NATO’ya üye devletlerin dışişleri bakanları
Salı ve Çarşamba günü Brüksel’de toplandı. Toplantının gündeminde
Suriye’deki durum, Afganistan meselesi ve Eylül 2014’te Britanya’da
yapılacak NATO zirvesinin yanı sıra, Ukrayna’da devam eden gösteriler
vardı. NATO adına, hükümeti göstericilere karşı “aşırı şiddeti” durdurma
çağrısı yapılırken, Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle de
toplantı bitmeden Kiev’e geçti. Normal koşullarda Alman bakanın Ukrayna
hükümet yetkilileriyle görüşmeler de yaptığı bu ziyaretin pek
değerlendirilecek bir yanı olmazdı. Ancak Almanya’nın son dönemde NATO
içinde yaptığı hamleler gözönünde bulundurulduğunda, Westerwelle’nin
Kiev’e gidişi “önder ulus” olma projesinin bir parçası olarak
okunabilir. Bu konuya birazdan döneceğiz.
Ama ona geçmeden,
İsviçre’nin temel günlük gazetelerinden Neue Zürcher Zeitung’un dünkü
sayısında yayımlanan bir yoruma göz atalım. Almanya’nın önde gelen think
tank kuruluşlarından olan Bilim ve Siyaset Vakfı’nın (SWP) Güvenlik
Politikası Masası’ndan sorumlu siyaset bilimci Markus Kaim “Yeni güç,
yeni sorumluluk” başlıklı makalesinde şöyle diyor: “Yeni hükümet
önümüzdeki haftalarda gelecek dört yılda izleyeceği siyasetin ana
hatlarını belirleyecek. Aktif ve kararlı bir dış ve güvenlik politikası
bu bağlamda büyük önem arz etmektedir. Çünkü Almanya hiçbir zaman bugün
olduğu kadar zengin ve emniyetli olmamıştır. Hiç olmadığı kadar
uluslararası siyasette güç sahibidir. Ancak Alman siyaseti son yıllarda
bu etkisini kullanmayı bilmemiştir. Son iki yıldaki BM Güvenlik Konseyi
geçici üyeliğini, akılda kalacak inisiyatifler için
değerlendirmemiştir.”
Bu değerlendirmeyi akılda tutarak biraz geriye
gidelim. 2000’li yılların başında dünya konjönktüründe büyük değişim
gösteren koşullar karşısında NATO da yeniden yapılanma arayışına
girmişti. Bu arayışları fırsata çevirmeyi başaran Almanya, geçtiğimiz
Ekim ayında yapılan NATO dışişleri bakanları toplantısında “Önder
Uluslar Konsepti” adlı planını Fransa’nın yoğun direncine rağmen kabul
ettirmeyi başardı. Konsept, NATO üye devletlerini, her birine sorumlu
bir “ulusun” önderlik edeceği “kümeler”de bir araya getirmeyi ön
görüyor. Amaç, önder devletlerin yönetimi altında ortak askeri
projelerin geliştirilmesi. Almanya da bundan böyle Britanya ve Fransa
gibi devletlerin yanı sıra bu tür önder bir rol üstlenecek.
ABD’nin
gerilemesini NATO içinde ve gelecekteki savaşlarda daha etkin ve önemli
bir rol üstlenmek için fırsat gören Almanya, silah sanayisi ve askeri
kapasiteleri ile önemli bir avantaja sahip olmakla birlikte, 21.
yüzyılın “asimetrik savaşları” ve “şehir savaşları”na karşı da daha
hazırlıklı bir konumda.
AB 19-20 Aralık’ta savunma zirvesini
gerçekleştirecek. Özellikle mali krizle birlikte birlik içinde siyasal
ve ekonomik gücü giderek artan Almanya’nın NATO içinde hedeflediği öncü
konuma hizmet edecek şekilde AB savunma sisteminde değişiklikler
sağlamaya çalışması beklenebilir. Kasım ayında bunun için bir ilk adım
atmıştı zira.
Burada şu dipnotu da düşmüş olalım: Alman ordusunun
NATO veya AB bünyesinde askeri operasyonlara katılımı parlamento
kararına bağlı iken, CDU ile SPD arasında yürütülen koalisyon
görüşmelerinde, bundan sonra operasyonlara katılım için parlamento
onayına ihtiyaç olup olmadığına karar verecek bir komisyonun kurulması
planlandı.
20. yüzyılın ilk yarısındaki iki dünya savaşından sonra
hegemonya oyunlarına alınmayan Alman emperyalizmi, 21. yüzyılın başında
değişen koşulların beraberinde getirdiği fırsatları stratejik çıkarları
temelinde somutlaştırmaya çalışmaktadır. Gerek AB bünyesinde gerekse de
uluslararası alanda – özellikle de Ortadoğu’da - izlediği ve izleyeceği
dış politikasını bu çerçevede değerlendirmekte fayda vardır.
MERAL ÇİÇEK
http://yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=26462
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder