Özellikle Keçaperî şarkısıyla bilinen Qoserli müzisyen Jan Arslan’ın ilk albümü Evînperwer çıktı. Sony Music/Pelrecords’tan çıkan albüm çıkmadan da şarkıları yoğun bir şekilde dijital ortamlarda paylaşılan Arslan ile söyleştik. Arslan bize Amed’de başlayan ve bugün Qoser’de (Kızıltepe) devam eden müzik yolculuğunu anlattı.
Yolu tesadüfen müzikle kesişenlerdensiniz. Bu yolculuğunuz ne zaman, nerede başladı? Müziğe üniversite yıllarında gitar çalarak amatör bir şekilde başladım. Daha öncesinde müzikle sadece dinleyici olarak ilgileniyordum. Dicle Üniversitesi’nde Mühendislik fakültesine başlamamla beraber aldığım bir gitarla amatör olarak müzikle ilgilenmeye başladım. Gitarla arkadaş sohbetlerinde, sevdiğim sanatçıların şarkılarını çalarak küçük dinletiler verirdim.
Mezun olduktan sonra Mêrdîn’de mühendis olarak çalışmaya başladım ve o dönemlerde ofiste boş zamanlarımı gitar çalarak değerlendiriyordum ve ilk beste denemem Keçaperî oldu. Arkadaşlarımdan olumlu tepkiler alınca birkaç deneme daha yaptım. Bu sürede 10’dan fazla beste çalışmam oldu.
Peki bu çalışmaları albüme aktarma fikri nasıl oluştu?Müzikle profesyonel olarak yolum, Qoser’de yapılan festivalde Ayhan Evci ile tanışmamla başladı. Festivalin karşılama tertip komisyonunda Ayhan Evci’ye 3 gün refakat etmek üzere görev aldım. Festivalin son gecesinde arkadaşlara gitarla küçük bir dinleti verdim. Bu dinletide kendi bestelerimden de çaldım. A.Evci bu besteleri beğenince, bu bestelerimi kendi yapacağı prodüksiyonlarda kullanabileceğini ve eğer isterse elimdeki bazı kayıtları verebileceğimi söyledim. A.Evci, bu bestelerin kayıtlarını istedi, ben de yaptığım çalışmaların tümünü verdim. Bir süre sonra Ayhan’dan bu şarkıları benim okumam yönünde bir öneri geldi ve beni İstanbul’a çağırdı. Bazı deneme kayıtlar yapmak istediğini söyledi. İstanbul’da yaptığımız ön kayıtlar verimli geçince, birlikte bir albüm projesine başladık.
Bugün açısından müzik hayatınızın neresinde duruyor? Açıkçası müzik hayatımın içerisinde çok geniş bir yer kaplamıyor. Gündelik hayattan arta kalan zamanlarda müziğe vakit ayırıyor ve bu zaman boşluklarında söz, beste gibi çalışmalarımı yapıyorum. Ama albümle birlikte bu nasıl bir seyir izler, bilmiyorum. Albüm çıkışından dolayı promosyon çalışmaları yoğun geçiyor. Müziğin bundan sonra hayatımın ne kadarını kaplayacağını şimdiden kestirmek güç.
Bugün müzikle ilgili tartışmalarda kimi zaman Kürt müziği ve Kürtçe müzik arasında ayrım yapılıyor. Siz bu ayrıma nasıl bakıyorsunuz ve kendinizi nerede görüyorsunuz?
Kürt müziği geleneksel müzik, Kürtçe müzik de batı müziğini icra eden müzisyenler için kullanılıyor. Bu tanımlamadan yola çıkarsak benim yaptığım Kürtçe müziktir. Dünyadaki bütün halklar için benzer kavramlar vardır. Hem geleneksel müzikleri vardır hem de kendi dillerinde farklı türlerdeki müzikleri yaparlar. Sonuçta her iki tanımlamada yapılan müzikler Kürt halkı için yapılıyor ve bu halkın dili kullanılarak yapılıyor. Çok ayrım yapılmasını müziğin gelişebilmesi adına sağlıklı bulmuyorum. Müzik eleştiriye açık olmalı. O zaman bu ayrıma gerek kalmayacaktır.
Beslendiğiniz kaynaklar kimler, nelerdir?Müzikte beslenilen kaynaklar zamanla değişkenlik gösterirler. Bir kişiyi sürekli olarak dinleyemezsiniz. Bugün dinlediğinizi 1 yıl sonra dinlemeyebiliyorsunuz. Ama her insanın muhakkak vazgeçmediği bazı sanatçılar, müzisyenler vardır. Benim için müzik içinde önemli bir yer tutan kişilerin başında Ciwan Haco gelmektedir. Genelde Kürt müziği ve dünya müziğini yakından takip etmeye çalışırım. Güncel bütün çalışmaları dinlemeye çalışırım.
Kürt şairlerine karşı özel bir ilgim var. Bu ilgi dilimin gelişmesine ve şarkı sözlerini yazmamda çok etkin bir rol oynuyor. Yeni-eski fark etmez bütün Kürt şairlerini takip etmeye çalışırım. Bir yandan Cegerxwîn okurken bir yandan Rênas Jiyan da okurum. Bir şiir kitabı arşivim var. Cegerxwîn’in her zaman bende çok özel bir yeri olmuştur. Hala okurken aynı tadı alırım şiirlerinden ve bu şiirlerden çok bilgi de alıyorum.
Albümünüzde bir şarkının sözleri de Cegerxwîn’e ait... Evînperwer im şiiri Cegerxwîn’indir. Ayrıca Keçaperî şarkısında Bro Omerî’nin aynı isimli şiirini kullandık. Albümdeki şarkılardan 10 tanesinin sözleri bana ait. Albümde bana ait olmayan tek beste, Ayhan Evci’nin Jîn şarkısıdır. Onun da sözlerini ben yazdım. Beste çalışması yaparken önce müziği yapmaya çalışırım. Müzik ve şarkının trafiği ortaya çıktıktan sonra bu sefer uygun söz, şiir bulabilirsem kullanırım. Bulamazsam da kendim oturup yazmaya çalışırım. Ama benim çok sevdiğim ve hoşuma giden bazı şiirler var; Evînperwer im ve Keçaperî gibi. Bunlara özenle müzik yapmaya çalışırım.
Albümdeki şarkılar içinde öne çıkan motiflerden biri de yağmur imgesidir. Bu imgeye nasıl bir anlam yüklüyorsunuz?Yağmur çok sevdiğim bir doğa olayı. Yağmurda yürümeyi, ıslanmayı, yağmur yağarken dışarıyı izlemeyi çok severim. Baranek Dîyarbekir, Rojek Baranê ve Bêçare şarkılarında yağmur teması var. Yağmur bana göre biraz hüzün barındırıyor içinde ve ben bu hüzünden etkileniyorum. Yağmur temalı şarkı sözleri genelde yağmur yağarken yazılmış şarkılardır. Bir nevi ilham da veriyor diyebiliriz aslında. Gök gözyaşlarını dökerken siz kelimelerinizi döküyorsunuz. Albüm dışı bazı şarkılarımda bu tema yine var.
Bazı parçalar farklı tınılar taşıyor. Örneğin Jîn’de gitarın kullanımı biraz Flamenko’yu anımsatıyor. Albümünün dokusu ne kadar deneysel? Albümde deneysel bir çalışma yapalım kaygısı pek yok. Sadece Kengî adlı şarkıda Kürtçe-Romence düet için bunu söyleyebiliriz. Bu deneysel bir çalışma ve beklediğimizin üstünde bir ilgi aldık şarkı için. Bu şarkıda Flamenko gitarlarla bu düeti yapmaya çalıştık. Albümün tümüne bakıldığında albüm bir Pop albüm konsepti içindedir. Bir yandan Rock bir şarkı varken diğer yandan, flamenko bir şarkı var. Mane Bese şarkısında orkestrasyon bir çalışma var. Rojek Baranê de Disco bir çalışma. Dediğiniz gibi, Jîn şarkısında altta Flamenko gitarlar varken şarkının seyri rock bir seyirdir. Aranjörün düşündüğü aranje de belirliyor şarkının altyapısını, sound’unu. Albüm bütün olarak değerlendirildiğinde Pop bir albümdür.
Kürtler açısından ‘merkezi’ bir yer sayılmayan Qoser’de yaşıyorsunuz. Günümüz Kürt toplumu açısından çağımızın temel ifadelerinden olan şehir, modernite veya teknoloji gibi olgular hayatı, dolayısıyla da sanatı, kültürü sizce hangi biçimde etkiliyor? İletişim araçları o kadar hızlı ilerliyor ki artık insan ayak uydurmakta zorlanıyor. Bu ilerleme birçok avantajı getirirken bazen dezavantajlı da olabiliyor. Bugün dünyanın neresinde olursanız ve neyle ilgiliyseniz, istediğiniz konuya hemen anında ulaşabiliyorsunuz. Müzik için Qoser’de veya Perwarî’de, Amed’de veya herhangi bir yerde olmanız fark etmiyor. Rock müziği takip etmeniz için Amerika’da bulunmanıza gerek yok artık. Ulaşmak istediğiniz her şey elinizin altında. Alabildiğiniz bilgiye göre çalışmalarınızı şekillendirebiliyorsunuz. İletişim araçlarındaki bu hızlı değişimle orantılı olarak aynı hızda her şey hızlı bir şekilde de tüketiliyor. Sanal alemin fazla kullanımı, gerçek hayattan daha fazla yer kaplaması bireyi şehirdeki gerçek hayatın içinde yalnızlaştırıyor. Birey şehirlerdeki yalnızlığını, yaşadıklarını sanat çalışmalarına işliyor.
MERAL ÇİÇEK
* 12 Ocak 2011'de Yeni Özgür Politika'da çıktı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder