Zwickau, Almanya’nın doğusunda, Polonya sınırına yakın, belediye başkanı sosyal demokrat, 93 bin nüfusluk bir şehir. İki Alman cumhuriyetinin 1990’daki birleşmesinden sonra varlığı hermafrodit bir şekle bürünen, adı batıda pek telaffuz edilmeyen, ancak şu sıralar kötü ün yaparak ülke gündeminin başında yer alan bir yer. Zira kendini ‘Nasyonalsosyalist Yeraltı‘ olarak isimlendiren neonazi üçlüsü Beate Zschäpe, Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt buradan, Zwickau’dan ‘kahverengi terör’lerini planlayıp uygulamışlar. ‘Zwickau Terör Hücresi’ 2000-2006 yılları arasında Almanya’nın dört bir yanında 8’i Türkiyeli 9 esnafı katletti, Kürtlerle Türklerin yoğun olarak yaşadığı Köln-Mülheim’daki Keupstrasse’de 9 Haziran 2004’te bombalı saldırı ile 22 kişiyi yaraladı, 2007’de Michele Kiesewetter isimli kadın polisi vurarak öldürdü. Bunun yanı sıra açıklığa kavuşturulamayan birçok ırkçı saldırıdan da bu grubun sorumlu olduğu tahmin ediliyor.
Bir Kasım günü ansızın Almanya’nın faşizm başkenti ilan edilen Zwickau, çok felaket yaşamış bir yer. Örneğin 1954 Temmuz’undaki selde şehrin neredeyse tümü sulara gömülmüş. Sonra 1960 yılında Karl Marx’ın adını taşıyan kömür madeninde meydana gelen patlamada 123 madenci hayatını kaybetmiş. Ondan önce, yani Karl-Marx-Şehri’ne dahil edilmeden önce, 1945’te Kızıl Ordu ile 3. ABD Ordusu arasındaki işgal savaşları bu küçük şehrin topraklarında yürütülmüş.
Ama Zwickau aynı zamanda Hitler’in ‘Almanya Nasyonalsosyalist İşçi (?) Partisi’nin, çıkış yeri Bavyera eyaletinin dışında ilk il teşkilatını kurduğu yerdir de. 1933’te Hitler başbakan olunca, Zwickau Führer’e onur yurttaş ünvanı ile selam göndermiş. Aynı sene şehirde, çoğu sosyal demokrat ve komünist rejim karşıtı 750 kişinin tutulduğu Nazi kampı kuruldu.
Peki böyle bir geçmişten yola çıkarak, bir şehri tümden faşist ilan edebilir miyiz? Ya da ‘Zwickau Üçlüsü’ ile onlara gereken lojistik desteği sunan en az 20 kişilik ağın işlediği korkunç suçların izahı, bir şehrin geçmişinde aranabilir mi? Kuşkusuz hayır. Ki Zwickau aynı zamanda faşizme karşı yurttaş sesinin yüksek olduğu bir kenttir de.
Ama Zwickau’a takılan faşist etiket ile birlikte Almanya’da - genelde Nürnberg öncesi zamanlarla ilgili tartışmalarda sözü edilen - organizeli gamalı haç faşizmi yeniden keşfedildi. Meğer sadece eski DDR’de değil, ülkenin kapitalist batısında da örgütlü neonazi gruplar varmış! Fakat ülkede asıl şok etkisi yaratan nokta bu değil. Asıl mesele, dazlak zihinli yapıların bunca yıl boyu, istihbarat ve emniyete rağmen bu kadar rahat hareket edip, deyimi yerindeyse kolunu sallaya sallaya katledebildiğidir. Skandal her geçen günle birlikte büyüyor. Meğer istihbarat, sağ terör hücresine muhbir yerleştirmiş. Meğer polisin elinde ta 2002’de grupla ve işledikleri suçlarla ilgili ciddi bilgiler varmış. Meğer konuyla ilgili önemli istihbarat dosyaları zaman aşımına uğrayıp imha edilmiş. Ve meğer bazı emniyet müdürleri, konu hakkında çalışan polis memurlarına, „bu kadar abartmayın, her şeyi de ırkçılık kapsamına almayın, imajımız bozulur“ şeklinde talimat vermiş.
Ve şimdi herkes, siyasi iktidar, bakanlık, emniyet ve istihbarat güçleri, yuvarlak masanın etrafına geçip, ‘Kara Peter’i oynuyor. Ve ne ironik ki, o Peter’in adı Almanca ama teni kara...
* * *
Almanya’nın 26 Kasım 1993’te ilan ettiği PKK yasağının 18’inci yıldönümünde cumartesi günü Berlin’de engellemelere rağmen yapılan yürüyüş, polisin saldırısıyla meydan savaşına dönüşerek, miting alanına ulaşmadan sona erdi. Polisin açıklamasına göre 71 Kürt ve antifaşist eylemci gözaltına alındı. Aynı saatlerde, Gorleben şehrine yapılan nükleer atık sevkiyatını engellemeye çalışan atom enerji ve savaş karşıtları ile polis arasında çatışmalar yaşanıyordu. Yine polisin çevrecilere saldırdığı sıralarda, Berlin-Hamburg tren hattı arasındaki Brandenburg’ta polisler ‘terörist’ avındaydı. Zira kablo kanalı kundaklanmıştı. Bazıları hatırlayacaktır; Ekim ayında da, Afganistan işgalinin 10’uncu yıldönümünde bir grup ‘aşırı solcu’ tren hattında sabotaj eylemini gerçekleştirerek, Alman ordusunun savaşa katılımını kınamıştı.
Bu kadar ‘sol aşırıcılık’la meşgul olunca Alman devleti ve onun ‘güvenlik’ kurumları, ister istemez ‘sağ aşırıcılığı’ birazcık ‘ihmal’ edilmiş oldu. Zira Alman devlet geleneğinde asıl tehdit daima soldan gelir...
http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nivis&id=731
* Bundan sonra her pazartesi günü, Yeni Özgür Politika gazetesi için Almanya Gündemi'ni yazacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder