22 Tem 2011

Toplumsal dönüşümün de bir aracı olarak kooperatifler ve Bask deneyimi

Mondragon örneği ve BASK deneyimi
Dayanışmacı ekonomi: KOOPERATİFÇİLİK - 1


Kürtler gibi devletsiz bir ulus olan Basklılar, ulusal kimliklerini reddeden rejimden yardım istemeksizin kendi güçleriyle başarıya ulaştılar. Dünyanın dört bir yanında zengin ile yoksul arasındaki uçurum giderek büyüyor. Zengin daha fazla zenginleşirken fakir de her geçen gün daha fazla fakirleşiyor, ekmeğe muhtaç hale geliyor. Yaşanan bu durum, genel olarak geri kalmış, sanayileşmemiş toplumlar açısından önümüzdeki yıllarda çok daha büyük sorunların ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Birçok uzman önümüzdeki dönemlerde çok daha ciddi sıkıntıların yaşanacağını belirterek bunlara karşı önlem alınmasını vurguluyor.


Küresel düzeyde insanlık böyle bir tehdit ile karşı karşıya iken, bir de bir bazı devletlerin sınırları içerisinde sistematik bir politika, bir silah olarak yoksulluktan söz etmek gerekiyor. Özellikle Türkiye’de Kürtlere yaklaşım bunun en önemli örneği. Türkiye Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni desteklediği için Kürtleri açlıkla terbiye etmeye çalışıyor. Ölü topraklar haline getirilmek istenen Kürdistan’da 4 binden fazla köy yakılıp yıkıldı. Geçimini esasen tarım ve hayvancılıkla sağlayan 100 binlerce insan topraklarından sürgün edildiler; ya Kürdistan’daki büyük şehirlere göç ettiler ya da Türkiye metropollerine gidip, karın doyurma mücadelesi vermeye başladılar. Örneğin en fazla göç alan Kürt ili olan Amed nüfusunun yüzde 30’u, 1990 yılından sonra şehre yerleşti. 1,5 milyonu aşan nüfusun yüzde 60’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında en gelişmiş sanayi ve ticaret kenti olan Amed aradan geçen 80 yıllık süreç içinde bu özelliğini yitirdi; sosyoekonomik gelişmişlikte 1970’lerde 40. sırada iken, bugün 63. sıraya geriledi. Üstelik geçtiğimiz aylarda Amed’de “yüzyılın en büyük bölgesel kalkınma projelerinden biri!” olarak isimlendirilen GAP Eylem Planı’na ilişkin açıklama yapan Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP’nin döneminde Kürt halkı ve Kürdistan illeri sosyoekonomik olarak daha da yoksullaştı.

Kürt gerçeği dikkate alındığında, yoksulluktan çıkış yolları dışarıda değil, halkın kendisinde, özgücünde aranmalıdır. Ayrıca günümüzde yaşanan yoksulluk tek boyutlu bir sorun olmadığından, kalıcı çözümler de tek boyutlu olamaz. Kürdistan Demokratik Konfederalizm Önderi Abdullah Öcalan da geçtiğimiz haftalarda avukatları ile gerçekleştirdiği görüşmelerde demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigmanın dördüncü ayağı olarak kooperatifler hareketini belirledi. Çözüm paradigmasının kent meclisleri, demokratik siyaset akademisi, demokratik toplum kongresi ve kooperatifler hareketinden oluştuğunu kaydeden Öcalan, kooperatifler üzerinden toplumun ekonomik ihtiyaçlarının karşılanabileceğine dikkat çekti. Yani demokratik, ekolojik, cins özgürlükçü toplumun gerçekleşebilmesi için kooperatifler hareketinin yaşama geçirilmesi gerektiği ifade edildi. Öcalan, kooperatiflerin ekonomik yönüne vurgu yaparken, bunları paradigmanın dördüncü ayağı olarak isimlendirerek, kooperatif hareketinin toplumsal misyonuna dikkat çekiyor. Zira günümüzde ağırlıklı olarak kapitalist mantığa göre işleyen kooperatiflerin ortaya çıkış dönemi incelendiğinde, özünde toplumsal boyutun ekonomik yanından ağır bastığı görülür.

Modern kooperatifçilik ve Robert Owen

Adını, Latince bir kelime olan ve katılım, yardım veya iştirak olarak tercüme edilebilen ‘cooperatio’dan alan kooperatif, belirli ortak amaçlar zemininde ve gönüllülüğe dayalı birleşme anlamına geliyor. Bir örgütlenme biçimi olarak kooperatif aynı zamanda kendi kendine yardım, öz sorumluluk ve öz yönetim olarak da tercüme edilebilir. Kooperatifçilik aslına bakılırsa toplumsallık kadar eski bir olgudur. Benzer veya aynı sorunları yaşayan insanlar ‘birlikten kuvvet doğar’ espirisi ışığında toplumsallığın her döneminde birlikte örgütlenmişlerdir.

Fakat bildiğimiz modern kooperatifçilik 19. yüzyıla dayanıyor. Dünyada gerçek anlamda bir kooperatifçilik hareketi, 1816 yılında İngiltere’de ütopik bir sosyalist olan Robert Owen isimli fabrika sahibinin kooperatif fikrini ortaya atması ile başladı. 1771-1858 yılları arasında yaşamış olan Owen, ailesinin ekonomik durumu iyi olmasına rağmen sadece 10 yaşına kadar okul okuyabilir. Ardından çırak olarak bir kumaşçı dükkanına girer, Manchester’e yerleşir. Keskin zekası sayesinde Manchester’de hızla yükselir, 19 yaşındayken bir pamuk işleme fabrikasına idareci olur ve işi geliştirir. Sanayileşmenin anayurdu olarak nitelendirilen İngiltere’de bu dönemde işçiler oldukça ağır, insan onuruna layık olmayan koşullarda çalıştırılır. Owen de 1799 yılında çalıştığı pamuk ipliği fabrikasında işçilerin köleleştirilmesi ve bastırılmasının etkili bir üretim için şart olmadığını kanıtlamak için bir deney gerçekleştirir. O dönem 13-14 saat olan günlük çalışma süresini yönettiği fabrikada 10,5 saate indirir, sağlık ve emeklilik sigortaları açar, işçiler için yurtlar inşa ettirir, kendi çalışanları için kiraları düşürür. 10 yaşın altındaki çocukların çalışmasını yasaklar, 2 yaştan büyük çocuklar için okullar açar, fabrika alanındaki içki tüketimini yasaklar. Ve haklı çıkar: Fabrikadaki verim artar, hırsızlık olayları azalır, fabrika içinde cezalandırmalara gerek kalmaz.

Fakirliğe ve işçi sorunlarına tek çözümün sosyalist reformlardan geçtiğine inanan Owen, kendi fabrikasında yarattığı komünal sistemi yaymayı amaç edinir. Ziraat alanında kooperatifçiliğin kurulması için de çaba sarf eder, işletmecilik üzerine büyük ilgiyle karşılanan planlar yapar. Komünal işletmecilik fikirlerini gerçekleştirmek için 1825 yılında Amerika’ya gider ve New Harmony (Yeni Ahenk) isimli bir kooperatif sistemini kurar. Bin kişilik bir komün kurar, bu şekilde yeni bir toplum modelini hayata geçirmeyi hedefler, ancak başarısızlığa uğrar. New Harmony Kooperatifi’nin ömrü sadece 2 seneyle sınırlı olur. 1829’da İngiltere’ye döner ve aradan geçen süreçte güçlenmiş olan sendikaların kooperatif fikirlerini sahiplendiğini görür. Toplumun yaşadığı ağır yoksullukla mücadelesini burada sürdürür. Sosyalist kampanyası özellikle işçi kesiminde ilgiyle karşılanır. Bu sıralarda bazı komünal işletme ve yapılanma denemelerinde yer alır, ancak bu denemelerden sadece bir tanesi bir süre başarı sağlayabilir. Yaşadığı dönemde fikirlerini gerçek anlamda hayata geçiremeyen Owen, buna rağmen çağcıl işçi sınıfının çocukluk döneminin düşünürü ve eylemcisi, çağdaş sosyalizmin öncülerinden biri olarak tarihe geçer, önemli bir miras bırakır.

Genel anlamıyla kooperatifler

Kooperatifler, demokratik işletme kuruluşlarıdır. Temel amacı kar değil, işbirliği ve dayanışmadır. Birbirlerine meslek, sanat, toplumsal çıkar bağları olan grupların kendi aralarında kurdukları kuruluşlardır. Amaç, verimli çalışmak, ortak ihtiyaçlarını karşılamak, emek ve ürünleri değerlendirmektir. Üç çeşit kooperatif bulunmaktadır. Bunlar;

1. Üretim kooperatifleri:
Aynı ürünleri üretmek ya da ortakların ürettikleri hammaddeleri kullanmak, ürünlerini gerçek değerleri ile satmak amacı ile kurulurlar. Üç grupta toplanırlar:
a) Tarım ürünleri kooperatifleri
b) Sanayi ürünleri kooperatifleri
c) Satın alma kooperatifleri

2. Tüketim kooperatifleri: Ortaklarının gereksinim duyduğu tüketim mallarını en iyi kalitede ve ucuz fiyata sağlamak amacıyla kurulmuşlardır. Bu kooperatifler gereksinimleri olan malları doğrudan üreticiden almak, aracıyı ortadan kaldırmak isterler.

3. Kredi kooperatifleri: Ortaklarına kredi vermek ya da kredi bulmak amacı ile kurulurlar. Üç grupta toplanırlar:
a) Tarım kredi kooperatifleri
b) Şehir kredi kooperatifleri
c) Kefalet kooperatifleri

Bunlardan başka karma kooperatifler de vardır. Örneğin el sanatları üretim ve satış kooperatifleri vb. 1885 yılında kurulan Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA), kuruluşunun 100. yılında İngiltere’nin Manchester kentinde yaptığı genel kurul toplantısında kooperatifçilik ilkelerini gözden geçirerek, şu şekilde formüle etti:

1. Gönüllü ve herkese açık üyelik: Kooperatifler, cinsel, sosyal, ırksal, siyasal ve dinsel ayrımcılık olmaksızın, hizmetlerinden yararlanabilecek ve üyeliğin sorumluluklarını kabule razı olan herkese açık, gönüllü kuruluşlardır.
2. Üyeler tarafından gerçekleştirilen demokratik denetim: Kooperatifler, siyaset oluşturma ve karar alma süreçlerine katılan üyelerince denetlenen demokratik kuruluşlardır. Seçilmiş temsilci olarak hizmet eden erkekler ve kadınlar üyelere karşı sorumludur. Birim kooperatif kuruluşlarında üyeler eşit oy hakkına sahiptir (her üyeye bir oy hakkı). Diğer düzeydeki kooperatif kuruluşlarında ise oy hakkı demokratik bir yaklaşımla düzenlenir.
3. Üyelerin ekonomik katılımı: Üyeler, kooperatiflerinin sermayesine adil bir şekilde katkıda bulunur ve bunu demokratik olarak yönetirler. Bu sermayenin en azından bir kısmı genellikle kooperatifin ortak mülkiyetidir. Çoğunlukla üyeler, üyeliğin bir koşulu olarak taahhüt edildiği üzere (var ise) sermaye üzerinden kısıtlı miktarda gelir elde ederler. Üyeler gelir fazlasını, muhtemelen “en azından bir kısmı taksim olunamaz kaynaklar” oluşturma yoluyla kooperatiflerini geliştirme, kooperatifle yapmış oldukları işlemlerle orantılı olarak üyelerine kar sağlama ve üyelerce onaylanan diğer faaliyetlere destek olma gibi amaçların biri ya da tamamı için ayırırlar.
4. Özerklik ve bağımsızlık: Kooperatifler özerk, kendi kendine yeten ve üyelerince yönetilen kuruluşlardır. Kooperatifler, hükümetler dahil olmak üzere diğer kuruluşlarla bir anlaşmaya girmeleri ya da dış kaynaklar yoluyla sermayelerini artırmaları durumunda, bunu kooperatiflerin özerkliğini sürdürecek ve üyelerinin demokratik yönetimini koruyacak şekilde gerçekleştirirler.
5. Eğitim, öğrenim ve bilgilendirme: Kooperatifler, üyelerine, seçilmiş temsilcilerine, yöneticilerine ve çalışanlarına kooperatiflerinin gelişimine etkin bir şekilde katkıda bulunabilmeleri için eğitim ve öğretim imkanı sağlar. Kooperatifler genel kamuoyunu özellikle de gençleri ve kamuoyunu oluşturanları işbirliğinin şekli ve yararları konusunda bilgilendirirler.
6. Kooperatifler arasında işbirliği: Kooperatifler, yerel, ulusal, bölgesel ve uluslararası oluşumlarla birlikte çalışarak üyelerine daha etkin bir şekilde hizmet eder ve kooperatifçilik hareketini güçlendirir.
7. Topluma karşı sorumlu olma: Kooperatifler, üyelerince onaylanan politikalar aracılığıyla toplumlarının sürdürülebilir kalkınması için çalışırlar.

Bask deneyimi: Mondragon Kooperatif Hareketi

İspanya’nın kuzeyinde bulunan Özerk Bask Bölgesi’nden nadiren iyi haberler gelir. On yıllardan beri ancak ölümler, saldırılar ve işkence ile gündeme gelen Bask ülkesinin İspanya devleti sınırları içinde kişi başı gelir düzeyinin en yüksek olduğu bölge olduğu pek bilinmez. Aynı zamanda işsizliğin de en düşük olduğu bölgedir. İspanya genelindeki işsizlik oranı yüzde 10 iken, Basklıların sadece yüzde 4’ü işsiz. Oysa İspanya İç Savaşı’ndan sonra en yoksul bölge yine burasıydı.

Hala kendi kaderlerini tayyin için mücadele eden Basklılar, dünya çapında en başarılı kooperatif hareketi ile işsizlik ve yoksulluktan çıkış yollarını açtılar. Ve bunu, halkın özgücüne dayalı gerçekleştirdiler. Kürtler gibi devletsiz bir ulus olan Basklılar, ulusal kimliklerini reddeden rejimden yardım istemeksizin bağımsız bir şekilde bu yöndeki sorunlarını çözdüler. Bütün farklılıklara rağmen Basklılarla güçlü ortak yönlere de sahip olan Kürtler açısından bu nedenle incelenmeye değer en önemli kooperatifçilik deneyimi, Mondragon Kooperatif Hareketi isimli Bask örneğidir. Mondragon Kooperatif Hareketi, işçilerin yönetimde bütünüyle söz sahibi olduğu işçi üretim kooperatiflerinin en başarılı örneğini oluşturuyor. Mondragon kooperatifçilik sistemi, yerel özerkliğin elde edilmesindeki katkılarının yanı sıra, yerel sanayinin kurulması ve istihdam sorununa çözüm oluşturmasındaki rolüyle de ilgiyle izlenen ve diğer ülkelere model olarak önerilen bir sistemdir. Sistem, sanayi sistemine insani bir bakış açısı kazandırması bakımından da önem taşıyor. Kooperatifçilik yoluyla kalkınmada dünyadaki tek örneği oluşturan ve işletmecilik ve endüstriyel demokrasi, katılımcılık ve dayanışma gibi toplumsal kavramlar üzerine kurulu yaklaşık elli yıllık bir başarının sahibidir. Mondragon kooperatifleri aynı zamanda büyük ölçekli modern endüstride, kooperatiflerin de faaliyet gösterebileceğinin ve başarılı olabileceğinin göstergesi olmuştur.



‘Hiç kimse ne köle ne de efendi olmalı’
Dayanışmacı ekonomi: KOOPERATİFÇİLİK - 2


Mondragon Kooperatif Hareketi Basklı rahip Jose Maria Arizmendiaretta tarafından başlatıldı. 1915-76 yılları arasında yaşamış olan Arizmendiaretta, İspanya İç Savaşı’nın patlak verdiği 1936 yılında ilahiyat okuyordu. Derin yurtsever duygulara sahip genç, okulu bırakıp, Cumhuriyetçilerle birlikte Franco rejimine karşı savaşan Bask halk ordusuna katıldı. Savaştan sonra rahip oldu, ardından da 1941 yılında papaz olarak Bilbo (Bilbao) kentine 50 kilometre uzaktaki Mondragon kentine gönderildi.

Bask halkı, iç savaşta faşist diktatör birliklerine karşı yenildi, katliamlardan geçirildi. 15 bin direnişçi öldürüldü, 30 bin kişi tutuklandı, yaklaşık 200 bin Basklı ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Franco rejimi, Bask ulusunun bel kemiğini kırmak için, bu ulusu vareden olgulara yöneldi. Bırakalım Bask dilinde eğitim, Baskça’nın günlük yaşamdaki kullanımı bile yasaklandı. Bölgenin kontrolü İspanyol ordusu ve polisin eline geçti. Yerel idarelerde çalışan memurlar işten çıkarıldı, yerlerine İspanyollar getirildi. Kitaplar, dergiler ve gazeteler yasaklandı, enstitü ve akademiler kapatıldı, anıtlar yıkıldı, sokak ve yer adaları İspanyolcalaştırıldı. Bask ülkesi aynı zamanda savaş sonrası kamu hizmetlerinden mahrum edildi, işsizlik oranı yükseldi ve insanlar iş bulmak için kendi topraklarını gittikçe daha fazla terk etmek zorunda kaldılar.

Jose Maria Arizmendiaretta, halkının böylesi bir inkar ve imha politikası ile karşı karşıya kaldığı bir dönemde Bask halkının ancak dayanışmacı bir ekonomi geliştirmesi durumunda kimlik olarak ayakta kalabileceği düşüncesine ulaştı. Yani, devlet olmadan da ulusal bir ekonominin mümkün, hatta gerekli olduğundan yola çıkarak, Katolik Toplum Öğretisi’ne ve kooperatifçilik fikrine dayalı olarak dörtnala kapitalizm ve merkezileştirilmiş sosyalizm dışında üçüncü bir yol aradı. İlk başta gençlerin çoğunun mesleksiz olması nedeniyle halkın yardımıyla 1943’te bugünkü adı Mondragon Eskola Politeknikoa olan, bir politeknik okul kurarak, yörede mesleki eğitimi başlattı. Daha sonra zamanla iki yüksekokulu ve idarecilik akademisine dönüştürülen bu okul Mondragon kooperatifçilik deneyiminin doğuş ve gelişmesinde önemli rol oynadı. Bu okullar 1997 yılında da birleştirildiğinde Mondragon Üniversitesi kuruldu. Öğrenciler, üniversiteye bağlı bir işletmehanede günde 4 saat çalışarak, okul masraflarını kazanma imkanına sahip oldu. Ancak işsizlik sorunu bu şekilde çözülemedi, çünkü meslek sahibi olan gençler bu kez çalışılacak bir yer bulamadılar. Dolayısıyla iş imkanları yaratmak gerekiyordu. Jose Maria Arizmendiaretta bunun üzerine açmış olduğu okuldan mezun olan bir grup genci üretim kooperatifini kurmaya ikna etti. 1952 yılında mezun olan beş genç mühendis, Bask Ülkesi’nin ilk ve en büyük endüstriyel kooperatifini 1956 yılında kurarak, Mondragon İşçi Üretim Kooperatifçiliği’nin temellerini attılar. İlk etapta ocakların ve sobaların üretildiği ufak bir fabrika satın alındı. Fabrika için gereken masraflar köy halkı tarafından karşılandı. Bugünkü adıyla FAGOR adını taşıyan ve 24 işçi tarafından kuruluşu gerçekleştirilen bu ilk endüstriyel kooperatif, zamanla gaz sobaları ve bütangaz üretimine geçti. FAGOR’un ortak sayısı 1958 yılında büyük bir artış kaydederek 158’e yükseldi. Bugün yaklaşık 4 bin işçiye sahip FAGOR’a bağlı bölümler zaman içinde fabrikadan ayrılıp, ayrı bir kooperatif olarak belli ürünler çıkarmaya yoğunlaştılar. Ancak bütün bu kooperatifler birbirine bağlı kalmaya devam ettiler. Mondragon Kooperatif Hareketi’nin sanayi bölümünde günümüzde 26 binden fazla insan çalışıyor.

O dönemde farklı kooperatifçilik deneyimlerini incelemeye çalışan papaz Arizmendiaretta, özellikle İngiltere’deki Rockendale Kooperatifi deneyimi nedeniyle farklı bir çözüm bulunması gerektiği sonucuna vardı. Rockendale Kooperatifi, başarılı ekonomik faaliyetlerini karşılayabilmek için kredi almak zorunda kalmıştı. Kredi verenler ise kooperatifi bir anonim şirkete dönüşmeye zorlamıştı. Basklıların aynı kaderi yaşamasını önlemek isteyen Arizmendiaretta, devletsiz bir ulus olarak İspanya devletinden bağımsız olarak kendi ekonomilerini geliştirmek zorunda oldukları düşüncesine vardı.

Bunun için 1959 yılında ‘Caja Laboral Popular’ (Çalışan Halkın Bankası) isimli kooperatif bankası kuruldu. Bu banka, kooperatif hareketinin sonraki gelişimi açısından belirleyici rol oynadı. Çok sayıda şubeye sahip bankada günümüzde 2 bin 100 kişi çalışıyor. Banka yeni kurulan işhanelerini destekliyor ve resesyon dönemlerinde işyerlerinin iflas etmesini engelliyor.

Ayrıca Franco dönemindeki yasalara dayalı olarak kooperatif üyeleri devletin sosyal sigorta sisteminden atılıyordu. Basklı kooperatifçiler bu nedenle ayrı bir sağlık ve sigorta sistemini oluşturma zorunluluğu ile karşı karşıya kaldılar. Sonuç olarak 1959 senesinde “Lagun-Aro” isimli bu sigorta şirketi de kuruldu. 1960’lı yıllardan itibaren FAGOR örneği incelenerek, endüstriyel işçi kooperatiflerinin sayısında patlama düzeyine varan artışlar oldu. Yerel kooperatiflerden bir bölümü teknik okullarda kazanılan becerilerin uygulama alanı konumuna getirildi. 1969 yılına gelindiğinde ise, Mondragon Kooperatif Hareketi’ne bağlı en ünlü kooperatif olan Eroski kuruldu. Bask Ülkesi’nde bulunan ufak dükkanlar birleşip, ülkenin en büyük süpermarket zincirinin temellerini attılar. 25 binden fazla insana çalışma ve iş imkanının kapılarını açan bu kooperatifin üyelerinin yarısı tüketicilerden, yarısı da çiftçilerden oluşuyor.

Bir eğitim hareketi

1970’li yılların ortalarında IKERLAN isimli araştırma enstitüsü açıldı. Bu merkez, tekniki yeniliklerin uygulanması konusu ile ilgili gerekli araştırmaları yapıyor ve kooperatiflerin tekniki gelişmelere denk getirilmesini sağlıyor. Aynı dönemde bir araştırma ve geliştirme merkezi olan Otalora kuruldu. Harekete bağlı kooperatiflerin sayısı ve global pazara uyarlanma baskısı gittikçe büyüyünce, hareketin idare modelinin de değişen koşullara göre değiştirilmesi gerekiyordu. Söz konusu modelin, katılım esaslarına bağlı kalması gerekiyordu, ancak dünyada örnek alınacak bir örgütlenme modeli yoktu. Bu nedenle bu alanda araştırmaların yapılması gerekiyordu. Otalora bu anlamda hareketin idare modelini gerekli olduğunda geliştiriyor ve bunu yaparken Jose Maria Arizmendiaretta’nın şu sözünü esas alıyordu: “Mondragon’daki kooperatif denemesi ekonomik eylemi kullanan bir eğitim hareketidir.” Kooperatifçiliğe dayalı bu ekonomi sisteminin kurucusu Jose Maria Arizmendiaretta, Mondragon Kooperatif Hareketi’nin temel prensibini şu şekilde ifade etti: “Hiç kimse ne başkasının kölesi ne de efendisi olmalı.” Böylesi bir hareketin Bask ülkesinde gelişebilmesi için değişik faktörler rol oynadılar. Bunun başında, Bask halkının sosyokültürel yapısı geliyor. Dik tepeler ve dağlar arasında yaşayan halk, grup yaşamına dair bir kültüre sahip ve dayanışma bunun içinde önemli bir yer tutuyor.

Mondragon Kooperatif Hareketi’nin temel prensiplerinden biri, kooperatifin sosyal işlevini yerine getirebilmesi için ekonomik işlemesi gerektiği yöndedir. Aynı zamanda ekonomik işlevine ulaşabilmesi için sosyal olması gerektiği belirtiliyor. Yani, Bask örneğinde temel hedef ekonomik sorunları çözmek değildi. Bu hareketi büyüten insanlar aynı zamanda daha adil bir toplumu geliştirmek istediler. Ve bunu yaparken, sosyal işlevin yerine getirilebilmesi için ekonomik istikrarın şart olduğu sonucuna vardılar. Bu anlamda harekette yer alan inisiyatifler, varolan sosyal sorunların kaynağının özellikle eğitim, iş, sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlarda aranması gerektiği tespitinden yola çıkarak, ilk etapta bu alandaki sorunları çözmeye çalıştılar. Ancak bu alandaki faaliyetleri mümkün kılmak için de ekonomik bir dengenin şart olduğu düşünüldü.

Sorumlu üye sistemi

Mondragon Kooperatif Hareketi’ne bağlı kooperatiflerde çalışanlar aynı zamanda kooperatifin üyesidir ve hepsi yönetim kurulunda bir oya sahiptir. Yani üyelerin oyu, kooperatife dahil olmak için ödedikleri miktara bağlı değildir. Kapitalist işletmelerde işçiler birer üretim faktörü olarak düşünülürken, bu sistemde işçiler, bir kooperatif işletmede, üyelik hak ve sorumluluklarına sahip olan ve aynı zamanda işletmenin sahipliğini paylaşan bir üye olarak kabul ediliyorlar. İşçi üyeler arasında eşitlik ve dayanışmaya büyük özen gösteriliyor. En düşük ücret ile en yüksek ücret arasında fiili olarak belirlenen oran 1- 4,5 arasındadır. Karşılaştırma yapılırsa; Alman Deutsche Bank’taki bir menejer, en düşük ücret alan işçinin 400 katını alabiliyor. Mondragon Kooperatif Hareketi’nde geçici iş sistemi kısmen uygulanıyor, ancak geçici işe alınanların en geç iki yıl içinde kooperatife üye olması esas alınıyor. Ayrıca kooperatiflerde üye olmayan çalışanların oranı yüzde 10’u geçemez. Kooperatife yeni dahil olan kuşak kazanca dahil edilirken, ilk yıllarda zarara dahil edilmiyor.

Mondragon Kooperatif Hareketi belli bir hiyerarşiye sahiptir, ancak bu hiyerarşinin işlevsel olduğu belirtiliyor. Yönetim kurulu kooperatifi yönetecek olan üst yönetimi seçer ve daha az ya da daha çok geleneksel bir yapıda faaliyet gösterir. Tüm üyeler ayrıca bağımsız olarak bir denetim kurulu seçerler. Bu kurul, kooperatiflerin mali performansı ile sosyal refah, ödemeler dengesi ve güvenlikle ilgili kararların alınması ile kişisel başarıları geniş bir çerçevede değerlendiren bir sosyal kurulu izler. Hareketin stratejik yönü genel kurulunda belirlenir.

Hiyerarşi yok

Kapitalist sisteme alternatif olma iddiasını taşıyan hareket işten çıkarmalara karşı. Ancak 1990’lı yıllardaki ekonomik kriz sırasında az sayıda işçi işten çıkarıldı. Eksik istihdamlılar ise farklı kooperatiflere aktarıldı. İşten çıkarılanlar, harekete ait Lagun-Aro isimli işsizlik sigortasından yardım alma hakkına sahipler. Harekete bağlı kooperatiflerin elde ettiği kazancın yüzde 10’u eğitim, araştırma ve sosyal faaliyetlere ayırılıyor. Kooperatiflerin üyeleri, hem çalıştıkları, hem de sahip oldukları iş yerinin sağladığı kazancı kendilerine ait bir çıkar olarak görmeyip, bütün herkesin menfaati için kullanılacak bir araç olarak değerlendiriyorlar. Yüzde 45’i kolektif bir hesapta sermaye oluşumu ve şirketin geliştirilmesi için biriktiriliyor ve yüzde 45’i bireysel iç sermaye hesaplarına aktarılıyor. Üyelerin hesabına yatırılan miktara, üye olunduğu müddetçe dokunulmuyor. Bu parayla yeni yatırımlar da yapılıyor. Kooperatiften ayrılanlar, hesaplarındaki miktarı alabiliyorlar. Yine Basklıların büyük bir kısmının kredi kooperatifinde hesap açmış olması nedeniyle kooperatif topluluğu kapitalist finans sisteminden bağımsız oluyor. Üretim, mümkün olduğu durumlarda grup çalışması tarzında yürütülüyor. Çalışma grupları kendi görev dağılımlarına ve işleyişe kendileri karar veriyorlar. Böylece işlerinin sonucundan da kendileri sorumludur. Ancak böylesi bir hiyerarşisiz grup çalışmasının yürütülebilmesi için ortak çalışma ilkelerinin özümsenmiş olması gerekiyor.

Başarının temelinde eğitim var

Harekette yer alan kooperatifler arasında da yoğun bir işbirliği söz konusu. Zira hareket içinde büyük süpermarketler ve fabrikalar olduğu gibi küçük işletmeler de bulunuyor. Yine tek tek işletmelerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeni işletmeler kuruluyor. Böylece ufak işletmelerin geleceği de garanti altına alınıyor. Kapitalist sistemdeki ‘büyük balık küçük balığı yutar’ gerçeği de böylece önlenmiş oluyor. Bask halkının İspanya devleti içinde bu projeyi gerçekleştirebilmesi için bağımsız olması şarttı. Bu nedenle ayrı bir kredi kooperatifinin, sosyal sigorta kooperatifinin ve eğitim merkezlerinin kurulmuş olması önemli önkoşullar olarak işlev gördü. Ki, kurulan okullarda okuyan öğrenciler mesleki eğitimin yanı sıra özellikle kooperatif ilkelerine göre düşünmeyi ve davranmayı öğreniyor.

Mondragon kooperatiflerinin ekonomik olarak bu denli başarılı olmasının sebeplerinden biri de, üyelerinin sahip olduğu sorumluluk bilinci. Çalışma koşullarının insan onuruna layık olması, herkesin işletmeyle ilgili bilgilere serbestçe ulaşabilmesi, maaşların adil olması, bütün sorunların açık bir şekilde masaya yatırılıp tartışılması ve karar alma mekanizmalarının şeffaf olması önemli prensipler olarak uygulanıyor. Mondragon’da kapital ve üretim aynı kişilere ait. Burada toplum çalışan ve işveren olmak üzere ikiye ayrılmıyor. Burada kapital, üretime hizmet eden bir araç olarak görülüyor. Kapitalin temel işlevi, işletmenin geliştirilmesi. Bu nedenle de kapitalin bir azınlığın elinde geçmesi önünde duran mekanizmalar var. Mondragon’un başarısının altında yatan ve bu başarının temel anahtarını oluşturan banka araştırma enstitüsü, işletme geliştirme grubu ve çeşitli okullar ve eğitim merkezleri gibi destek yapılarıdır. Sistemde tabanı oluşturan endüstriyel kooperatiflere ilaveten ikinci düzey kooperatifler olarak adlandırılan ve çeşitli alanlarda faaliyet gösteren kooperatifler de bulunuyor. Ayrıca kolektif olarak kooperatif kültürü yaratabilecek konut ve tüketim kooperatifleri de bulunuyor.



Kendini yöneten bir toplum yaratmak
Dayanışmacı ekonomi: KOOPERATİFÇİLİK - 3

“İnsanların ve halkların temel özelliklerini öğrenmek istiyorsan, içinde yaşadıkları koşullara karşı tutumlarına bakacaksın. Tarih yazmaya ve işlerin akışını değiştirmeye karar verenler, bir şey yapmadan değişimin gelmesini bekleyenlerden katbekat ileriler.”

Arizmendiarrieta, Mondragon Kooperatif Hareketi’ni hem içinde bulunduğu toplumsal düzene, hem de genel anlamda Batı Kapitalist Toplumu’nun eleştirisi üzerine kurdu. Ona göre o dönemin mevcut toplumsal düzeni, her tür toplumsal faaliyetin temel ilkesi olması gereken insan onurunu yok sayıyordu. Bunu da kapitalist sisteme bağladı. İçinde yaşadığı toplumun başkaları tarafından yönetilmek anlamına gelen heteronomiye dayalı olduğu sonucuna vardı, çünkü toplum ona göre dışarıdan konulan amaçlar ve fonksiyonlar tarafından yönlendiriliyordu. Bundan yola çıkarak işçilerin tam haklara sahip olarak sosyoekonomik sürece aktif bir şekilde katılım sağlaması gerektiği düşüncesine ulaştı. Ona göre toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçiler kendilerini yönetmeliydi. Başlattığı hareketin nihai hedefi bu anlamda sınıf mücadelesinden yoksun bir toplum yaratmaktan ziyade sosyal sınıfların olmadığı bir toplum yaratmaktı. Ona göre yürütülen en önemli sosyal mücadele, ulusal çatı altındaki değişik sınıflar arasındaki mücadeleydi. Ve şirketler de bu mücadelenin yürütüldüğü alandaki temel sosyal figürleri oluşturuyordu. Bu nedenle modern kapitalist sanayi toplumunun kuruluşunun sonucu olarak ortaya çıkan (ve sosyal sorun olarak tabir edilen) ‘tarihi mücadelenin’ başarıyla yürütülmesi için varolan şirket yapısının kapsamlı bir reformdan geçmesi gerekiyordu.

Mesele sadece şirketlerdeki yönetimin el değiştirmesi değildi. Bundan ziyade şirketlerin sistemi ve sosyal işlevi değişmeliydi. Hem çalışan bireylerin hem de bütün toplumun menfaati temel kriter haline getirilmeliydi. Bu nedenle Arizmendiarrieta bu planını ticari veya ekonomik bir projeden ziyade toplumsal bir proje olarak değerlendirdi. Amaç, bütün yurttaşların kendi yaşamlarını ve değişik toplumsal alanları kendi başlarına örgütleyebilmesiydi, insanlar arası ilişkilerin toplumun kendisi tarafından düzenlenmesiydi. Dolayısıyla işçilerin kendi işyerlerini kendi başlarına yaratıp, yönetmelerini mümkün kılmak sadece toplumun yaşamın bütün alanlarında kendini yönetmesinin ilk adımı olarak görüldü.

Arizmendiarrieta’nın projesi toplumu heteronomiden özerkliğe götürmeyi amaçlıyordu. Dış etkenler tarafından yönetilen pasif özneler yerine bireyleri ve toplulukları kendini yönetmeye cesaretlendirmeyi hedefliyordu. Bu çerçevede siyasi-kurumsal demokratikleşmeye paralel olarak gerçek bir toplumsal demokratikleşme sürecinin başlatılabileceğine inanıyordu. Bunun gerçekleşmesi için toplumun toplumsal sürece dahil edilmesi gerekiyordu. Bunu yaparken de, iki temel prensip formüle etti: Bireysel özgürlük ve kollektif sorumluluk. Bireysel ve kolektif öz yönetim sistemine geçerek bir çeşit yeni bireysel ve kolektif öznelliğin oluşabileceğini düşündü.

Bireysel ve kolektif dönüşüm perspektifi üzerinden iki yönlü bir ilişki sistemine dayanan kooperatif modelini geliştirdi. Çünkü böylesi bir model ile toplumun zihniyetinin değişebileceğine inandı. Kooperatifçiliğin özü olan işbirliğinin, (‘kooperasyon’) hedeflenen bireysel ve kolektif öz düzenlemesinin zeminini oluşturacak paradigma olarak anlaşılmasını istedi.

Hareketin yüzleştiği sorunlar

Yaşadığımız çağda kapitalizme alternatif bir sistem inşa etmek ve ayakta tutmak kuşkusuz kolay değildir. İspanya devleti sınırları içerisindeki en büyük 7’inci şirket konumunda olan ve 82 bini aşkın insana ekmek kapısı açan Mondragon Kooperatif Hareketi de bu yönde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabiliyor. Hareket yılda 4,7 Milyar Dolar kar ediyor ve böylece her an kapitalist ve küresel sermaye sistemine dahil olma tehlikesini yaşıyor. Zira şimdiden dünyanın değişik yerlerinde az sayıda da olsa fabrikalara, temsilciliklere ve satış merkezlerine sahiptir. Hareket, bu tehlikenin önüne geçmek ve kendisini sürekli değişen yerel ve küresel koşullara uyarlamak amacıyla elde ettiği karın yüzde 10’unu ayırdığı araştırma çalışmalarına büyük önem veriyor. Bu anlamda hareket içerisinde değişik biçimlerde durum değerlendirmeleri yapılıyor ve tespitlerde bulunuluyor. Bu denli geniş bir yapıya sahip olan bir hareketin üyeleri doğal olarak her konuda aynı görüşü savunmayabiliyor. Mondragon Kooperatif Hareketi de tek bir hareket olmasına rağmen daha liberal ve daha eleştirel olmak üzere iki kanada sahip. Özellikle daha eleştirel olan kanat, Arizmendiarrieta tarafından formüle edilen ilkelerin her koşul altında savunulması gerektiğini belirterek, bu ilkelerin günümüz dünyasında da uygulanabilmesinin programını geliştirmeye çalışıyor. Küresel gerçeklik içinde Mondragon’un yerini tespit etmeye çalışan bu kanat, hareketin karşı karşıya kaldığı sorunları değişik başlıklar altında değerlendiriyor. Bunları şöyle sıralanabilir;

Tekçi değerler sistemi

Düşüncenin standartlaştırıldığı yönde bir eğilimin olduğuna dikkat çeken hareket, ekonomik boyutların siyasi ve toplumsal boyutların önüne geçtiğinin altını çiziyor. Buna göre 20. yüzyılda oluşturulan ekonomik ve sosyal ilişkiler düzeni bencilliği, bireysel çıkarları ve istekleri besliyor. Bir yanda insanlarda hep daha fazlasına sahip olma arzusu büyürken, öbür yanda da bütün sosyal alanın ticarileştirilmesi söz konusudur.

Gerçek değerlerin standartlaştırılması

Sistemler, kaçınılmaz görünmek ve alternatiflere karşı inancı yok etmek için çaba sarf ediyorlar. Tekçi değerler sistemi tesirliliği ve ekonomik büyümeyi mutlak değerler gibi yansıtıyor. Ekonomik rasyonellik her tür insani boyutun üstüne çıkarılıyor, çünkü ekonomik açıdan sahip olma, tüketme ve büyüme yönündeki anlamları ve hedefleri standartlaştırılıyor. Bu ekonomik bakış açısı her yıl 35 milyon insanın açlıktan öldüğünü görmezden geliyor, insanlara hep daha fazla tüketme, daha fazla tüketmek için de daha fazla para kazanma mesajını vererek hem bencilleştiriyor, hem de yalnızlaştırıyor. Mondragon hareketi bu çerçevede hakim olan değerler sistemi tarafından asimile edilme tehlikesinin her an görülmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Gelişim modeli

İçinde yaşanılan dönemde teknolojik ilerleme gezegenin doğal kaynaklarının sömürülmesine ve yok edilmesine paralel olarak sağlanıyor. Özellikle gelişmiş dünyanın yurttaşlarında ‘fazlası her zaman daha iyidir’ şeklindeki mantık güçlendiriliyor, daha fazla tüketmeleri gerektiği yönünde sürekli bir ihtiyaç hissetmeleri sağlanıyor. Aynı zamanda gezegenin büyük çoğunluğunu oluşturan az gelişmiş ülkelerin yaşadığı sorunlar, gelişmiş ülkelerin standartlarına ulaşamamak olarak nitelendiriliyor. Yani zengin ülkelerin gelişim modeli genelleştiriliyor. Buna ek olarak gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların tüketim ihtiyaçlarını karşılamak için, az gelişmiş ülkelerdeki doğal kaynaklar sömürülüyor. Dolayısıyla varolan gelişim modeline alternatif modellerin uygulanması gerekiyor. Bunun için ayrıca ekonomik küreselleşmenin hakim olduğu bu zaman diliminde dayanışmanın küreselleştirilmesi gerekiyor.

Bireyselliğin etkileri

Başkalarıyla rekabet ve bireysel emellerin tatmin edilmesine dayalı toplum modelinin zamanımızın tipik fenomeni olan anonimliği ve toplumun anlamının yitimini güçlendirdiği kaydediliyor. Buna göre bireysellik toplumsal bağları çözüyor ve zayıflatıyor. Aynı zamanda insan varlığının yaratıcı ve kolektif boyutlarının gelişimini imkansız kılıyor. Bireysel değerlerin kooperatif hareketi içerisinde de büyük bir sosyal güce sahip olduğu itiraf ediliyor. Daha geniş bir ilişkiler ağının parçası olunduğundan, bunun etkilerine de açık olunduğuna dikkat çekiliyor. Bundan dolayı toplumsal ve bireysel boyutlar arasında dengeli bir sentezin geliştirilmesi gerektiği ifade ediliyor.

Ticari yöntemlerdeki değişimler

Maddi ve ticari şirketlerin çok sayıda tehditten sorumlu olduğu belirtiliyor. Örnek olarak da dünya ekonomisindeki dengesizlikler, çok sayıda ülkenin bağımlı hale getiriliyor olması, militarizmin çıkarları ve ekonomi ile ilgili sadece bir teorinin geçerli kılınmak istenmesi dile getiriliyor. Yani ticari şirketlerin ‘oturmuş düzensizlik’ denilen olgunun temel otoriteleri olduğu ifade ediliyor. Bir ‘şirket kültürünün’ geliştirilmekte olduğundan söz ediliyor. Mondragon Kooperatif Hareketi, karı büyütmeye dönük bu kültürden korunulması gerektiğinin farkında.

Teknolojik ilerleme

Bilim ve teknolojinin sürekli bir şekilde gelişiyor olması, bu gelişimin de sürekli hız kazanıyor olması gözardı edilmemesi gereken konular. Bu gerçek yeni imkanlar sunmakla beraber mevcut durumda teknolojik gelişmenin standartlaştırma gücü olarak sosyoekonomik sistemine eşlik ettiği belirtiliyor. Hızlandırılmış teknolojik ilerleme ve global pazar gerçeği içinde varolma mücadelesinin sürekli yürütülmesi gerektiği vurgulanıyor.

*Heteronomi: Yasalarını dıştan alan bireyin ya toplumun durumu. Heteronomi bireylerin yaptıkları eylemlerin kuralını bir durum, bir güç ya da başka bir bireyin koyması anlamına gelir. Heteronomiye göre insan,ilahi nizam içinde bir yer edinmek için vardır.

Mondragon’un temel ilkeleri

1. Açık üyelik: Belirlenen işler için mesleki yeteneğe sahip olan tüm kadın ve erkekler üye olabilir.
2. Demokratik örgüt: Tüm üye işçilerin eşitliği üzerine kurulan bu ilke, bir kişi bir oy esasını temsil eder.
3. İşçi hakimiyeti: Bu ilke, doğa, toplum ve kişilerin asıllarına dönmelerinde ve böylece elde edilen servetin dağılımından hak kazanabilmelerinde ana etkendir.
4. Sermayenin araç ve ikincil olması: Sermaye, iş için ikincil bir araçtır ve işletmenin gelişmesi için gerekli bir unsurdur. Elde edilen sonuçlar doğrudan sermaye ile bağlantılı değildir.
5. Yönetime katılım: İşletme yönetimine üyelerin katılımı ile, kendi kendine yönetim giderek gelişir.
6. Ücret birliği / dayanışması: Sosyal çevre ve şirketin geri kalan bölümleri ile dayanışma içinde, her bir kooperatif işletmenin mevcut olanaklarına göre ücret belirlenir.
7. Kooperatifler arası işbirliği: Kooperatifler arası kazanç havuzu oluşturulur ve işçi üyelerin transferi gerçekleştirilir.
8. Sosyal dönüşüm: Kazancın çoğunlukla yeniden yatırıma dönüştürülmesiyle, yeni kooperatif iş alanları yaratmak ve toplum kalkınmasında başlatıcı destek verilir.
9. Evrensel yapı: Sosyal demokrasi için çalışma, barış, adalet ve kalkınma amaçlarının paylaşımı desteklenir.
10. Eğitim: Kooperatif ve mesleki eğitim için, yeterli insan ve ekonomik kaynak tahsis edilir.

Hazırlayan: MERAL ÇİÇEK

2 yorum:

  1. Meral Hanım merhaba,

    Ekonomi adına güzel tespitler. Ama realite çok farklı. Tarih bilincinden uzak bir yazı. Zira Basklar Attila nın ordularının bir kolu olarak bölgeye yerleşip kaldılar. Dilleri Türkçe ile aynı gramer yapısına sahiptir. Ortak çok kelimelerimiz vardır. Basklar bir Türk boyudur. Nereden mi biliyorum ? 3 sene onlarla çalıştım, kültür ve dillerini inceleme fırsatını buldum da ondan :) Alın size başka bir ispati;
    http://userpage.fu-berlin.de/~gast/swl3/abstracts/pdf/swl-12.pdf

    http://en.wikibooks.org/wiki/Basque/Introduction

    http://answers.yahoo.com/question/index?qid=20130818023501AAq4m5H

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaw paygamberi türk yapanlar gibisiniz bu tarz yaklaşımı olanlara ape musanın ispatıyla adem havvanın kürt olduğu hikayesi var dil yapısına girersek avrupalılarında kürtlerle akraba olduğunu ispatlarım

      Sil