Damla damla
Devamlı
Ölüyor
Solgun mavi
Badem yeşilinin
Pençeleri arasında
Pembenin ıskalasında...
(Picasso)
Suyun solgun mavi akışının öldüğü günlerden biriydi. Pazartesiydi ve Bask Ülkesi’ndeki Gernika kentinde kurulan pazar nedeniyle yollar tıklım tıklım idi. Her hafta olduğu gibi bugün de çevre köy ve kasabalarından da köylüler gelmişti. Güneşli bir bahar sabahı idi, takvim 26 Nisan 1937’yi gösteriyordu. Franco öncülüğündeki askeri darbenin neden olduğu iç savaşın ikinci yılıydı. Bask halkı Franco’ya karşı cumhuriyetçilerin tarafında yerini almıştı. Gernika halkı da öyle. Ama solgun mavi, badem yeşilinin pençeleri arasında, pembenin ıskalasında henüz ölmemişti. Bir bahar sabahı idi ve Gernika halkı, üzerlerinden geçen keşif uçaklarına pek aldırmıyordu. Öğleden sonra ikinci bir uçak geldiğinde de, felaketin habercisi olduğunu bilemezlerdi. Nereden bileceklerdi...
Sonra kuzeyden fırtına esmeye başladı. Savaşın fırtınasıydı bu. Savaş uçaklarının motor sesi, Gernika merkezindeki Los Carmelites manastırının çanlarını bastırıyordu. Gernika’ya bereketli yağmur değil, 53 Alman ve İtalyan savaş uçağından bombalar yağmaya başladı. Ansızın. Uyarısız. Gökyüzünde karanlık bulutlar toplanmadan. Gernika’ya ölüm yağıyordu ve insanları ölümden koruyacak bir sığınak yoktu. Üç saat süren yağışın ardından Gernika tamamen yok olmuştu. Şehir, bomba yağmurunun yaktığı ateşte yanıp kül olmuştu. Bir tek Baskların toprağa bağlılık yeminini ettiği meşe ağacının gövdesi kalmıştı geriye. Ve ateşin ardında yükselen ölüm dumanının arasında bin 645 insanın cesedi...
Gernika’ya ölüm yağarken, Malagalı ressam Pablo Picasso ülkesinden uzak Paris’te kocaman bir tualin önünde durup, beyazın yerine neyin geçeceğini düşünüp durur. Henüz iç savaş başlamadan Cumhuriyetçi hükümet tarafından, Paris’te yapılacak Dünya Fuarı’nda İspanyol çadırında asılacak bir tablo yapma görevini almıştı. O’na göre her resim bir arayıştır. 27 metrekare büyüklüğündeki beyaz yok olmalıydı. Ancak yerine ne geçecekti? Solgun mavi, badem yeşilinin pençeleri arasında, pembenin ıskalasında ölüyordu. Ölüyordu renkler ve yaşam. Ve Gernika’ya ölüm yağıyordu.
Picasso’ya göre sanatçı, insanlığın ve uygarlığın en temel değerlerinin yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı bir savaşta kayıtsız kalamazdı. Bu nedenle kendi memleketi Malaga’dan yüzlerce kilometre uzaktaki Gernika’da yaşananları bir şekilde ifadeye kavuşturmalıydı. Bir şekilde anlatmalıydı savaşın yıkıcılığını, yaşanan katliamı, bombaların yaktığı ateşte yanan insanlığı. Anlatmalıydı Gernika’yı. Ve bunun için Balzac’ın öyküsünün de geçtiği Rue de Grands Augustins’de kiraladığı atölyede mayıs ayında beyazın yerine adım adım siyah ve gri tonları geçiyordu. Renksiz olacaktı Gernika. Çünkü solgun mavi ölmüştü. Geriye savaşın siyahlığı ve küllerin rengi kalmıştı.
Kucağındaki ölü çocuğa ağlayan bir anne. Kadının dilleri olarak çizilmiş hançerler. Yedi alevin simgelediği ateş. Bir kadın, alevler içinde eviyle birlikte yanıyor. Yerde, üzerinde zeytin çiçeğinin büyüdüğü, ucu kırılmış kılıcı taşıyan bir el. Acı içinde yıkılmak üzere olan, mızrakla vurulmuş bir at. Burnu ve üst dişleri, bir insanın kafatası şeklinde. Atın altında, bir askerin parçalanmış cesedi. Göz şeklindeki çıplak bir ampül parlıyor. Elinde yanan bir gaz lambasını taşıyan bir kadın, bu vahşi sahnelere tanıklık ederek camdan içeri giriyor. Başka bir kadın boş gözlerle parlayan ampüle bakıyor. Dehşet içinde kollarını kaldırmış bir adam, yukarıdan ve aşağıdan ateşlerle sarılmış. Ve resmin sağ ucunda, açık bir kapıyla sonlanan siyah bir duvar... Gernika’nın İspanyolca adını taşıyan tablo, ilk defa 1937 yılının Temmuz ayında Paris’te düzenlenen Dünya Fuarı’ndaki İspanya çadırında sergilendi. İspanya iç savaşı sırasında kurulmuş olan İspanyol Cumhuriyetçi Hükümeti tarafından finanse edilen çadırda, fuarın genel teması olan teknoloji değil, İspanya hükümetinin varlığını sürdürme çabası işleniyordu. Çadırın girişine Cumhuriyetçi askerlerin devasa bir fotoğrafı ile birlikte şu sözlerin yazılı olduğu bir afiş asılmıştı:
‘İspanya’nın vazgeçilmez birliği için savaşıyoruz.
İspanyol toprağının bütünlüğü için savaşıyoruz.
Ülkemizin bağımsızlığı için ve
İspanyol halkının kendi kaderini tayyin hakkı için savaşıyoruz.’
Çadırda Picasso’nun Guernica’sı, Fransız şair Paul Eluard’ın Guernica’nın Zaferi adlı şiiriyle birlikte sergileniyordu. Paris’teki fuar sonrasında tablo dünya turuna çıkarıldı ve önce İskandinav başkentlerine, ardından da İngiltere, İtalya, Fransa ve Almanya arasında düzenlenen Münih Antlaşması’nın imza günü olan 30 Eylül 1938'de Londra’ya götürüldü. Daha sonra kısa bir süre için Fransa’ya geri götürülen tablo, Francisco Franco’nun zaferinin ardından, İspanyol mültecilere yardım ve destek sağlamak amacıyla ABD’ye gönderildi. Picasso’nun talebi üzerine, tablo güvenli şekilde saklanabilmesi için New York’taki Modern Sanat Müzesi’ne (MoMA) teslim edildi. Tablo, 1939’da Nazilerin Polonya işgalinden altı hafta sonra bu müzede açılan bir retrospektif Picasso sergisinin temel eseri olarak sergilendi.
Guernica 1939 ile 1952 arasında ABD içinde sürekli dolaştırıldı. 1953 ile 1956 arasında Brezilya’da, İtalya’daki ilk retrospektif Picasso sergisi kapsamında Milano’da ve birçok büyük Avrupa kentinde sergilendi. Ardından Picasso’nun 75. doğum günü kutlaması olarak hazırlanan retrospektif sergi için MoMA’ya geri götürüldü. Chicago ve Philadelphia’daki sergilenişinin ardından, tablonun durumu hakkındaki endişeler sonucunda tek yerde sergilenmesine karar verildi. Tablo, MoMA’nın üçüncü katındaki bir odada, Picasso’nun birçok ön çalışması ve hayat arkadaşı Dora Maar’ın bazı fotoğraflarıyla birlikte sergilenmeye başladı. Odadaki diğer eserler zaman zaman başka sergiler için müzeden çıkarıldıysa da Guernica 1981’e kadar MoMA’da kaldı. Vietnam Savaşı süresince tablonun bulunduğu oda, savaş karşıtı eylemcilerin toplanma yeri oldu. Bu protestolar genelde sakin ve olaysız geçti. Ancak 1974’te Tony Shafrazi, William Calley’nin My Lai katliamı sırasında yaptıklarının Richard Nixon tarafından affedilmesini protesto etmek için, tabloya kırmızı sprey boyayla “Tüm yalanları öldürün” yazdı. Tablonun yüzeyi verniklenmiş olduğu için boya kolaylıkla çıkarılabildi.
İspanya’nın faşist diktatörü Franco, daha 1968 yılında Guernica’nın İspanya’ya getirilmesini istiyordu ancak Picasso, İspanya halkı cumhuriyete yeniden kavuşmadan buna izin vermeyeceğini söyledi. Daha sonra buna, kamu özgürlüklerin ve demokratik kurumların yerinden oluşturulması şartını da ekledi. Picasso 1973’te, Franco ise 1975’te öldü. Ve Guernica da 1981 yılında İspanya’ya iade edildi.
Pablo Picasso, dünyanın en ünlü tablolarından biri olacak resmi üzerine çalışırken şunları söyledi: “İspanya’nın mücadelesi, insanlara, özgürlüğe yapılan saldırıya karşıdır. Ressam olarak hayatım boyunca sürekli sanatın ölümüne karşı durmaya çalıştım. Benim gericilikle ve ölümle anlaşma içinde olduğumu kim bir an için bile olsa düşünebilir? ... Üzerinde çalıştığım ve Guernica ismini vereceğim resimde ve son zamanlardaki tüm eserlerimde, İspanya’yı acı ve ölüm okyanusuna batıran askeri sınıfa duyduğum nefreti açıkça göstermekteyim.”
Zamanla Guernica, faşizmin insanlık nefretinin somut sonuçlarını anlatan bir tablodan, genel olarak savaşın yıkıcılığına dikkat çeken bir tablo haline geldi. Ve günümüzde hemen herkes Picasso’nun bu tablosunu en azından bir kez görmüş olmasına rağmen, 1937 yılının bir bahar gününde ölümün yağdığı Gernika ve hikayesi pek de bilinmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder