11 Oca 2012

Tina Modotti veya 'Ateş ölmesin diye'...

Siyah-beyaz bir kare. Ufacık kızını emziren bir anne. Annenin bir tek sol göğsü görünüyor. Esmer tenli bebeğin küçücük eli, sütünü emdiği göğsün üstünde. E.E. Cummings’in şiirini anımsatıyor; “kimsenin yok, yağmurun bile, böyle küçük elleri”.
Bugünün gözüyle güzel, özellikle kusursuz kompozisyonu ile dikkat çeken bir fotoğraf, çekildiği dönemde ise tam bir skandal! Çünkü 1920’li yıllarda Aztek bir kadını bebeğini emzirirken fotoğraflamak ve bu fotoğrafı galerilerde sergilemek hem siyasal hem de toplumsal bir mesajdı, bir tabunun kırılmasıydı. Ve fotoğrafı çeken Tina Modotti’nin hayat hikayesi, zaten bir bütün olarak 20’nci yüzyılın başında kadınlar için ‘öngörülen’ ile çelişki içinde. Henüz çocuk yaşlarda çalışmak zorunda kalan bir çocuktan aktrisliğe, fotomodelden mutfakçılığa, fotoğrafçıdan devrimciliğe uzanan hayatı, dönem itibariyle dikkat çekici. Ama hikayemizi baştan anlatalım...

Tina Modotti’nin yolculuğu, İtalya’nın kuzeyindeki Udine kentinde başlar. Burada 16 Ağustos 1896’da Assunta Adelaide Luigia Modotti Mondini adında miliner (şapkacı) bir annenin ve makinist bir babanın kızı olarak dünyaya gelir. 7 çocuklu ailenin ekonomik durumu genelde kötüdür; sürekli iş arayan baba genelde evden uzaktadır. Bundan dolayı sadece ilkokula gidebilen Tina 9 yaşındayken, babası, iş bulma umuduyla ABD’ye gider. Aile aylarca babadan ne haber ne de ekonomik destek alamayınca, yardımlarla ayakta kalmaya çalışır. Tina, 13 yaşına girdiğinde iplikhanede günde 10 saat çalışmaya başlar, ardından bir tekstil fabrikasına geçer. 17 yaşındayken, artık haber aldıkları babalarının yanına, San Francisco’ya gider. Burada da fabrikalarda çalışan Tina’nın hayatı, 1915 yılında Kanadalı ressam ve şair Roubaix del’ Abrie Richey (Robo) ile tanışmasıyla değişir. Tanıştıktan 2 sene sonra birlikte yaşamaya başlarlar ve Los Angeles’e taşınırlar. Herkese evli oldukları izlenimini verseler
de, resmi olarak evli değiller. Daha önce San Francisco’da İtalyanlara ait ufak mekanlarda sahneye çıkan Tina Modotti, burada üç filmde rol alıp, oyunculuk yapar. Zira 1910 yılı itibariyle Los Angeles’in Hollywood semti film yapımcıları tarafından ideal bir mekan olarak keşfedilince, ülkenin sinema endüstrisi burada toplanır.

Los Angeles’te bohem bir çevreye sahip olur çift. Sanatçı arkadaşlarından biri de, 20’nci yüzyıl Amerika'sının en önemli fotoğrafçılarından Edward Weston. Hayattayken de siyah-beyaz fotoğrafçılığın ustası sayılan Weston için Tina, fotoğraflamayı en çok sevdiği modeli olur.

Bazı kaynaklarda Tina Modotti’nin daha İtalya’dayken amcasının stüdyosunda fotoğrafçılıkla tanıştığını ve babasının da San Francisco’da benzer bir stüdyoda çalıştığını belirtirken, bu meslekle asıl Weston sayesinde yakından ilgilenmeye başladığı muhtemeldir.

1920’li yıllarda Meksika birçok sanatçı için bir çekim alanı haline gelir ve Robo da Aralık 1921’de oraya gider. Robo, Tina'nın Edward Weston ile ilişkisinden bihaber. Tina, Weston'u bırakıp Robo’nun yanına gitmeye karar verir, ancak O Meksika’ya ulaşmadan 2 gün önce Robo çiçek hastalığından hayatını kaybeder. Robo’nun başlatmış olduğu projeyi tamamlamak için Meksika Ulusal Güzel Sanatlar Akademisi’nde Robo’nun ve Weston’un çalışmalarından oluşan bir sergi açar. ‘Işık saçan’ ülkeye, onun sanatçılarına ve bir bütün olarak Meksika’da hakim olan hareketli atmosfere hayran kalır. Ancak Mart ayında babasının ölüm haberini alınca ABD’ye döner. Burada yıl sonunda Robo’nun anısına kaleme almış olduğu şiir ve düzyazılarından oluşan ‘The Book of Robo’ kitabını yayımlar.

Amerika’ya döndükten bir yıl sonra ise, Temmuz 1923’te Weston ile yapmış olduğu bir anlaşma doğrultusunda, hayatının en önemli durağı olacak Meksika’ya döner: O Weston’un stüdyosunu işletecek ve evinin işleriyle ilgilenecek, karşılığında da fotoğrafçılık eğitimini alacak. Weston, en büyük oğlu Chandler ve Tina ile birlikte Meksika’ya gider, Weston’un eşi ve diğer 3 çocuğu ABD’de kalır. Aralarında - 1928’de Meksika Komünist Partisi’nin organı olacak devrimci ‘El Machete’ dergisini çıkaran - David Alfaro Siqueiros, Diego Rivera ve Jose Clemente Orozco gibi sanatçıların bulunduğu devrim sonrası bohem çevrenin içinde yer alırlar, birlikte bir portre stüdyosunu kurarlar. Ünlü antropolog Anita Brenner’in ‘Idols Behind Altars’ kitabı için fotoğraf çekmekle görevlendirilince, birlikte ülkenin dört bir yanını gezip Meksikalıların fotoğraflarını çekerler. Tina ile Weston’un fotoğrafçılığı arasındaki fark bu çalışmada da görülür; Weston daha çok ülkenin manzaralarına ve halk sanatına odaklanırken, Tina sıradan insanlar ve onların hayatı ile ilgilenir.

Çalışmalarını ilk 1924’te Weston ile ortak bir sergide tanıtır. Serginin açılışına Meksika Devlet Başkanı da katılır. 1925 ve 1926 yıllarında hasta annesini ziyaret etmek için kısa süreliğine gittiği ABD’de belgesel fotoğrafçılığın kurucularından sayılan Dorothea Lange ile tanışır. Meksika’ya döndükten sonra ise kültürel ve siyasal yenilikçilerle oluşan bir topluluk kurar ve gelişmekte olan Meksika duvar resmi hareketinin gözde fotoğrafçısı olur. Ayrıca bu dönemde radikal politik ve komünist hareketin çok sayıda öncü kadrosu ile de tanışır. Giderek daha politik bir kimlik kazandığı bir dönem başlar hayatında.

1926'da Weston'dan ayrılır, bir yıl da sonra Meksika Komünist Partisi’ne katılır. Manos fuera de Nicaragua adlı Sandinist hareketi destekler, idam mahkumu Sacco ve Vanzetti’nin özgürlüğü için yapılan eylemlere katılır ve burada İtalyan devrimci Vittorio Vidali ile tanışır. Yaşamını yine portre fotoğrafçılığından sağlamasına rağmen, Mexican Folkways, Forma ve El Machete, Arbeiter-Illustrierte Zeitung ile New Masses gibi daha radikal politik yayınlar için fotoğraf çeker. Yine çeviri de yapar. Yakın arkadaş çevresinde yer alanlardan biri de Frida Kahlo’dur. Hatta bazı kaynaklara göre Kahlo ile Rivera’yı tanıştıran da Tina’dır.

Meksika’daki siyasi iklim 1920’li yılların sonunda hızlı bir şekilde değişmeye başlar ve Tina da bundan nasibini alır. Ocak 1929’da yakın arkadaşı Julio Antonio Mella’ya Kübalı ajanlar tarafından suikast düzenlenir. Kısa bir süre sonra da Meksika Devlet Başkanı Pascual Ortiz Rubio’ye suikast girişiminde bulunulur. Hem Meksika hem de İtalya polisinin hedefinde olan Tina, bu suikastların faili olduğu iddiasıyla gözaltına alınır. Polis suçu üstüne atmayı başaramaz ama basının komünist ve göçmen karşıtı kampanyasıyla kamuoyunda da her iki ölümle ilişkilendirilir, ‘azgın ve kanlı Tina Modotti’ olarak isimlendirilir.

Meksika hükümetinin antikomünist kampanyası sonucu Tina, Şubat 1930’da ülkeden sınırdışı edilir. Gemiyle Rotterdam’a gider. Faşist Mussolini liderliğindeki İtalya iadesini ister ancak Uluslararası Kızıl Yardım aktivistlerinin yardımıyla faşistlerin eline geçmekten kurtulur. Rotterdam’dan Berlin’e geçer. Burada Çekoslovakya Komünist Partisi’nin eski başkanı Bohumir Smeral, gazeteci Egon Erwin Kisch ve fotoğrafçı Lotte Jacobi ile tanışır. Jacobi’nin stüdyosunda Meksika’da çekmiş olduğu fotoğraflarını sergiler. Tekrar fotoğrafçı olarak çalışmaya başlar. Almanya’dan sonra, İtalya’ya gidip antifaşist direnişe katılmak üzere İsviçre’ye geçer. Fakat hem Almanya’daki siyasi durumdan dolayı –faşizm burada da giderek yükselmekte– hem de sınırlı maddi kaynakları nedeniyle dostu Vittorio Vidali’nin tavsiyesine uyar ve 1931’de Moskova’ya gider. Kendini artık tamamen siyasi mücadeleye adayan Tina, ne yazık ki Moskova’ya gittikten sonra bir daha fotoğraf makinesini eline almaz. Hatta makinesini Moskwa nehrine attığı söylenir.

Bu yıllarda Uluslararası Kızıl Haç’ta yabancı basında çıkan haberleri hem çevirir hem de kendi haber yazar. Uluslararası İşçi Yardım Örgütü’nün ve Komintern’in çalışmaları için Avrupa’nın çeşitli yerlerinde faaliyet yürütür. 1936’da İspanya’da iç savaş patlak verdiğinde Vidali ile oradaki direnişe katılır. Kod adı Maria’dır. İspanya’da iken Uluslararası Faşizme Karşı Aydınlar Kongresi’nin hazırlık çalışmalarında da yer alır. Uluslararası Tugaylar safında mücadeleye katılan aydınlardan Ernest Hemingway, Robert Capa, Dolores Ibarruri ve Antonio Machado gibilerle birlikte çalışır. Yine dostuyla birlikte Miguel Hernandez’in ‘Viento del Pueblo’ (Halkın Rüzgarı) adlı şiir kitabını yayına hazırlar. Madrid’de Ulusal Dayanışma Kongresi’nin hazırlıklarını yürütür. Fakat 1939’da faşist diktatör Franco’nun zaferiyle birlikte İspanya’yı terk etmek zorunda kalır. Vidali ile Paris’e gidip, partiden İtalya’da mücadelenin illegal sahada çalışma iznini ister fakat talepleri reddedilince Meksika’ya dönerler.

Meksika onun için belki bir umuttu. Ama beklediğini bulamaz. Geçimini çevirilerle sağlamakta güçlük çeker. Uluslararası Guiseppe Garibaldi İttifakı için çalışma yürütür ama toplumsal ve kültürel yaşama çok da katılmaz artık. Zaman zaman Meksika’ya gelen sürgün yazarlardan Anna Seghers ve Constancia de La Mora ile biraraya gelir. 5 Ocak’ı 6 Ocak 1942’ye bağlayan gece bir takside geçirdiği kalp krizi sonucu mücadele dolu hayatını kaybeder. Diego Rivera, Vidali’nin Stalin’in talimatıyla Tina’yı ortadan kaldırdığı iddiasını ortaya atarken, intihar söylentileri de ortalıkta dolaşır. Ancak otopsi raporu kalp krizi sonucu ölümünü belgeler.

Ölümünden sonra Şili’nin ünlü şairi Pablo Neruda, Tina’nın anısına ‘Tina Modotti’nin Kitabesi’ şiirini yazar, şiirin birkaç dizesi Leopoldo Mendez’in portresinin gravürünü hazırladığı mezar taşına yazıldı:

(...)

Bir gün geçecekler küçük mezarının yanından,
solmadan önce dünün gülü,
yarının adımları geçecek yanından
görmek için sessizliğin yandığı yeri.

Bir dünya yürüyor, bacım, gittiğin yere doğru.
Her gün şarkın ulaşıyor
sevdiğin ışıltılı halkın ağzında.
Yüreğin cesurdu senin.

(...)



Bacım, senin halklarındır bunlar, adını her gün ananlar,
her yerden gelen bizler, sudan ve topraktan,
ele vermeyiz adını ve başka adlar söyleriz.
Ateş ölmesin diye.

Pablo Neruda 

Çeviren: İsmail Aksoy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder