21 Tem 2011

Devlete rağmen özerklik modeli


Özerklik konusu bir süreden beri Kürtlerin gündeminde olup, değişik modellerin incelenmesine ve tartışılmasına sebep olmuştur. Ancak bu deneyimler incelenirken maksat farklı bir yerdeki modelin olduğu gibi kopyalanıp yapıştırılmasından ziyade, kendi modelini geliştirmektir. Kendi koşullarına ve ihtiyaçlarına cevap verecek bir modelin inşası içinse farklı deneyimleri tanımak, bunları olumlu-olumsuz yönleri ile değerlendirmek anlaşılır bir durumdur.


Özerklikle eşanlamlı otonomi kavramı köken olarak Eski Yunanca’da ‘kendi’ veya ‘öz’ anlamına gelen ‘autos’ ile ‘yasa’ anlamındaki ‘nomos’un birleşmesinden oluşmaktadır. Bir nevi kendi kendisinin yasa koyucu olması durumudur. Dolayısıyla otonomi ile bağımsızlık, bizzat karar verebilme, öz yönetim veya karar özgürlüğü olarak ifadelendirilir. Dünyada değişik özerklik örnekleri bulunmakta. Siyasi açıdan özerklik üç alt kategoride değerlendirilir. Bunlar; tam özerklik, sınırlı özerklik, kısmi özerklik. Tam özerklik ile günümüz siyasi literatüründe bağımsız devletler kastedilir. Sınırlı otonomiler ise, dışta bir devlet tarafından temsil edilen, ancak içte özerk olan devletler veya bölgelerdir. Bunlar çoğunlukla etnik azınlıkların yaşadığı bölgelerdir. Gerçekte ne kadar bağımsız olduğu tartışması bir kenara, Irak devletine bağlı Federe Kürdistan Bölgesi de bu kategoriye aittir. Yine Moldova’ya bağlı Gaugazia, Azerbaycan’a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, Özbekistan’a bağlı Karakalpakistan Cumhuriyeti, Danimarka’ya bağlı Grönland ve Faroe Adaları, Rus Federasyonu’na bağlı bir çok cumhuriyet ve kısmen eski sömürgeler sınırlı özerklik statüsündeler.

Kısmi özerklikler ise, bir devletin sınırları içindeki bir eyaletin veya idari yapının belli yetki alanlarındaki bağımsızlığı ifade eder. Örneğin İsviçre’deki kantonlar eğitim, iç güvenliği, sosyal ve sağlık alanında, İsviçre Anayasası’na aykırı davranmamak şartıyla özerkler. Yine Fransa’nın Alsace bölgesi, normalde merkezileştirilmiş eğitim alanında bazı özel yetkilere sahiptir.

İtalya ve İspanya modelleri
İtalya ve İspanya’daki otonom yapılar da kısmi özerklikler oluşturuyor. İtalya devleti son yıllarda intikal ile bazı yetkilerini bölgelere devretti. Örneğin sağlık alanı ve turizm artık bölgesel yetki alanına giriyor. Sicilya ve Sardinya adaları ile etnik azınlıkların yaşadığı sınır bölgelerinde anayasal düzeydeki bir özel statünün düzenlediği bir özerkliğe sahip. İtalya’da bu bölgeler özerk bölgeler olarak isimlendiriliyor. İspanya’da ise Franco diktatörlüğün sona ermesinden sonra 1978 anayasası ile birlikte 17 özerk bölge oluşturuldu. Anayasada bu bölgelerin özerk olduğu teminat edilirken, aynı zamanda İspanya ordusuna devletin birlik ve bütünlüğünü savunma görevi veriliyor. Her bölge için düzenlenen özerklik statüsü sadece esnek bir çerçeveyi oluşturup, birçok hususta muğlak kalıyor. İspanya’da Bask Bölgesi, Navarra ve Katalonya özel bir statüye sahip. Zira bu üç özerk yapı ayrı bir polis gücüne sahip. İspanya’daki özerklikler kültürel açıdan güçlü iken, siyasal olarak gerçek bir özerklikten söz etmek burada da mümkün değil.

Sayılan bütün bu örnekler resmi özerkliklerdir. Yani, statüleri anayasal olarak tanınmış ve teminat altına alınmıştır. Bu değişik özerklik statüleri ile kimi zaman sorunlar kısmen çözüldü, kimi zaman olası sorunların önüne geçildi. Bazı yerlerde ise özerkliğe rağmen sorunlar bitmedi. Bask Bölgesi bunun en somut örneğidir. Dolayısıyla sadece kaba anlamda özerklik ile sorunlar çözülmüyor, bir arada yaşamın çok renkliliğe dayalı olarak sağlıklı bir şekilde örgütlenebilmesi için söz konusu özerkliğin bir de demokratik olması gerekiyor.

Devlete rağmen özerklik
Sıralanan bu özerklikler dışında bir örnek var ki, üstteki kategorilerin hiçbirine sığmıyor. Bunun nedeni, ‘resmi’ olmamasıdır. Devletin de onayı ile kurulan bir federasyon veya farklı bir özerk yapı değildir. Tersine, ‘devlete rağmen’ inşa edilen bir otonomidir Zapatistaların özerklik modeli. Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN) öncülüğünde verilen mücadele şimdiye dek Meksika devletinin Chiapas halkının özgürlüğünü tanımasına yol açmayınca, Zapatistalar kendi sistemlerini devlete rağmen kurup geliştirmeye karar verdi. 1994 yılından beri adım adım inşa edilen fiili özerkliğin göstergesi olarak, Meksika’nın güneydoğusundaki Chiapas eyaletinin girişindeki tabelada şu sözler yazılı: „Zapatist bölgesine giriş yapıyorsunuz. Burada halk emreder hükümet uygular.“ Peki Zapatistaların öz yönetim anlayışını ifade eden bu tabelaya nasıl gelindi?

Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN) 17 Kasım 1983’te 6 kişi tarafından klasik bir marksist kurtuluş ordusu olarak kuruldu. Adını Meksika Devrimi’nin lideri Emiliano Zapata’dan alan EZLN, kendini Zapata’nın ideolojik mirasçıları ve emperyalizme karşı beş yüz yıldır süren yerli direnişin varisi olarak görür. Ordu, kuruluşundan sonraki on yıllık süre içinde önemli ideolojik tartışmalar yaşayıp ‘yeni tip’ gerilla olarak örgütlenmeye başladı. Zapatistalar o dönemde Sovyetler Birliği’nde ifadesini bulan ‘devlet sosyalizmi’nden ziyade toplumsal modeller geliştirme arayışına girdi. Devlet iktidarını ele geçirmeyi hedeflemeyen EZLN, bundan ziyade yerel düzeyden bölgesel düzeye varan özerk yapılar kurup geliştirmeyi esas alıyor.

EZLN, ilk on yılında Meksika sınırları dışında pek bilinmiyordu. Ancak Meksika’nın ABD ve Kanada ile Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması’nı (NAFTA) imzaladığı 1 Ocak 1994 günü ülkenin gündemi birden bire değişti, herkes Meksika hükümetine savaş ilen eden ‘Zapatistalar’ı konuşmaya başladı. İşte o güne kadar ağırlıkta halk içinde örgütlenen EZLN militanları, Chiapas’ın doğusunda beş idare merkezini basmıştı. Zapatistalar bu ayaklanma için Guatemala sınırındaki dağlık bölgede 10 yıla yakın bir süre hazırlık yapmıştı. 1 Ocak 1994’te silahlı direnişi başlatan gerilla, halkın yoksulluk yaşamasına neden olan arazi sahiplerinin işgal ettikleri toprakların halka iade edilmesi, toprakların adil bir şekilde paylaştırılması, her türden ayrımcılığa son verilmesi ve Meksika’nın demokratikleşmesi yöndeki talepleri ile kısa sürede ülke içi ve dışında tanınmaya başladı.

EZLN gerillalarının ilan ettiği savaşa ağır silahlarla karşılık veren devlet, bir kaç gün içinde bine yakın insanı öldürdü. Dünya çapında Meksika devletine karşı yoğun protestolar geliştirildi, bu protestolar sonucu Chiapas’ın Katolik piskoposu Samuel Ruiz’in arabuluculuğunda 12. gün ateşkes ilan edildi. Ardından Şubat ve Mart ayında Meksika hükümeti ile EZLN masaya oturup görüşmeler gerçekleştirdi, ancak hükümetin somut adım atmaması üzerine Zapatistalar Ekim ayında masadan çekildi.

Özerk isyancı bölgenin ilanı
Zapatistalar, 1994 yılının ilk gününde başlattıkları silahlı direniş ile ülke çapında bir halk ayaklanmasını alevlendirmeyi hedeflemişti. Bu hedeflerine ulaşamadılar. Fakat o yılın son günlerinde, oldukça önemli bir gelişme yaşandı. 19 Aralık’ta ikinci silahlı kampanyaları kapsamında bini aşkın militan Meksika ordusunun bariyerini aştı, ancak bunu yaparken her türlü silahlı çatışmadan kaçındı. Ve bir de örgütlü oldukları toplam 38 köy, kasaba veya beldeyi yerel halkla birlikte ‘özerk isyancı bölge’ ilan ettiler. Bu komünler, daha sonraki fiili özerkliğin temelini oluşturacaktı.

Samuel Ruiz’in inisiyatifi ile oluşturulan Ulusal Arabuluculuk Komisyonu’nun (CONAI) arabuluculuğunda yürütülen müzakeler uzun zamana yayıldı. Fakat müzakerelerin yürütüldüğü dönemde şiddet ve baskı durmadı. Aksine, devlet EZLN’i güçsüzleştirmek için değişik yöntemlere başvuruyordu. Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen bir ilk başarı olarak 16 Şubat 1996’da San Andres anlaşması imzalandı. Anlaşmada ilk defa Meksika’daki yerli halkların hakları ve kültürü tanındı, Chiapas için özerklik ve sosyal reformlarla ilgili somut kararlar alındı.

Ne yazık ki Meksika hükümetinin verdiği vaatlerin uygulanması oldukça sınırlı kaldı, yürütülen diyalog hükümet açısından bir oyalama taktiği ve dikkatleri dağıtma manevrası işlevini gördü. Bir yanda müzakere masasında barış konusunda istekli olduğu izlenimini yaratan hükümet, bir yanda da Chiapas’da baskılarını arttırdı, paramiliter güçler kurdu. Bu paramiliter güçler EZLN militanlarına ve halka saldırarak, halkı gerillalardan koparmaya çalıştı. Kadınlara tecavüz edildi, faili meçhul cinayetler gerçekleştirildi, köyler boşaltıldı, tarlalardaki ekin imha edildi.

Meksika hükümetinde çözüm konusunda bir samimiyet görmeyen EZLN, bu durum karşısında silahlı direnişe ivme kazandırabilirdi. Ama onlar, hedeflerine ulaşmak için çok farklı bir yola başvurdu. Mücadelelerinin endeksini bir nevi kaydırdılar ve mümkün olan o ‘başka dünya’yı Chiapas’ta gerçekleştirmeye yoğunlaştılar. Böylece yükseltilecek şiddete daha fazla şiddet ile karşılık verip, EZLN’i tasfiye etmeyi planlanan hükümetin projesini boşa çıkardılar.

Özerklik fikri EZLN içinde ayaklanmadan önce de, en geç 1992 yılında somutlaşmıştı. Bu fikir temelinde 1990’lı yıllarda Chiapas eyaletinde örgütlü bulunulan köylerde bir nevi adım adım özerklik geliştirilmeye başladı. Ancak bu süreç tabii ki sorunsuz ve engelsiz işlemedi. Devletin yönelimleri devam etti ve kimi zaman daha da ağırlaştırıldı. Ama öbür yanda bu süreçte dünya kamuoyunca da tanınmaya başlayan ve neoliberalizm karşıtı hareket açısından bir model olarak görülüp yoğun ilgi gören EZLN dünyanın dört bir yanından aktivistlerin ve aydınların katıldığı konferanslar gerçekleştirdi, mücadelesinin toplumsal boyutunun parametrelerini giderek geliştirmek için yoğun bir düşünce alışverişi yürüttü.

Devlet saldırmaya devam etti
1997 yılına gelindiğinde 9 Eylül’de toplam bin 111 maskeli Zapatista Meksika City’ye yürüyüp, San Andres antlaşmasının uygulanmasını istedi. Buna paralel olarak daha çok yerleşim yerinde komün örgütlenmesine geçildi, bu şekilde San Andres antlaşması tek taraflı da olsa fiilen hayata geçirilmeye başladı.

Devlet hizmetlerini tamamen reddeden EZLN’li halk, bu şekilde devletin bölgedeki etkisini de önemli düzeyde sınırlamış oldu. Derken paramiliter güçlerin saldırıları da artmaya başladı; köyler yakıldı, yüzlerce aile zorla göç ettirildi. Ve bununla da kalınmadı; yılbaşına günler kala paramiliter güçler (bir nevi bildiğimiz köy korucuları) Acteal isimli köyde 45 insanı öldürerek katliam gerçekleştirdi. Yılın sonuna gelindiğinde Chiapas’ta 20 bin insan paramiliter şiddet sonucu evini terk etmek zorunda kalmıştı. Ardındanki yıllarda Kürtler açısından çok da yabancı olunmayan bir süreç yaşandı. Kimi zaman çözüm yakınmış gibi bir atmosfer oluştu, görüşmeler yapıldı, sonra bir kez daha devletin samimi olmadığı görüldü, devletin şiddetli saldırıları arttı, Chiapas’taki mücadeleyi tasfiye etmek için yeni kirli yöntemler devreye konuldu. EZLN bunun karşısında zaman zaman geçici olarak geri çekildi ve bir süre sonra mücadelesini bir adım daha ileri taşıyacak bir kampanya ile geri döndü. Bu kampanyalar arasında kuşkusuz 2003 yılı kampanyası en belirleyici olandır.

9 Ağustos 2003’te 10 bin EZLN’li toplandığı Oventik’te ‘aguascaliente’lerin ölümü ve ‘caracol’lerin doğuşu ile birlikte direnişin yeni aşamasını kutlar. Özerkliğin genişletişmesi için yeni bir strateji ilan edildi. Aslında bu yeni stratejiye ‘demokratik özerklik’ de denilebilir. Peki Zapatistalar nasıl bir örgütlenme modeli geliştirdi?

Öncelikle Chiapas özerklik modelinde köyler en alt birimi oluşturuyor. Bu köyler, toplam 38 özerk belediye tarafından koordine ediliyor. Her özerk belediye yaklaşık 80 köyü altında topluyor. Ağustos 2003’te caracol’lere geçişle birlikte bu 38 özerk belediye beş ayrı idari bölgeye ayrıldı. Her biri farklı etnik grupları barındırıp temsil eden ve kendi adını kendi veren bölgeler şöyle:

- Tojolaballar, Tzotziller, Mamelar and Tzeltaller’in La Realidad bölgesi (Kuzey): Los Caracoles del Mar de nuestros suenos (Düşlerimizin Denizinin Caracol’u)
- Tojolaballer, Tzotziller ve Tzeltallerin Morelia bölgesi (Yayla bölgesi): Torbellino de nuestras plabras (Sözlerimizin tayfunu)
- Tzeltallerin La Garrucha bölgesi (Cangıl): Resistencia hacia un nuevo amanecer (Yeni bir şafağa doğru direniş)
- Choller, Zoqueler and Tzeltallerin Roberto Barrios bölgesi (Sınır): El Caracol que habla para todos (Herkes adına konuşan Caracol)
-Tzotziller ve Tzeltallerin Oventik bölgesi (Dağlık bölge): Resistencia y rebeldia por la humanidad (İnsanlık için direniş ve isyan).

Tek taraflı olarak ilan edilen özerkliğin birimlerine ‘caracol’, yani deniz kabuğu deniliyor. Bilindiği gibi güçlü bir kalem olan Marcos’un hikayelerindeki ‘bilgi çiftçi’si koca Antonio’nun aktardığı söylenceye göre, Maya tanrıları yeryüzünü yarattıktan sonra göğü tamamlayamadan çekilmişler. Fakat 4 tanrı yeryüzünün 4 köşesinden göğü tutmak üzere geri dönmüş. Bu tanrılar zaman zaman görevlerini kaytardıklarından, içlerinden biri, dünyada kötülük baş göstermesi durumunda diğerlerini uyarması için görevlendirilmiş, bu iş için bir de deniz kabuğu verilmiş kendisine. Tanrılar zamanla kabuğu kötülüklere karşı üflemeyi insanlara da öğretmişler. Ve deniz kabuğu, insanlar arasında hem bir iletişim aracı hem de iyi yönetimin habercisi olmuş.

Birer koordinasyon merkezi gibi işleyen caracol’ler sosyal hizmetler konusunda önemli bir rol oynuyor. Hemen her yerelde bulunan kooperatifler caracol alanında bulunan sosyal mağazalarda üretimlerini sergilerken, park, kültür merkezi, kütüphane, okul, hastane gibi yerler de burada. Her bir bölgede, bağlı cemaatlerin temsil edildiği bir ‘İyi Yönetim Cuntası’ oluşturuldu. Koordinasyon merkezlerini aşan konuların çözüme bağlandığı bu cuntalar ise en merkezi yönetsel birim olarak karşımıza çıkıyor. Her bir cunta, 7 ‘İsyancı Özerk Zapatista Belediyesi’ni temsil ediyor. Cunta üyeleri belediye meclis üyeleri arasından rotasyonla seçiliyor ve sürekli değişiyor. Bu şekilde hem sorumluluk paylaştırılıyor, hem de iktidarlaşmanın önüne geçiliyor. Rotasyon olgusu burada önem teşkil ediyor, zira cunta üyeleri görev süresi boyunca sürekli bir şekilde halka hizmet ediyor ve bu anlamda yorucu bir görevi yerine getiriyor.

Her özerk belediye, 2-3 yıl süreyle görev yapan özerk bir konsey tarafından yönetiliyor. Yerel yürütme görevlerinin büyük bir kısmını yürüten konseyin üyeleri dönüşümlü olarak görev yapıp, görevleri süresince hiçbir ücret almıyor. Ancak görevde oldukları süre içerisinde toprakları cemaat üyeleri tarafından işleniyor. Bu konseyin görev ve sorumlulukları başında adaleti sağlamak, sağlık, eğitim, konut, besin, ticaret, enformasyon, kültür hizmetleri, cemaatlerdeki gündelik yaşam, üretimin planlanması, cemaat toprakları üzerindeki kooperatifllerin işleyişinde karşılaşılan sorunlar, okul ve sağlık ocağının işleyişi geliyor. Konseyler ayrıca ‘iyi yönetim cuntası’ için dönüşümlü olarak birer ya da ikişer delege görevlendirir. Bu cuntalar bir nevi belediyeler birliği görevini yürütüyorlar. Her bir caracol’da 4-5 farklı cunta ekibinin bulunması, yönetim görevinin haftalık ve dönüşümlü olarak gerçekleştirilmesini ve zaman içerisinde tüm yetişkin cemaat üyelerinin cunta’larda görev almasını sağlıyor. ‘İyi Yönetim Cunta’larının özünü ise ‘söz dinleyerek yönetme’ fikri oluşturur. Zira Chiapas’ta yönetmek emretmek veya dayatmaktan ziyade, halkın emirlerini yerine getirmektir. Bu ideallerin pratikte de teminat altına alınması içinse cuntalar hoşgörüsüzlük, yolsuzluk, adaletsizlik gibi risklere karşı her bir bölgedeki ‘Gizli Devrimci Yerli Komitesi’nin denetimi altındadır.

Temel birim köylerdir
Cuntalar, kendi bölgelerindeki cemaatler arasındaki koordinasyonu sağlanakla görevliler. Koordinasyon derken, özellikle eşitlik olgusunun çalışmalarında belirleyici olduğunu görmek mümkündür:

1) Dışarıdan gelen bağışların tek bir kişi ya da cemaat tarafından değil, cunta tarafından kabul edilerek cemaatler arasında dengeli bir tarzda paylaştırılması;
2) İsyancı cemaatleri kaydederek, ilişkisiz kişi ya da grupların ‘Zapatista’ kisvesiyle haraç toplanması ya da askeri eğitim vermesinin önüne geçilmesi.
3) İsyancı cemaatlerden toplanan ‘dayanışma vergisi’nin cemaatlere yönelik hizmetlerde adil biçimde dağıtılması.
4) Çevredeki, Zapatista-olmayan topluluklarla ilişkilerin yürütülmesi

EZLN’in geliştirdiği bu özerklik modelde her karar, her tasarı önce köy meclislerinden geçiyor. Köyün iradesine rağmen hiçbir karar alınmıyor ve uygulanmıyor. Belediye, koordinasyon merkezi ve sonunda cuntaya doğru çıktıkça yönetim ve karar-alım süreçleri sadeleşiyor, ancak seçilmişlerin sorumluluğu da aynı ölçüde artıyor. Örneğin ‘İyi Yönetim Cuntası’ en fazla tavsiye kararı çıkarabiliyor, yerel düzeyde çözülemeyen sorunlar burada çözülüyor.

EZLN, Meksika hükümetince sürekli ‘bölücü’ olarak nitelendirilse de, ayrı bir devlet kurmayı amaçlamıyor. Zapatistalar Meksika’yı ülke olarak kabul ediyor. Dolayısıyla Meksikalılığı üst kimlik olarak da ele alıyorlar. Ancak İndigena olarak öz kimliklerinin kabulünü talep ediyorlar. Hareket her şeyden önce devrimci bir örgüt olup, Chiapas halkının kurtuluşunu toplumsal kurtuluş ile paralel bir şekilde geliştirmeye çalışıyor. Yani; mesele coğrafik bir bölgenin özgürleştirilmesi ile sınırlı olmayıp, o bölgedeki yaşamın demokratikleştirilmesinden ibarettir de. Kendi kaderini tayin hakkı için verilen mücadele bundan dolayı neoliberalizme, kapitalizme, doğa katliamına, her türlü sömürüye ve eşitsizliğe karşı bir mücadeledir.

Zapatistaların öz yönetim modelinin temel ayaklarından biri, radikal bir yerel demokrasi anlayışıdır. Ortak yaşamla ilgili bütün kararlar en alt birimler, yani köy ve komünler tarafından alınır. Toplumu ilgilendiren sorunlar köy ve belediye meclislerinde tartışılıp, çoğunluk esasına göre değil de uzlaşma ile karara bağlanır.

Sürekli uygulanan rotasyon da önemli bir özellik. Bu şekilde hem görevin kötüye kullanılmasının veya yolsuzluğun önüne geçilirken, mümkün olduğu kadar çok insanın görev ve sorumluluk üstlenmesi ve böylece öz yönetim konusunda pratikte eğitilmesi sağlanıyor. Bir nevi toplumun bütün üyelerinin bu sürece katılım sağlaması teminat altına alınıyor.

Zapatistaların özerklik modelinde homojenliğe yer yoktur. Zira, Chiapas toplumu da homojen bir yapıdan oluşmuyor. Siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik farklılıklar - eşitsizlik yaratmadığı müddetçe - kabul ediliyor. Çünkü EZLN’in hedefi ‘bir çok dünyanın kendine yer bulabileceği bir dünya yaratmak’tır.

‘Özerklik EZLN’in icadı değil’
EZLN, Haziran 2005’te yayımladığı Altıncı Lacandon Cangılı Bildirgesi’nde özerkliği geliştirme sürecini şu şekilde değerlendirmişti: ‘EZLN sonra tek taraflı olarak yerli halkın hakları ve kültürü hakkındaki San Andrés antlaşmasını hayata geçirmeye karar verdi. Dört yıl boyunca (2001-2005) bu ve başka görevlere yoğunlaştık. Onlardan da söz etmek istiyoruz. İsyancı özerk Zapatist bölgeleri inşa etmeye başladık. Halklar, yönetmek ve kendilerini yönetmek ve daha güçlü olmak için örgütlendiler. Özerk yönetim EZLN’in icadı değildir, yerli halkların yüzyıllar boyu gösterdiği direnişten ve Zapatista deneyiminden doğdu ve bir nevi cemaatlerin öz yönetimini teşkil ediyor. Yani, kimse dışarıdan gelip yönetmiyor. Halklar kendi aralarında kimin nasıl yöneteceğine karar veriyor ve yönetimdeki itaat etmezse görevinden düşürülür. Yani, yönetimdeki halkı dinlemezse otorite olarak düşürülür ve yerine başkası geçer.

Sonra özerk bölgelerin aynı koşullara sahip olmadığını, bazı bölgelerin sivil toplumdan daha fazla destek alırken, bazılarının unutulduğunu gördük. Bunu dengelemek için bir şeyin örgütlendirilmesi gerekiyordu. Ve EZLN’in siyasi-askeri işlerden sorumlu bölümün, aslında demokratik otoritelerin görev alanına giren ‘sivil’ işlere karıştığını gördük. EZLN’in siyasi-askeri bölümü bir ordu olmasından dolayı demokratik değildir ve tepede askeri olanın, aşağıda ise demokratik olanın durmasının iyi olmadığını gördük. (...) Bu sorunu çözmek için siyasi-askeri alanı Zapatista komünlerin özerk ve demokratik örgütlenme biçimlerinden ayrıştırmaya karar verdik. Ve böylece daha önce EZLN’in görev alanına giren eylem ve kararlar adım adım halkın demokratik bir şekilde seçilen temsilcilerine devredildi. Tabii bunun sözü kolaydır, ancak pratiği zordur ve uygulanması bir kaç yıl sürüyor. (...) Ve böylece Ağustos 2003’te İyi Yönetim Cuntaları oluştu ve onlarla birlikte ‘söz dinleyerek yönetme’ ilkesinin uygulanması ve kendi kendine öğrenme süreci devam etti. O süreçten 2005 yılının ortalarına kadar EZLN yönetimi sivil alana yönelik talimat vermedi, ama demokratik bir şekilde halklar tarafından seçilen temsilcilere eşlik etti ve onları destekledi. (...)

EZLN ayrıca bu süre içinde belli bir ekonomik ve siyasi destek inşa edip, Zapatista komünşerinin daha az zorluk ile özerkliklerinin inşası ve yaşam koşullarının iyileştirilmesinde ilerlemeyi mümkün kıldı. Hükümetlerin yapmış olduğu araştırmalara baktığınızda, sağlık, eğitim ve konaklanma bakımından yaşam koşullarının iyileştiği tek yerli cemaatlerin, Zapatista alanındaki cemaatlerin olduğunu göreceksiniz.’
Hala devam eden özerkliği geliştirme süreci kuşkusuz sorunsuz bir şekilde ilerlemedi. Ancak devlet dışı radikal demokrasi bakımından incelenmesi gereken bir deneyimdir.

Özerkliğe giden yol haritası
Chiapas’ta uygulanan özerklik resmi olarak Meksika devletinden kabul görmüş değil. Hedef, özerkliği devletin kabul etmek zorunda kalacağı bir düzeye taşımaktır. Kabul edilmesi istenen haklar şu şekilde özetlenebilir:

Siyasi haklar: Birimler iç yönetimlerini aldıkları kararlar doğrultusunda organize eder ve kendi mekanizmaları ile ulusal temsiliyet organlarına katılabilir. Kamu hukukunun bir parçası olarak bütün özerk birimler ve bir yerel halka aidiyetliklerini ilan eden ilçeler, koordineli bir şekilde birlikte çalışmak için özgürce birleşme hakkına sahiptir. Bunun yanı sıra merkezi hükümetten, özerk olarak belirlenen alanlara yönelik yetki ile bütçe devredilir. Yine konuyla ilgili ortak karar alınması ve halkın onayının da alınması durumunda ilçeler yeniden düzenlenebilir. EZLN, var olan devlet sınırlarına kesinlikle dokunulmayacağını belirtiyor.

Ekonomik haklar: EZLN, yerel halkların yaşadığı veya kullandığı topraklardaki doğal kaynakların kullanımı ile ilgili söz ve karar sahibi olduğunu savunuyor ve bunun hükümet tarafından da kabul edilmesini istiyor.

Hukuksal haklar: Zapatistalar ayrı bir hukuk sistemini oluşturmayı hedeflerken, Meksika Anayasası’nı reddetmiyor. Anayasa ile uyumlu hukuk sistemi gayri resmi olarak bazı köylerde uygulanıyor. Chiapas’taki yerel halk toplulukları çoğunlukla resmi hukuk sistemi ile olumsuz deneyimler yaşadı ve bunun sonucu olarak bu hukuk sistemini haksızlık düzeni olarak görmeye başladı. Hukuk tarafından haksızlığa uğrayan değil, mülk sahipleri, polisler veya devlet partisinin taraftarları korunan olunca hukuka güven yok oldu. Yine Chiapas’ta çok sayıda insanın resmi dil İspanyolca’yı bilmediğinden ve mahkemede tercüman hakkı bulunmadığından, sırf Chiapas’ta yüzlerce tutuklu ne ile suçlandığını bile bilmiyor.
Hukuk konusu aslında oldukça önemli bir alanı kapsıyor. Çünkü birarada yaşamı da düzenleyen hukuk kodları, kurallar ve yasalar topluluğun değerlerinden ayrı ele alınamaz. Ve Meksika’daki yerel halklar arasında da Meksika devletinden ayrı bir norm ve hukuk anlayışı söz konusu - zira Meksika devletinin adliye ve ceza sistemi bir çok yerel halk grubu tarafından sömürgeciliğin mirası olarak görülüyor. EZLN yapıları içinde bu nedenle komünler tarafından farklı bir hukuk kodlaması geliştirildi ve halk tarafından onaylandı. Bu kanunname bazı cemaatlerde uygulanıyor. Zapatistaların bu ‘alternatif hukuku’ örneğin tutukluluk gibi fiziki cezalar yerine manevi cezalarla toplumsal yaşamı korumaya çalışıyor. Verilen her ceza ile, söz konusu kişinin yeniden ‘ahengle’ topluma dahil edilmesi hedefleniyor.

Kültürel haklar: Zapatistalar kendi kültür ve kimliklerini var eden bütün unsurları yaşatma ve zenginleştirme hakkının tanınmasını istiyor. Bunun içine dil de girerken, kendi iletişim araçlarını kullanma ve geliştirme hakkını savunuyor. Aynı zamanda merkezi veya bölgesel makamlarla anlaşmaya dayalı yerel ihtiyaçlar ve özgün sosyo-kültürel yapıya göre okullardaki eğitimin içeriğini belirleme hakkının tanınması isteniyor.

MERAL ÇİÇEK

* 6-7 Temmuz 2010'da Yeni Özgür Politika'da yayınlandı 

1 yorum: