22 Ağu 2011

Boynunda kehribar boncuğu ressam: Paula Modersohn-Becker

Bir dosta requiem*

Ölülerim var, gitmelerine izin verdim
ve şaşırdım onları o kadar mutlu görünce,
ölümlüğe o kadar hızlı alışmış, o kadar neşeli,
namlarının aksine. Bir tek sen, sen geri
geliyorsun; beni sıyırıp geçiyorsun, geziniyorsun, bir şeye
çarpmak istiyorsun, ki senin gibi seslenip
ele versin seni. (...)


Rainer Maria Rilke


"... bir şey olacağım daha. Ne kadar büyük veya küçük, orasını bilemem, ama ne olacaksa kendi içinde döngüsünü tamamlayan bir şey olacak. Durmadan hedefe doğru uğuldamak; hayatta bundan güzeli yok." Bu sözler, hayattayken değeri anlaşılmayan dahilerden olan ressam Paula Modersohn-Becker'e ait. Trajik bir şekilde sona eren hayatından sonra keşfedilen, döneminin en cesur kadın sanatçılarından, 20. yüzyıldaki resim sanatının akışını önceden görüp tuvale akıtan ressam.
8 Şubat 1876'da Almanya'nın doğusundaki Dresden kentinde 7 çocuklu bir ailenin üçüncü evladı olarak dünyaya gelir. Babası mühendistir, annesi ise Thüringenli soylu bir aileye mensup. Aile çevresi dünyaya açıktır; babası Almanca dışında Rusça, Fransızca ve İngilizce de konuşur, annesinin kardeşleri Endonezya, Yeni Zelanda ve Avustralya gibi ülkelerde yaşar. Amcası ise, - Almanya'nın birleşmesine engel olduğunu düşündüğünden - 1861 yılında dönemin Prusya Kralı Wilhelm'e suikast girişiminde bulunan Oskar Becker. Çocuklarının eğitiminde sanat, edebiyat ve müziğe büyük önem veren Becker ailesi, liberal-burjuva olarak nitelendirilse de, maddi anlamda zengin sayılmazdı. Zira Paula'nın amcasının suikast girişiminden sonra babası memur statüsünü kaybeder.
Paula 12 yaşına kadar Dresden'de yaşar. O döneme ait çok bilgi yok, ancak 10 yaşında iken iki kuzeni ile kum çukurunda oynarken, çocuklar kazayla kuma gömülür. Paula ve bir kuzeni kurtarılabilirken, bir kuzeni ölür. Paula'nın yıllar sonra Rainer Maria Rilke'ye yazmış olduğu mektuplardan, bu olaydan çok etkilendiği anlaşılıyor. 1888 yılında Bremen'e taşınırlar. O dönemde Bremen'deki sanat yaşamı oldukça canlı ve renkli iken, Paula'nın annesi sanatçılarla yakın ilişkilere sahip olur.
16 yaşına geldiğinde ailesinin istemi üzerine hem ev işlerini hem de İngilizce öğrenmek için Londra'ya, halasının yanına gönderilir. Burada akrabalarının desteği ile resim dersleri almaya başlar. Ardından özel bir sanat okuluna yazılıp, günde 6 saat resim dersi alır. 6 ay sonra Bremen'e döndüğünde kızının geleceğini düşünen babasını kırmayıp, öğretmen okuluna gider. Boş zamanlarında da ressam Bernhard Wiegandt'tan özel resim dersi alır. Wiegandt sayesinde Worpswede sanat grubundan ressamların - Otto Modersohn, Fritz Mackensen, Fritz Overbeck, Hans am Ende ve Heinrich Vogeler - tabloları ile tanışır. Dayısının maddi desteği ile 1896 baharında da Berlin'e gidip, - 11 yıl önce ünlü ressam Käthe Kollwitz'in de eğitimine başladığı - Berlinli Sanatçılar Derneği'nin resim okulunda 6 haftalık bir kursa katılır. Resim alanında kendisini kurslarla geliştirmeye çalışan Paula, kadın olmasından dolayı sanat akademilerinde eğitim göremez. Kurstan sonra aynı okulda eğitimini sürdürebilir, zira annesi okul masrafını çıkarmak için evlerinin bir bölümünü kiraya verir.
Becker ailesi 1897 yılı yazında, 25. evlilik yıldönümünü kutlamak için Bremen yakınlarında bulunan Worpswede köyüne bir gezi düzenler. Bu gezi, Paula'nın sonraki sanat hayatı açısından büyük öneme sahip. Worpswede'nin doğasına, köyün ıssızlığına ve orada yaşayan sanatçıların kurduğu komüne hayran kalır. Bu gezi üzerinden çok geçmeden bir arkadaşı ile hem doğasını gezmek, hem de orada yaşayan sanatçılarla tanışmak için bir daha Worpswede'ye gider. İkinci gidişinde de çok etkilenmiş olmalı ki Eylül 1898'de akrabalarının maddi desteği ile eğitimini sürdürmek için oraya yerleşmeye karar verir.
1889 yılından itibaren Worpswede'ye yerleşen sanatçılar kendilerini sanat akademilerinden bağımsız hisseder. Çoğu ünlü Düsseldorf Sanat Akademisi mezunu olup, akademik sanat eğitimine eleştirel bakar. Worpswede'ye yerleşmeleri ile resim sanatlarında yeni bir doğa anlayışını geliştirmeye çalışırlar. Amaçları özgür bir doğa içinde saf bir resim sanatını geliştirmek ve aslı ile kirlenmemiş olarak algıladıkları köy yaşamını olumlu bir şekilde tuvale yansıtmaktır.
Paula Worpswede'de kısa sürede heykeltraş olmak için eğitim gören, daha sonra Rilke ile evlenecek olan Clara Westhoff ile çok sıkı bir dostluk geliştirir. Ardından özellikle Otto Modersohn ve Vogeler ile birlikte çalışmaya başlar. Fritz Mackensen'den ders alır, ancak çok zaman geçmeden Worpswede'de sanatsal anlamda ilham alamayacağını anlar ve o dönemde daha yenilikçi sayılan Paris'e gitmeye karar verir. 1900 yılında Academie Colarossi'de eğitim alır. Aynı dönemde Paris'te yaşayan Clara Westhoff daha sonra, birlikte gittikleri bir sanat dükkanında bulunan ve o yıllarda henüz tanınmayan ressam Paul Cezanne'ye ait tabloların Paula'da çok derin bir etki bıraktığını anlatacaktır. Sanat tarihçisi Christa Murken Altrogge, Paula'yı bu ressamın büyüklüğünü ve yönvericiliğini ilk keşfeden Alman ressam olarak nitelendirir. Zira Paula daha sonra, 1907 yılında Clara'ya yazmış olduğu bir mektupta, Cezanne'yi kendisinde fırtına etkisi yaratan üç-dört ressamdan biri olarak değerlendirir.
Clara ile Worpswede'ye dönen Paula, burada ciddi bir hastalık geçirir. O günlerde günlüğüne şu cümleleri geçirir: "Biliyorum, çok uzun yaşamayacağım. Ama bu, üzücü müdür? Bir şenlik, sırf daha uzun sürmesinden dolayı daha mı güzeldir? Ve benim hayatım bir şenliktir; kısa, yoğun bir şenlik... Ve veda etmeden aşk bir çiçek gibi açacaksa bende ve üç iyi resim çizmiş olacaksam, o zaman ellerimde ve saçlarımda çiçeklerle ayrılabilirim hayattan."
Paula yorucu geçen Paris ikametinden sonra dinlenirken, kısa bir süre önce eşini kaybetmiş olan Otto Modersohn zaman zaman genç ressamı ziyaret eder. İlişkileri yoğunluk kazanır ve 12 Eylül 1900'da nişanlanırlar. Modersohn ile nişanlı olduğu dönemde, ziyaret amacıyla Worpswede'ye gelen şair Rilke ile de tanışır ve ölümüne kadar sürecek olan bir dostlukları başlar.
Paula ile Modersohn, 25 Mayıs 1901'de evlenirler. Paula için artık, eş, ev kadını ve üvey anne olarak kendisine yüklenilen sorumluluklarla sanatsal çalışmalarını bir arada yürütmek zorunda kaldığı bir dönem başlar. Sanatsal yeteneğinden kuşku duymayan ve evliliğin ilk üç yılında oldukça mutlu olan eşinden çok destek alır, ancak Paula eşinin gösterdiği anlayışa ve yardıma rağmen sahip olduğu rollerde kendini gerçekleştiremez. Bunu, günlüğünden de okumak mümkün: "Evliliğin daha mutlu etmediği tecrübesini edindim. Bir kardeş ruhunun olduğu yöndeki ilüzyonu yok ediyor. İnsan evlilikte anlaşılmıyor olmayı çifte hissediyor, çünkü önceki hayat tamamen, anlayan bir valığı bulmaya dönüktü... Bu sözleri 1902 yılı paskalya pazarında mutfak defterime yazıyorum; mutfağımda oturup dana kızartmasını pişiriyorum."
1903 yılı baharında 2 aylığına Paris'e gider, burada çok sayıda sergi ve müze gezer. Ayrıca Rilke'nin yardımı ile Auguste Rodin'in atölyesini de ziyaret eder. Döndükten sonra büyük bir ilhamla yoğun bir şekilde atölyesinde çalışır. İki yıl sonra yeniden Paris'e gittiğinde özel akademilerde bazı kurslara yazılır, ama çok geçmeden artık kendi resim dilini geliştirdiğini anlar. Döndükten sonra ağırlıkta natürmortlar çizer. Bunda, Paris'teyken tablolarını incelediği Paul Gauguin'in etkisi olduğu sanılıyor.
1906 yılında Worpswede'yi ve köyle birlikte eşini bir süreliğine terk edip Paris'e gider. O güne kadar resim sanatında eşi ve dostu Rilke dışında kimseden ciddi bir destek almayan Paula, heykeltıraş Bernhard Hoetger'i atölyesinde ziyaret eder. Paula'nın ressam olduğunu anlayan Hoetger, tablolarını görmek için ısrar eder ve normalde tablolarını kimseye göstermeyen ressamın eserlerini muhteşem bulur. Hoetger'in manevi desteği ile bütün gücü ile sanatını icra etmeye karar verir. Sırf 1906-1907 arası dönemde en az 90 tablo çizdiği tahmin ediliyor. Bu süreçte özellikle nü ve natürmortlar çizen Paula, o döneme kadar resim sanatında kimsenin cesaret etmediğini yapar ve kendi boydan boya nü resmini çizer.
Sanatını en rahat eşinin yanında icra edebileceğini düşünüp Worpswede'ye döner. Ama ondan önce eşini Paris'e çağırır ve burada birlikte vakit geçirirler, sergileri gezerler. Köye döndüğünde hamile olduğunu öğrenince büyük sevinç duyar. Zira, çocukların onun hayatında önemli bir yer tuttuğu, çizmiş olduğu sayısız bebek ve çocuk tablodan da anlaşılır.
Kızı Mathilde 2 Kasım 1907'de zor bir doğumla dünyaya gelir. Paula doğumdan sonra günlerce yatağından kalkamaz. Doktorun kalkmasına izin verdiği 20 Kasım'da atardamar tıkanması nedeniyle, "Çok yazık" sözleri ile henüz 31 yaşındayken hayata veda eder. Hayattayken sadece 5 tablo satan ve ölümünden sonra keşfedilen Paula yaşasaydı, kuşkusuz daha çok tablo çizecekti. Almanya'nın Nazi döneminde eserleri, 'dejenere sanat' diye müzelerden çıkarılan ressam, kısa hayatında hem dışavurumculuk, Fauvizm ve Kübizmin öğelerini taşıyan, hem de geçmiş dönemlerin resim sanatına ait izler taşıyan kendi resim dilini geliştirip, 20. yüzyılın sanatsal dünya görüşünü çok önceden görür. Yaşadığı gelişmeleri, resim sanatına başladığı dönemden ölümüne kadar sürdürdüğü kendi portrelerine yansıtır. Yıllarla birlikte kendi portrelerinde üst dudağı yumuşaklığını kaybeder, gözlemleyen bakışlar vurgulanır. Özellikle eşinden bağımsız yaşamaya çalıştığı 1906 yılında kendi portresini çizer. O dönemin resim geleneği ile uyuşmayan cesur nü tabloları da o yıla ait. Erken dışavurumculuğun en önemli temsilcilerinden olan Paula Modersohn-Becker, kısa hayatında 750 tablo ve yaklaşık 1000 çizime imza atar.

* Rilke'nin 31 Ekim - 3 Kasım 1908 tarihleri arasında Paris'te iken Paula Modersohn-Becker için yazdığı şiirin ilk dizeleri. (Almanca'dan çeviri: M.Ç.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder