Geçtiğimiz sonbaharda DAİŞ’in önce Şengal ve Maxmûr, ardından da
Kobanê’ye yönelik saldırıları ile birlikte Kürt özgürlük hareketi
açısından ortaya çıkan yeni durum ve imkânlar birçok açıdan
değerlendirildi. Ta ilk günlerde yapılan tespitlerden biri de Kürt
özgürlük hareketi açısından ortaya çıkan meşrulaşma zemini ve
uluslararası düzeydeki görülmemiş ilgiyle alakalıydı. DAİŞ’e karşı
direniş mevzileri bir anda dünyanın dört bir yanından gazetecilerin
Mekke’si oluvermiş, onlarca ülkede “Her yer Kobanê, her yer direniş’’
sloganı yükselmeye başlamıştı. En fazla ise YJA-Star ve YPJ savaşçıları
şahsında silahıyla direnen Kürt kadın gerçeği dünyanın ilgisini
çekmişti.
Peki bu büyük ilgi ve sempatinin altında yatan nedir?
Elbette ki Kobanê direnişinin rolü büyük, hatta belirleyicidir.
Devletli haritalarda olmayan adını tarih kitaplara altın harflerle
yazdıran bu ufak şehirdeki direniş, kapitalist modernist sistemin
ideolojik hegemonyasını birçok açıdan kırmayı başarmıştır. Örneğin
toplumların özsavunma hakkını inkâr edip terörizm kisvesi altında
kriminalize eden devletin ‘şiddet tekelini’ kutsayan algıyı bozdu. Yine
kadınları savaş durumlarında sadece mağdur konumuna sınırlayan,
direnişin aktif öznesi olanları ‘kadın doğası dışı’ ilan eden Batılı
algıyı da kırmıştır.
Sistemin Kobanê’de yaşadığı kırılmaların listesi daha da uzatılabilir.
Fakat dünyanın dört bir yanından insanların, örgütlerin, hareketlerin
Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı geliştirdiği bu büyük ilginin odağında
başka bir şey var. Elbette ki bu muazzam ilgiyi ortaya çıkaran,
özellikle de Kobanê direnişi ve Kürt kadınının bu direnişteki yeri
olmuştur. Ancak asıl merak edilen, bu direnişi var eden, Kobanê’nin
ardındaki gerçektir. Bunu, mart ayının sonunda Tunus’ta düzenlenen 12.
Dünya Sosyal Forumu’nda daha net görebildik.
Kürt delegasyonu olarak düzenlediğimiz ve konuşmacı olarak katıldığımız
bütün panellerde şimdiye dek görmediğimiz bir ilgi ile karşılaşırken,
panellerin sonunda sorulan sorular dikkat çekiciydi. Rojava devrimi,
Demokratik Konfederalizm, Kadın Özgürlük Hareketi’nin tarihçesi ve
kazanımları, kadın özsavunma konsepti gibi konulara ilişkin yapılan
sunumların ardından, örneğin somut olarak Kobanê’de DAİŞ’in nasıl
yenildiği veya YPJ’nin nasıl inşa edildiği sorulmazken, soruların yüzde
90’ı ideolojik içerikliydi. En fazla merak edilen, Kürt Özgürlük
Hareketi’nin ulus-devleti ele alışı, Marksizme ve sosyalizme yaklaşımı,
kadın devrimi, toplumsal dönüşüm gibi konulardı. Yani kısacası ilgi
odağında paradigmanın kendisi vardı.
Peki, Dünya Sosyal Forumu gibi zeminlerde buluşan aktivist ve örgütlü
yapıların Kürt Özgürlük Hareketi’ne olan bu büyük ilginin altında hangi
gerçek yatıyor? Onları, bu düzeyde Kürt Özgürlük Hareketi’ne yaklaştıran
nedir?
Dikkat edilirse bu tarz buluşmalara esasen iki kategori altında ele
alınabilecek kesimler katılıyor. İlkini antikapitalist güçler (sistem
karşıtları, çevreciler, feministler, köylü hareketleri vs.)
oluştururken, diğerini ise ulusal kurtuluş hareketleri (örneğin
Filistin, Batı Sahra, Bask vs.) teşkil etmektedir.
Birçok sol veya ulusal kurtuluş harekette görülen, 20. yüzyılın hâkim
düşünce kalıplarını, kuram ve kavramlarını, kısacası paradigmayı
aşamayıp ideolojik tıkanmadır. Bu tıkanmanın farkında olanlar, yeni
paradigmasal arayışlar içerisinde olup Demokratik Konfederalizmin hem
kuram hem de pratik uygulama olarak kendileri için de model olup
olamayacağını sorguluyor. Sistem karşıtı hareketler ise zihinlerinde
tasarladıkları o “Başka Dünya’’nın pratikleştiği sahanın arayışında
olup, Rojava’ya tam da bu nedenden ötürü bu denli ilgi göstermektedir.
İki arayış da Kürt Özgürlük Hareketi’ne ve onun sahip olduğu Apocu
ideolojiye yöneltiyor.
Elbette ki aslolan, bu evrensellik içinde kendi tikelini bulabilmektir.
Kürt Özgürlük Hareketi, sadece Kürt halkının özgürlük sorununa kalıcı
bir çözüm geliştirme görevini değil, aynı zamanda evrensel düzeyde bir
özgürlük perspektifini ortaya çıkarma misyonunu üstlenmiştir. Bugün
dünyanın dört bir yanında, aralarında büyük fark bulunan güçlerin
arayışlarına adres oluyorsa, yereli evrenselden ayrı ele almadığından,
kendi evrenselliği içinde bütün ilerici yerellere bir tikellik zemini
sunduğundandır.
Kürt hareketi, mücadelesi ve ideolojik çizgisinin bunun farkındalığı
ile dışarıda anlatılması, tanıtılması ve temsil edilmesi oldukça
önemlidir. Unutmamalı; tarihsel bir momenttir yaşanan. Bunun bilinciyle
yaşamak elzemdir.
Ve bir şey daha unutulmamalı: Halk ve hareket olarak çok şanslıyız.
Günümüzün en büyük düşünürlerinden olan Kürt Halk Önderi Abdullah
Öcalan’ın öncülüğünde 20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçişte paradigmasal
değişimi başardığımız, ideolojide yenilenmeyi sağlayabildiğimiz için.
Bunun için ne kadar şükretsek azdır.
http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=130926&haberBaslik=D%C3%BCnyan%C4%B1n%20ilgisi%20yeni%20paradigmaya&action=haber_detay&module=nuce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder