8 Eki 2011

Pogromcu basın ve Dutschke suikastı

"Protesto, 'Bu, bana uymuyor; buna karşıyım.' demektir. Bana uymayan bir şeyin ortadan kalkması için uğraşıyorsam bu direniştir. Bu zamana kadar istemediklerimizi sokaklarda söyledik ama Rudi Dutschke'nin saldırıya uğramasını engelleyemedik. Çünkü gelenek ve göreneklerin tutsağı halindeydik. Şimdi şiddet ve direnişi düşünmek zorundayız… Bize yönelik bu silahlı saldırı gerçekleştiğinde, korkak liberalleri yanımıza çekmek mümkün olmadı. Eğlence sona erdi."
Ulrike Meinhof'un gazetecilikten militanlığa geçişini ifade eden 'Protestodan Direnişe' başlıklı bu yazısı, başyazar olduğu sol Konkret dergisinde, öğrenci lideri Rudi Dutschke'nin vurulması üzerine yayınlandı. Sözü edilen dönem, gamalı haçlar altında Hitler selamına durmuş ikinci kuşak faşistlerin Nürnberg gibi göstermelik yargılamalarla nokta konulduğu sanılan aslında milliyetçi liberal demokrasilerin daha ince politik yöntemlerle özgürlüklere düşman olduğu 68'ler... Yani bilinen kaba faşizmi liberal devlet argümanlarıyla perdeleyen yeni dönem Avrupa'sı.
68'lerin aktörleri, çoğunlukla bin dokuz yüz kırk beşten sonra doğmuşların 'restorasyon' kuşağına ait. İktidardakiler ise 'demokrasi' diyordu. Oysa demokrasi denen şeyin düzeyi özgürlük, eşitlik ve adaletle ölçülür. Yeni kuşak ne restorasyon ne reform istiyordu; onların derdi özgürlüktü. Dolayısıyla hayatın 'sol' tarafında yürüyorlardı (Bu arada: İspanyolcada 'sol' güneş anlamındadır).
Restorasyon demiştik. Restore edilen kaçıncı Reich idi? Birinci mi, ikinci mi, üçüncü mü? Tüm Reich'ler var olma gerekçelerini egemenlerin kudretli nizamını ve ötekilerin idare edilmesi üstüne inşa ettiler. İkiye bölünen cumhuriyetin B ile başlayan sol ama aslında sağ tarafında 'komünist' avına çıkacak bir Gestapo yoktu artık (Bu kez demokrasinin D'si ile başlayan tarafta 'muhalif' avına çıkan bir Stasi'yi hiç olmazsa buradan anmış olalım). Gestapo'ya gerek de yoktu artık. Çünkü onu aratmayan, onun devletin yıkılmazlığı üstüne şekillendirdiği tüm aşağılıkça yöntemleri "Springer" denen güç "demokratik kurallar" adına işlevselleştiriyordu.
Henüz  alternatif politik muhalefet yayınların olmadığı - Meinhof'un başyazarlığını yaptığı Konkret bu açıdan ilk sayılabilir - bu dönemde Springer, yazılı basın peyzajının sahibi sayılırdı. 1946'da, yani Nazilerin yenilgisinden hemen sonra, 'demokratikleşme' sürecinde medyanın önemine vurgu yapıp birçok gazetenin kuruluşunu finanse eden ABD'nin de desteğiyle kurulan Axel Springer AG'nin 1968'de sahip olduklarına bir bakalım: Günlük gazetelerin yüzde 39'u (Bild, Die Welt, Berliner Morgenpost vs.), bölgeler üstü gazetelerin yüzde 82'si, pazar gazetelerin yüzde 90'ı ve dergilerin yüzde 48'i. Bütün bu gazete ve dergilerin yayın çizgisi Hristiyan-muhafazakâr, batılı ve anti-komünist idi. Tıpkı yayıncı Axel Springer gibi...
1960'lı yıllarda batı Almanya'da sistemi bir bütün olarak sorgulayan, itiraz eden ve reddeden APO (parlamento dışı muhalefet) yükselince, sistem kendi varlığını en fazla medya ayağıyla korumaya çalıştı. APO'nun öncülüğünü üniversiteliler yaparken, medya üzeri toplumsal manipülasyonun öncülüğünü Springer grubu üstlendi. Manipülasyon mu dedik? Aslında İran Şahı'nın 2 Haziran 1967'deki Batı Almanya ziyaretiyle ilgili Springer basınında çıkan haberlere bakılırsa yapılanlara manipülasyondan ziyade "özel politik pogrom" demek daha yerinde olur. O gün, Alman Sosyalist Öğrenciler Birliği (SDS), İranlı Öğrenciler Konfederasyonu ve Yayımcılık Dostları Derneği, Şah'ın Batı Berlin ziyaretini protesto çağrısı yapmıştı. Protestoya gelip, "katil" sloganını atan öğrencilerden Benno Ohnesor, sivil polis tarafından başından vurularak katledilmişti.
Springer basını, gerçeği gizlemek için elindeki tüm olanakları Alman istihbarat birimlerinin hizmetine sundu. Berliner Morgenpost'un 3 Haziran 1967 tarihli başyazısında polisin göstericilere saldırısı haklı gösterilirken, protestocular için "akılsız karıştırıcılardan oluşan ufak bir yığın", "olgunlaşmamış bir azınlığın anarşist kargaşa güdüsü", "siyasi bilinçleri olmadan kavga ve kargaşaya her an hazır olanlar" gibi ifadelerle Ohnesor'un vurulmasını bir şekilde meşrulaştırdı. Sonrasında resmen gazeteler üzerinden öğrencilere karşı bir pogrom havası yaratılmaya çalışıldı. Onlardan söz edilirken Hitler faşizminin Yahudilere yakıştırmaları aratmayan "kirli uzun saçlılar", "tembel parazitler", tehlikeli teröristler", "kriminal kızılcılar" gibi ifadelerle radikal sol gençlik kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Goebbels'in bu haydut demokrat Springerleri, Alman gençliğinin politik eylemlerine en az efendileri kadar düşmanlık yaptılar. APO, bunun üzerine Springer grubuna karşı kampanya başlattı. Solcu öğrenciler, basının toplumun memnuniyetsizliğini ve korkularını ne denli kullanıp manipüle ettiğinin farkındaydı. Tüm toplumu Springer ürünlerini boykot etmeye çağırdılar, bütün eylemlerinde "Springer'i istimlak edin" sloganını yükselttiler. Hatta Rudi Dutschke'nin lideri olduğu APO, eylül ayında finans kapitalin merkezi Frankfurt'ta yapılan bir konferansta "Manipülasyona karşı mücadele ve kamuoyunun demokratikleşmesi için" karar aldı. Bu karar metni, Springer karşıtı kampanyanın nedenlerini ve ilkelerini özetliyordu. SDS'e göre savaşın ardındaki restorasyon sürecinin sonunda yaşanan ekonomik kriz baskı ve manipülasyonun egemenlik aracı olarak kullanılmasını kolaylaştırıyordu. Böyle bir durumda kamuoyu artık "temel toplumsal çelişkinin yansıması" olmaktan çıkıp "kitleler üzerindeki işlevsel hakimiyete" dönüşür: "Önemli olan, aydınlatıcı bir karşı kamuoyunun oluşturulmasıdır. Manipülatörlerin diktatörlüğü kırılmalı". Post-war alternatif medyanın nüvelerinin atıldığı o dönemde SDS ayrıca Springer'i yargılayacak sembolik bir mahkemenin hazırlıklarına başladı. Ancak o mahkeme hiç kurulmadı.
SDS'in öncülüğündeki kampanya ilerledikçe Springer daha da saldırganlaştı. Artık doğrudan hareketin öncüleri de hedef alınıyordu. Savaş sonrası Alman basın tarihinin en kara lekesi ise o yıllarda yaklaşık 4 milyon okuru olan Bild gazetesine ait. Bild, Nisan 1968'de, öğrenci hareketinin lideri, APO'nun sözcüsü Rudi Dutschke'yi "Bir numaralı devlet düşmanı" olarak isimlendirerek açık hedef haline getirdi. Sonra ne mi oldu? Dutschke'yi hiç tanımayan, daha sonra Springer basınının etkisi altında hareket ettiğini söyleyecek olan 23 yaşındaki sağcı Josef Bachmann, paskalya bayramına denk gelen 11 Nisan'da Berlin'de sokağın ortasında Dutschke'yi üç kurşunla vurdu. Dutschke suikastı haberinin gelmesiyle birlikte Batı Almanya'nın dört bir yanında insanlar Springer grubuna ait binaların önüne akın etmeye başladı. Tetikçi başkası olsa da suikastın sorumlusunun pogromcu basın olduğu açıktı. Sadece paskalya pazarında 20'yi aşkın şehirde 45 bin insan Springer'e ait matbaa ve yayınevlerine gidip, gazetelerin dağıtılmasına engel olmaya çalıştı. Çok sayıda araç ve içinde gazete yakıldı.
Berlin'deki merkezin önündeki eyleme katılanlardan biri de, o yıllarda tanınmış bir gazeteci olan Ulrike Meinhof idi. Dutschke'yi yakından tanıyordu. Mücadelesini o güne kadar kalemle yürütüyordu. Belki de savaş sonrası Batı Almanya'nın en etkili muhalif gazetecisiydi. Ama o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Eğlence sona ermişti:
"Şu konuda netleşelim: Siyasi iktidar pozisyonlarından taş atanları ve kundaklayanları yargılarken Springer'in yürüttüğü avı, Vietnam'a atılan bombaları, İran'daki terörü, Güney Afrika'daki işkenceyi kınamayanlar; Springer'in kamulaştırılmasını sağlayabilecek güçte iken Büyük Koalisyonlar kuranlar, büyük yayınlarda BILD ve BZ hakkındaki gerçekleri yayabilecek durumda iken öğrenciler hakkında yalan yayanlar; onların şiddete karşı gösterdiği çabası samimi değil, çünkü onlar iki yüzlü. (...) Martin Luther King'i ulusal kahraman ilan eden Johnson, Dutschke suikastına karşı üzüntüsünü telgraf ile bildiren Kiesinger, onlar King ile Dutschke'nin mücadele ettiği şiddetin temsilcileridir. Springer basınını, Vietnam savaşını doğuran bir sistemin şiddeti bu." (Ulrike Meinhof)

* Kendisine düzenlenen suikastta beyni ağır hasarlara uğrayan Rudi Dutschke, 24 Aralık 1979'da bu hasar sonucu hayata veda etti.

* Ulrike Meinhof, 1970'te Andreas Baader, Gudrun Ensslin ve Horst Mahler ile birlikte Kızıl Ordu Fraksiyonu'nu (RAF) kurdu. Mayıs 1972'de Axel Springer grubunun Hamburg'taki merkezine karşı bombalı saldırıyı planlayıp uygulattı.

1 yorum:

  1. Yazılarınızı gityat.com ' da paylaşabilir, sitenizin tanıtımını yapabilir ve kendi kanalınızı kurabilirsiniz. Sizi de aramızda görmek bizi çok mutlu eder.

    YanıtlaSil