7 Oca 2012

Nesimî bir çığlık eser hücremde...

Nesimi, yumuşak huylu demekmiş. Arapça'daki karşılığı, yumuşak esinti veya yeldir. Dedemin adı da Nesim'di. Köyde ona 'Nasimê Pilo' denirdi. Vefat ettiğinde en çok da O'na söyleyemediklerime ağlamıştım. İnsan nedense söylenmemiş sözleri içinde çoğaltırken, bir gün o sözlere mahkum olma ihtimalini hesaba katmaz hiç. İçinde biriktirdiklerini anlatabileceği momentin sonsuzluğuna inanır veya inanmak ister.
Hayata veda edene söylenmemiş sözler biriktirmişsen eğer, daha da acı verir ansızın gelen ölüm haberi. Keşkelere sığınırsın. Oysa bir sığınak değildir keşkeler, bir teselli hiç değil; olsa olsa bir başka mezar. Bunu, dedem Nesim'in mezar taşına ilk dokunduğum zaman anlamıştım.
Yağmurlu bir yaz gününün akşamında, elimdeki zarflardan ilk Nesimi Kalkan'ın adını taşıyanı açmamın sebebi, belki de o an dedemi hatırlamış olmamdı. Haftanın iki günü, 2010 yılı Hüseyin Çelebi Edebiyat Etkinliği'ne
gönderilen eserleri almak için postaneye gidiyordum. Bazı zamanlarda kutuda tek bir zarf bulunurdu, bazı zamanlarda on veya daha fazla. Eserleri tek tek okumak mümkün olmuyordu ama şiir veya öykülerle gönderilen özgeçmişlerin hepsini okuyordum. Çoğu, 'GÖRÜLMÜŞTÜR' damgasını taşıyordu.
Nesimi Kalkan'dan gelen zarfın içinde biri Kürtçe, öbürü Türkçe olmak üzere 2 şiir, ayrıca fotoğrafın arkasına yazılmış kısa bir not vardı. Notta, hastalığı izin verdikçe düzenli olarak etkinliğe katılmaya çalıştığını, o yıl pek istekli olmadığını, fakat kızının ısrar ve istemi üzerine, bizzat onun seçmiş olduğu iki şiirle katıldığını belirtmişti. 36 (şimdi 37 veya 38) yıllık ömrünün özgeçmişi ise kartta üç satıra sığıyordu:
"Cizreliyim. 19 yaşımda PKK üyesi olmaktan Bursa'da yakalandım. 17 yıldır içerdeyim. 18 yaşında bir kızım var. Yakalandığımda o henüz 8 aylıktı. Müebbet cezası verildi. Ben de durumu ağır olan 44 hasta arkadaştan biriyim. Çölyak hastalığım var. Şu an D.Bakır D-Tipi C.evindeyim."
O üç satıra sığdırılan ve bir de sığdırılmayanlar karşısında üzülmemek, acı hissetmemek, öfkelenmemek mümkün değildi. Ömrünün en güzel yıllarında hapsedilmek, ağır işkencelerden geçirilmek, evladının büyümesine tanık olamamak, hayatın birçok ilkini hiç yaşamamış olmak yeterince ağır değilmiş gibi, ikinci kez cezalandırılmak, ölüme terk edilmek dört duvar arasında... Bu da bir çeşit idam değil mi? Zamana yayılmış bir idam.
Bunları düşünürken acı duydum ama acımadım. Tersine, Nesimi Kalkan'a, bütün bunlara rağmen, bütün bunlara inat hayata gülümsemesi nedeniyle çok büyük saygı duydum. Ve biliyorum O, bu dünyanın en güçlü insanlarından biri, bazen eline kalemi alamayacak kadar yorgun olsa bile.
* * *
"Ve düştü yüreğine ruhumuzun mevsimsiz cemresi... Ateş, yaşam ve insan. Zaman ve mekan diyalektiğinde tükenerek büyüyen, büyüyerek tükenen insan. İnanın mesele olmak ya da olmamak değildir. Asıl mesele, olup olmamaktan evvel nasıl olmak gerektiğidir. Ve tabii ki anlam! Bu da özgürlüğün manevi gücüne erişmektir. Öyle hissetmek, öyle bakmak ve öyle dokunmak hakikatin anlamına...
Önem arz eden uzun yaşamak değil, anlayarak anlamlı yaşamaktır. Önemli olmak değil, değerli olmaktır anlamlı olan. Herkes önemli olabilir ama değerli olamıyor herkes. İşte böyle sevgili heval ya da değerli dost, bedeli çok ağır ve çok büyük olmasına rağmen dediğiniz gibi halkımızın vicdanı olmayı seçtik..." (22.02.2011)
* * *
"Önemli olan uzun yaşamak değil, anlamlı yaşamaktır" diyor. Dört duvar arasında, bütün her şeye rağmen anlam arayışını sürdürüyor. Onun varlığı, içeridekiler için de, dışarıdakiler için de ayrı bir anlam teşkil ediyor. Bunun için yaşamalı, hem de uzunca yaşamalı Nesimi Kalkan.
Ama yaklaşık 5 sene önce teşhis edilen hastalık buna engel. Yaşamının her anını glutensiz diyet ile geçirmek zorunda. Buğday, arpa, çavdar benzeri tahıllardan üretilen hiçbir gıdayı tüketemez. Glutenin katkı maddesi olarak kullanıldığı hiçbir ürünü kullanamaz. Glutenin değdiği üretim bandından geçen hiçbir ürünü de tüketemez. Eğer yanlışlıkla gluten içeren bir gıda ya da ürün ile beslenirse, sindirim sistemi rahatsızlıkları geçirir, diyetini bozan şeyi tespit edemez ve tüketmeye devam ederse bağışıklık sistemi iflas eder. Diyetten ne kadar uzakta kalırsa, kansere de o kadar yaklaşır. Nesimi Kalkan'ın yıllardan beri yaşadığı bu. Sadece bu da değil; aynı zamanda farenjit, hepatit B, reflü, ülser, görme kaybı ve kulak çınlaması hastalıkları da bulunuyor.
Nesimi Kalkan'ın 19 yıllık cezaevi hayatının tüm duraklarını bilmiyoruz. Diyarbakır'dan önce Mersin Silifke ve Mardin cezaevlerinde kaldı. Cizre'de yaşayan ailesi, O Diyarbakır'dayken bir şekilde glutensiz besin ve kullanması gereken ilaçları kendisine ulaştırabiliyordu. Fakat çektiği bütün eziyetler yetmiyormuş gibi ağustos ayında "yer darlığı" gerekçesiyle Erzurum'a sürgün edildi. Sürgünden iki hafta sonra telefonla kızı Beritan'ı arayıp, cezaevi idaresinin ilaçlarını vermediğini ve bu şekilde daha fazla dayanamayacağını söyledi.
Şimdi dersiniz ki, bunun ötesi yok, bu kadarı da olmaz! Ama var işte, var ne yazık ki... Ekim ayında, Nesimi Kalkan'ın bu kez lenf kanseri riskiyle karşı karşıya olduğu haberini aldık. Erzurum H Tipi'ndeki ilk iki ay içinde "bakanlık karşılamıyor" gerekçesi ile gıdalar verilmediğinden 3 kilo verdi; yetersiz beslenme nedeniyle sık sık baygınlık geçirmeye başladı; denge ve hafıza sorunları ile karşı karşıya kaldı, vücut direnci düştü, bağışıklık sistemi çökme noktasına geldi. Oysa Erzurum H Tipi Cezaevi idaresi gözlem kurulu, "Ailesinin bakım desteği için ailesine yakın bir yere nakil talebi oy birliğiyle kabul edilir" kararı vermişti. Ancak Adalet Bakanlığı, "istenen yerlerin kapasiteleri doludur" diyerek raporları görmezden geldiği gibi, tahliyeyi tamamen olanak dışı bırakıyor.
Birçok insanın, seveninin dile getirmekten ürktüğü acı gerçeği, yine kendisi ifade etmişti: "Bakanlık bu cevabıyla şu an beni aç bırakarak ölüme terk etmektedir." Ve bir ay geçmeden bu kez Nesimi'nin mide ve bağırsak kanaması geçirdiği haberini aldık. Ardından aralık ayında, Mehmet Aras'ın ölümünden bir gün sonra duyduk ki, Erzurum Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu, cezaevi idaresinin "Kurumumuzda hastaya bakma koşullarımız yoktur. Hasta ailesinin yardımına muhtaçtır" üst yazısına rağmen, "Hastanın başka bir cezaevine nakline gerek yoktur" diyerek Nesimi'yi ölüme terk edenlere resmen katıldı.
* * *
Ağustos ayında A5 büyüklüğünde bir zarf geldi. İçinde bir öykü, bir deneme, iki makale, bir Kürtçe şiir ve bir mektup vardı. Mektup mayıs ayında, bir solukta değil de, aralıklarla yazılmıştı. Önlü-arkalı iki kağıt parçasında hiç boşluk yoktu, dikey kenarlarına da kısa notlar sığdırılmıştı. O tek cümlelik notların birinde, zarfı açık görüş günü ailesine vereceğini yazmıştı. O görüş günü demek ki aylar sonra gelmiş. Yazıları tekrar zarfa yerleştirince fark ettim ki, ailesi mektubu acele posta servisi ile göndermiş. Ödenen ücret ise tam 45 lira! O rakamı görünce yüreğim parçalandı...
Şimdi ne haldedir, bilmiyoruz. Ondan gelecek bir kart, bir mektup, bir haber bekliyoruz. Ve korkuyoruz...
* * *
"Bildiğiniz üzere bir çeşit ince bağırsak hastalığı olan çölyak hastasıyım. Çok nadir görülen, binde bir bir hastalık. Sürekli ve kalıcı bir hastalık. 99'da 38 gün süren bir açlık grevi yaşadık. O açlık grevinde bağırsaklarımda çatlak ve yoğun kanama yaşamışım. Uzun zaman hiç fark etmemişim. Enfeksiyon kapmış ve bu hastalığa dönüşmüş. Ataklar halinde yaşıyorum acısını. Kendi ihtiyaçlarımı karşılamada zorluklar yaşıyorum. Yemekler, elbise yıkama vb. İçeride bu hastalığın bakım, tedavi imkanı yok zaten. Her cezaevi beni başından sallıyor. Sürekli zorla sürgünler, sevkler yaşıyorum. Ailenin günlük desteğine ihtiyaçlıyım. Ama buna rağmen aileden uzak, zorlu yerlere beni sürgün ediyorlar. Şu an Erzurum'a sürgün ediyorlar beni. Böylece zamanla ölüme yolluyorlar. Yani sevgili heval, kısacası iyiyim diyeyim ki iyi olayım. Hastalığımı mektuplarda paylaşmamayı prensip ettim. Siz istediğiniz için yazdım. Hediye Aksoy, A. Samet, M. Aras gibi durumları daha ağır olan arkadaşlar dururken, kendimi gündem yapmaya vicdanım ve yüreğim el vermiyor... Nesimi Kalkan." (Mayıs 2011)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder