Tekerleğin yanmadığı Newroz, Newroz değildir. Zaten vecize de diyor
ya, dönen tekerlek zaferi müjdeler. Tamam, bizimki dönmüyor, yanıyor,
doğru. Değiştiriveririz: Yanan tekerlek zaferi müjdeler! Yıllar önce taşı
içgüdüyle yontanlar, icat edecekleri şeyin yaşayacağı serüveni
bilselerdi, kesin patenti de icat ederlerdi. Ama onlar oyup, şeklini
verip, kenara çekildiler. İcat ettikleri şey yuvarlana gındırlana bu
güne geldi. Gelip bu yazının da baş köşesine oturdu. Çünkü ne zaman
Newroz dense, tekerleğin icadı kadar tekerleğe minnet duyarım. Ve her
seferinde de fark ederim ki bir ben bu vefa borcunu yılda bir
ödemekteyim. Ne olduysa, 2000’lerde oldu. Milenyum denilen ucube şey,
tekerleği de Kürtlerin dünyasından söküp attı. Kolay tutuşsun diye çam
odunları üst üste konulup, bir acayip Newroz icat edildi ki bu beni
yaralamaktadır yılda bir.
Biz Newroz’dan evvel, tekerleğin
serüvenine girelim… Çünkü o daha eskidir. Yukarıda da dediğimiz üzere,
evvela bir içgüdüyle taş yontuldu. Sümerler döneminde tekerlek halini
aldı ve tarımda pek işe yaradı. Araba icat oldu ve kauçuk ağacından
bildiğimiz tekerlek dönmeye başladı. Onunla da bitmedi. 19. yüzyılın
sonlarında yapay kauçuk bulundu ve bu buluş pek çok yatırımı da yerle
bir etti. Meşhur ‘Good Year’ markasının hikayesi de enteresandır. Madem
ki girdik, onu da anlatalım. Good Year adını alan tekerlek üretim
firması, tam da iflas etmek üzereyken bir sene birden işleri açıldı ve
“güzel yıl” anlamına gelen Good Year ismini koydular markalarına. Koymak
dedim de haşa sizden; Diyarbakırlıların deyimiyle “bıraktılar”.
İşte o tekerlek döndü durdu ve Kürtlerin eline geçmeden önce pek yer
dolaştı. Her zaman iyi ve hoş şeyleri hatırlatmaz tekerlek. 12 Eylül’ü
yaşayanlar bilir, tekerlekli işkence diye bir şey vardı. Kimilerinin
kafası pisliğine çalışır, ne yapalım… Adamlar utanmadan oturup,
tekerlekle işkence yapma yolunu icat ettiler. Ya büyük tekerleklerin
içini açıp, insanları onun içine yerleştirerek çevirip durdular ya da
tekerleği ipe asıp, elleri bağlı kişiye vurarak işkence ettiler. Ben bu
dönemi tekerleğin utanç dönemi olarak görüyorum. Geçiyorum o sebepten.
Bozmayalım moralleri… Ve nihayetinde tekerlek 1990’lara ulaştı. Ol
vakit, ateşler yakılması, direnişin ve dirilişin bayramı Newroz
kutlanması kulaktan kulağa dolaştı. Bence tekerlek, en az icat edildiği
dönem kadar, en parlak dönemini yaşamaya başladı. Parlak olacak tabii
ki, ateş ışıksız olur mu?
Tekerlekle beraber, Kürtlerin kaderi
de dönmeye başladı ya, biz tekerlekle kesiştiği noktaya bakalım.
Tekerlek kullanışlıdır, yanıcıdır, kolay döner, ulaştırır, parlar, is
saçar, karartır ve tekerleğin yanığından kaçma şansı olmaz. Yani ki
tekerleğin ateşinin etrafında iki tur attıysanız, artık
kutsanmışsınızdır. Yüzünüzün gözünüzün kapkara olduğunun farkına
varmadan, oynar da oynarsınız. İş bitiminde, hele bir aynanın karşısına
geçin… İşte o an, benim için değerli bir andır: Ayna ayna güzel ayna,
söyle bakalım, en güzel ateş neyin ateşidir?
Böyle kolay
sürüldüğünden, iyi yandığından, Kürtler tekerleğe sarıldı. İlk seneler
iyiydi. Newroz dendiğinde, akla ilk gelen tekerlekti. Yak, sal gitsin…
Üstünden mi atlarsın, çember gibi çevirir misin, ne yaparsan yap,
kullanışlıydı. Yılda bir havanın kirlenmesi de dert değil. Ben bu
heyecan içerisinde, Kürtlerin, organik olsun diye yeniden hakiki
kauçuktan tekerlek üretmelerini beklerken, işler tersine döndü ya, hadi
neyse diyelim. İşte böyle Kürtler tekerleği tutuşturdukça, o tekerlek
de feleğin çemberi olup, başka bir biçimde dönmeye başladı. Neler oldu
neler?
1990 ortalarında işler karıştı. Gördükleri teker
dumanına yönelen polisler, teker söndürmekten perişan olup, ateşi görüp
de toplananlarla uğraşamayınca, düşündü düşündü, Kürdü
yasaklayamayacağına göre, tekerleği yasaklama kararı aldılar. İnanılmaz
bir şey, pek çok yerde emniyet müdürleri, valiler falan oturup, ciddi
ciddi, tekerleklerin toplatılmasına karar verdi. Hakkari’de Newroz
haftasında tekerlek satışı yasaklandı, Şırnak’ta o gün İl’e arabaların
girip çıkması engellendi, ola ki tekerlek getirirler diye; bir sürü
kentte lastikçiler tek tek dolaşılıp, tekerlek tespiti yapıldı. Polisler
her dükkana girip, üşenmeden utanmadan lastikleri saydı, “Newroz’dan
sonra tekrar geleceğiz. Eksik varsa karışmayız haaa!” dediler. (Bunun
filmini kim yapacak acaba?)
Ve benim her vakit tekerlek
dendiğinde aklımdan çıkmayan görüntü… Hakkari Zap Karakolu. Aslında
buradan, Newrozlarda bölgeye gelen yabancı heyetleri de uyarmak
istiyorum. Onların yüzünden çünkü bir geceyi iğrenç ve ıslak
battaniyelerle Zap Karakolu’nda geçirdim. Neden? Çünkü heyetteki
arkadaşlar maşallah, güzel bir Kürdistan haritası almışlar yanlarına,
gezdiriyorlar. Askerler haritayı görünce, biz hooop karakola… Ve de
karakolda, tankların çekildiği bahçe kenarına. Ne yazıyor tank-parkta
bilin bakalım: Dönen tekerlek zaferi müjdeler!
Dönen tekerleğin
zaferi müjdelediği, yoldan geçen her aracın yedek lastiklerini alıp üst
üste yığan, mevcut araçların da tekerleklerini söken askerlerin
gayretinden belliydi… Koca bir tekerlek yığını ve biz… Velhasıl-ı
kelam, tekerlek mühimdir… Tekerleğin yanmadığı Newroz, Newroz değildir.
Zaten vecize de diyor ya, dönen tekerlek zaferi müjdeler. Tamam, bizimki
dönmüyor, yanıyor, doğru. Değiştiriveririz: Yanan tekerlek zaferi
müjdeler!
Herkesin Newroz’u kutlu olsun…
21 Mart 2008'de Yeni Özgür Politika'da yayımlandı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder