu grup için en büyük düşman, etnik olarak Bask olup da duyguda İspanyol olanlar. ETA'lılar kendilerini antikapitalist ve antiemperyalist görüyorlar. Onlara göre, ulusal kurtuluş mücadelesi bir sınıf mücadelesi olarak da yürütülmeli. Bu açıdan, kendilerinden önceki bütün Bask hareketlerinden sosyalist karakterleri nedeniyle ayrılıyorlar. Silahlı mücadele ise henüz gündemde değil. Ancak faşist devlet, yükselen bu yeni örgütü bastırmak ve yok etmek için her türlü yol ve yönteme başvurur.
* * *
1944 yılında, yani Bask kültürüne dair her şeyin yasak olduğu bir dönemde Bilbo'da dünyaya geldi Txabi Etxebarrieta. Txabi, Baskça bir ad. Yasak olduğundan, kimliğine Javier yazıldı. ETA'lılarla tanıştığında üniversitede ekonomi okuyordu. Kısa bir süre içinde örgütte yönetici pozisyonuna yükseldi.
Bütün dünyada devrim marşlarının ve kızıl bayrakların yükseltildiği 68 yılında, 7 Haziran günü Txabi ve bir diğer ETA militanı, Aduna'da Guardia Civil kontrolüne takıldı. Kullandıkları araç çalınmıştı. Tutuklanacaklardı. Tutuklanmamak için polisleri vurup kaçtılar.
* * *
Bütün şehirde Guardia Civil güçleri, Txabi ve yoldaşı Inaki Sarasketa'nın peşine düşer. Yakalanan astım hastası 24 yaşındaki Txabi, ağır işkencelerden geçirilir. Bu işkenceler sonucu, aynı gün hayatını kaybeder.
ETA öncü militanının işkence nedeniyle ölüm haberini alan Bask halkının büyük bir kısmı sokaklara dökülür. Hem sokaklarda hem fabrikalarda Txabi'nin devlet güçlerince katledilmesi protesto edilir. Hatta kiliselerde bile Txabi anısına ayinler düzenlenir. ETA'nın ilk şehidi olan Txabi'nin ölümü, mücadelede yeni bir sayfa açar. Direniş, bundan sonra banka soygunları ve bombalı saldırılarla sınırlı kalmayacaktı. Bundan böyle, silah kullanmaktan çekinmeyen devlete karşı silahla mücadele edilecekti. Ve en önemlisi de, Txabi'nin intikamı mutlaka alınacaktı.
* * *
Meliton Manzanas Gonzales, Franco rejiminin en "ünlü" işkencecilerinden biriydi. İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi rejimi ile işbirliği içinde olup, sayısız insanın infaz emrini vermişti. Vahşi işkence yöntemleriyle ünlenen bu faşist, darbeden sonra Bask Ülkesi'nde "görevlendirildi." Vahşetini burada sürdürecekti.
2 Ağustos 1968. Txabi işkence sonucu katledileli 2 ay olmamıştı. Meliton Manzanas, Irun'daki evine dönerken silahlı saldırıya uğradı. Suikastı gerçekleştiren, "Txabi Etxebarrieta İntikam Birliği" idi. Neredeyse günü gününe dokuz yıl önce kurulan ETA'nın ilk eylemi olarak tarihe geçecekti bu suikast...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder