21 Tem 2011

İdamlar topluma mesajdır

Ali Ansari: İran’daki idamları, dünyanın diğer yerlerindeki idamlardan ayırmak gerekiyor. Çünkü idam burada tam bir güç göstergesidir. Topluma mesaj veriliyor: Statükoya, rejime itiraz etmeyeceksin.

İran’dan idam haberleri hız kesmeden gelmeye devam ediyor. En son PJAK üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanan Hüseyin Xizirî Urmiye cezaevinde gizlice idam edildi. Peki İran rejiminin bu acımasızlığı kaynağını nereden alıyor? İdamlarla neye ulaşmaya çalışıyor? Ve 2009 Haziran’ında yapılan resmi Cumhurbaşkanlık seçim sonuçlarını kabul etmeyip sokaklara dökülen insanların oluşturduğu Yeşil Hareket’in durumu nedir? Bu soruları, İran Demokratik Gençlik ve Öğrenci Örgütü’nden (ODYSI) Ali Ansari’ye sorduk. Güvenlik nedenleriyle Ansari’nin fotoğrafına yer veremiyoruz.


İran son dönemde idam ipleriyle Kürtlerin belleğine kazılıyor. Ve birçok aktivist hala idamın infazı tehdidi ile karşı karşıya. 21’inci yüzyılda bu insanlık dışı uygulamada ısrarın nedeni nedir sizce?
İran rejiminin hem dünyaya hem de İslam’a bakışı oldukça gerici, bağnazdır. Rejim idama inanıyor, işkenceye inanıyor. İran, idamlarda ikinci devlet konumundadır. İdam biçimleri arasında ayrım yapmak belki etik değil, çünkü idamın kendisi insanlık dışı bir uygulamadır. Ama şuna dikkat çekmek istiyorum: İdamların en yoğun olduğu Çin’de idam mahkumları infaz ediliyor, silahla vuruluyorlar. ABD’de ya elektrikli sandalye kullanılıyor ya da zehir enjekte ediliyor. İran’da ise, 21’inci yüzyılda insanlar hala asılıyor. Üstelik kamusal alanlarda, herkesin görebileceği şekilde.

Bence İran’daki idamları, dünyanın diğer yerlerindeki idamlardan ayırmak gerekiyor. Çünkü idam burada tam bir güç göstergesidir. Topluma mesaj veriliyor: ‘statükoya itiraz etmeyeceksin, rejime itiraz etmeyeceksin’ diyorlar.

Rejimin gerici bir İslam bakış açısına sahip olduğunu söylediniz. İdamları bu bakış açısıyla nasıl bağlantılandırıyorsunuz?
1979’da İslam Cumhuriyeti ilan edildiğinde, ‘ahlaksızlık’ ve ‘Allah’a karşı düşmanlık’ vakalarını incelemek üzere özel mahkemeler kuruldu. Yeni rejime eleştirel yaklaşan, itiraz eden herkes ‘Allah düşmanı’ ilan edilip, idam cezasına çarptırılabiliyordu. Bugün idam edilenlerin hepsi aktivist değil. Birçok insan eşcinsellik, zina, cinayet, hırsızlık, uyuşturucu ticareti gerekçesiyle idam edilebiliyor. Bu insanlar zaten idamdan önce toplumda teşhir ediliyor. Teşhir ederken İslam literatürüne ait kavramlar kullanılıyor. Bu şekilde idamı topluma kabul ettirmek, meşrulaştırmak da istiyorlar.

Fakat bence İran’daki idamları değerlendirirken, işin siyasi boyutuna odaklanmak gerekiyor. Potansiyel göstericiler, muhalifler korkutuluyor. İran’da, ülkenin imparatorluk geçmişinden de kaynaklı, dikkat çekici bir tavır var. Nedir bu tavır; itiraz tabudur! Rejime itiraz edemezsin. Etmeye cesaret edersen de sonuna katlanacaksın. Siyasi iktidarın gücü gözler önüne seriliyor. Mesela birçok filmde izlemişizdir, Ortaçağ’da Avrupa’da darağaçları meydanlara dikilirdi, idamlar neredeyse kitlesel bir atraksiyon şeklinde gerçekleştirilirdi. Korku ve dehşete dayalı bir siyasi iklim yaratmaya çalışıyorlar. İdamların amacı bu. Dolayısıyla bütün idamlar, siyasi aktivist olmayanlara karşı yapılanlar bile, siyasi cinayetler olarak görülmeli.

Sakine Aştiyani’ye karşı idam kararı dünyanın dört bir yanında protesto edildi, gazeteler bile kampanyalar başlattı. Ama öte yandan idam edilen veya idamla karşı karşıya olan Kürt aktivistlerden neredeyse hiç söz edilmiyor. Sizce neden?
Batı ve Kuzey Amerika medyasının niyetlerini analiz etmek gerekiyor. Bazen bir işkence vakası veya bir idam vakası medyada gündemleştirilir, dikkatler o olayın üstüne çekilir. Ardından da bütün ajanslar o spesifik duruma odaklanır. Aslında bu çok enteresan bir soru, yanıtlanması kolay değil. Ama ben şahsen Batı medyasının çok da İran’daki insanların hakları ile ilgilendiğini düşünmüyorum, buna inanmıyorum. Eğer bir konuyu veya olayı çok fazla gündemleştiriyorlarsa, bunun ardında mutlaka siyasal veya ideolojik nedenler vardır. Biz İran’da buna itina ile yaklaşıyoruz. Hatta özellikle Batı medyasındaki haberciliği inceleyen ağlar var. Eğer Batı devletleri bu konuda gerçekten samimi olsaydı, o zaman şu an rejimin içinde yer alanların o ülkelerdeki banka hesaplarını dondururlardı.

İran’da şuanki durum nedir?
Ahmedinejad’ın resmi rakamlara göre oyların yüzde 67’sini aldığı seçimlerden sonra oluşan ve Yeşil Hareket adı verilen, aslında ulusal demokratik bir harekettir. Rejimi zorlayan geniş bir kitlesel harekettir. Kendi içinde homojen değil. İçinde, ekonominin kötü yönetilmesine karşı olan burjuva kesim de, baskıcı İslam yasası altında mutsuz olan öğrenciler de, rejim değişikliğini hedefleyen komünistler de, en temel haklardan yoksun kadınlar da yer alıyor. Dolayısıyla çok geniş bir harekettir.

Hareketin iki temel talebi var. Birincisi demokrasi, siyasi sistemin restore edilip normal bir düzene kavuşturulduğu gerçek demokrasi. İkinci temel talep ise, emperyalizmin ve milliyetçi düşüncenin reddi.

Bugün durum nedir? Her türlü muhalefetin şiddetle bastırıldığı bir durum yaşamaktayız. Haziran 2009’dan bu yana 5 bin gösterici tutuklandı. Barışçıl protestolara katılan bu insanların büyük kısmı işkence edildi. Aynı zamanda ekonominin giderek olumsuz bir hal aldığı bir durum yaşıyoruz. Enflasyon oranı yüzde 50’nin üstünde. Nüfusun yüzde 20’si yoksulluk sınırının altında yaşıyor, yüzde 40-50’si de göreceli yoksulluk yaşıyor. Kadın haklarından söz edilemez bile. Kadın hala erkeğin malı olarak görülüyor. Rejimi eleştirme potansiyeli olan yayınlar bile kapatılıyor. Gazete editörleri yazılarından dolayı tutuklanıyor. İran’da alternatif bir medyadan söz edemiyoruz. Devlet medyası var ama bunun ötesi şiddetle bastırılıyor. Siyasi partiler zaten yasak. İnsanlar alternatif siyasi parti kurma imkanına sahip değil. Temel bir hak olarak gösteri hakkı bile yasak. Haziran 2009’dan bu yana çok sayıda insan infaz edildi, ya idam edildiler ya da sokakta güvenlik güçlerince kurşunlandılar. Ülkemizdeki durum bu.

Sizce seçimlerle birlikte yükselen bu toplumsal dinamik değişimi beraberinde getirecek güce sahip mi?
Kehanette bulunamayız. Fakat hareketin güçlenmeye ihtiyacı var. Bir de bunun ötesinde, bence vurgulanması gereken bir durum var: Yeşil Hareket seçim hilesine bir reaksiyon olarak oluştu. Seçimlerden önce rejime inanan, rejime bağlı olan bir çok insan rejimi sorgulamaya başladı. Bu bence önemli bir adımdır.

İnsanların neredeyse kutuplaştığı bir durum yaşanıyor. Ekonomik, sosyal, siyasal koşullar etrafında kutuplaşma yaşanıyor. İnsanlar bu rejimi daha fazla kabul edemeyeceklerini, bu rejimin değişmek zorunda olduğunu anladı. Rejimi reforme etmenin yolu kalmadı. Bakınız, Ahmedinejad’dan önce cumhurbaşkanı olan Muhammed Hatemi reformcu idi. Ne oldu?

Mesele şudur: İnsanların seçim yapmaları gerekiyor. Ya rejimi kabul edecekler ya da değiştirecekler. Ülkenin yeniden yaratılmaya ihtiyacı var. Ya kabul edeceğiz ya da mücadele edeceğiz. Ya kabul edeceğiz ya da protesto edeceğiz. Başka bir seçeneğimiz yok.

Kürt yönetmen Bahman Qubadî’nin İran’da gizlice çektiği son filmi ‘Kimse İran Kedilerinden Bahsetmiyor’ genç kuşağın nasıl yok edildiğini farklı bir açıdan anlatıyor. Bugün İran’da gençliğin durumu nedir? Değişim dinamiği rolünü oynayabilecek durumda mı?
Bu çok zor bir soru. Daha bilimsel bir yanıt vermek için elimden geleni yapmaya çalışacağım. Gençlik, İran nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Nüfusun yüzde 65’i 30 yaşın altındadır. İran gençliği normal yaşamak için çığlık atıyor. Çok basit deyimlerle; istedikleri müziği dinlemek istiyorlar veya sevgilileriyle serbestçe gezmek, saldırıya uğramaktan korkmadan yaşamak istiyorlar. Bu faktörleri bir araya getirdiğinizde, İslamcı rejime karşı genç bir potansiyelden söz edebilirsiniz.

Öğrenci hareketi ise çok güçlüdür. Bundan dolayı öğrencilere karşı çok büyük baskılar uygulanıyor. Üniversiteliler güçlüdür, bilinçlidir, cesurdur, olayların farkındadır. Avrupa’da öğrenciler belki siyasetle çok ilgilenmez bugünlerde. Ama İran’da gençlik rejimden hergün doğrudan etkilendiği için de farklı bir durum var, rejimin bir şekilde düşmesi onların doğrudan çıkarıdır. Ülkemizde çok sayıda genç cezaevinde.

MERAL ÇİÇEK

* 29 Ocak 2011'de Yeni Özgür Politika'da yayınlandı 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder