20 Oca 2012

ETA neden silahlı mücadeleyi bıraktı?

"Bask Bağımsızlık Hareketi, yeni stratejiye geçişle birlikte dış desteğini güçlendirmek için bu alandaki çalışmalarını da gözden geçirdi. Sonuç olarak Brüksel Deklarasyonu destekçileri çevresinden, Güney Afrikalı hukukçu Brian Currin'in öncülük ettiği bir uluslararası ilişki grubu kuruldu. Bu grubun görevi, siyasi partiler arasında müzakereler mümkün kılmaktır."

Bask Ülkesi’nde yeni dönem - 2

Bask Ülkesi’nde bugün olup bitenleri anlamak için, birkaç yıl geriye gitmek gerekiyor. 2005-2007 yılları arasında bir yanda Batasuna ile PSOE’nin bir nevi Bask kolu olan PSE (Bask Ülkesi’nin Sosyalist Partisi) arasında, bir yanda da ETA ile İspanya hükümeti arasında yürütülen görüşmelerden olumlu sonuç çıkmamıştı. Zapatero başbakanlığındaki hükümet, ETA’nın Madrid havaalanındaki bombalı saldırısını gerekçe yaparken, ETA hükümeti sorumlu tutup, üzerinde anlaşma sağlanan hususların pratiğe geçirilmediğine vurgu yapmıştı.
Müzakerelerin sona ermesiyle birlikte şiddet sarmalı yeniden yükseldi. Çatışmalı eski günlere dönüldü. ETA silahlı eylem stratejisine sarılırken, devlet ise yeniden imha politikalarını uygulamaya koydu. Yeni bir operasyon dalgası ile siyasi tutukluların sayısı üçte bir arttırıldı, siyasi partiler kapatıldı,
kurum ve yayınlar yasaklandı. Sonuç olarak siyasi bir blokaj durumu ortaya çıktı; ne silahlı mücadele var olan siyasi yapıyı aşmaya yetiyordu ne de devlet baskısı ETA’yı yok edebiliyordu.

Strateji değişikliği ve yeni dönem


Tam da o dönemde Bask bağımsızlık hareketi kendi içinde bir tartışma süreci başlattı. Bu sürece, 2008’de tahliye olan Arnaldo Otegi öncülük etti. Otegi, yeni ve etkili bir strateji ile silahlı çatışma ortamının devre dışı bırakılması gerektiğini savunuyordu. Çünkü İspanya hükümeti gücünü ve dış desteğini buradan alıyordu. Hükümet bu şekilde Bask Ülkesi’ndeki siyasi sorunlar, kendi kaderini tayin hakkı, ülkenin coğrafi bölünmüşlüğü ve bağımsız gözlemcilerle ilgili talep konusundaki tartışmaların genişlemesini önlüyordu.
Bağımsızlık hareketi bu nedenle Otegi’ye göre ideolojik mücadele, kurumsal çalışmalar ve ittifak politikasına yoğunlaşmalıydı. Ve bunun için de legal bir siyasi partiye ihtiyaç vardı. Amaç, yeni bir müzakere sürecinin başlamasıydı. Bu süreç ayrıca uluslararası topluluk tarafından desteklenecekti.
Ufak çapta başlatılan tartışma süreci adım adım genişletildi. 2009’un sonu ve 2010’un başında Abertzale Solu’na* bağlı binlerce aktivistin katılımıyla yerelde yapılan toplantılarda büyük çoğunluk strateji değişimini onayladı.
Yeni strateji ile ilgili yürütülen tartışmaların sonuçları ‘Zutik Euskal Herria’ (Ayağa Kalk Bask Ülkesi) başlıklı belgeyle kamuoyuna açıklandı. İttifak politikası kapsamında Abertzale Sol, EA ile Alternatiba stratejik işbirliği sözleşmesini imzaladı. ETA da bu sürece katılımını tek taraflı bir ateşkes ile ilan etti. Bir ay sonra da, Bask bağımsızlık hareketinin başlattığı insiyatifi destekleyen Brüksel Deklarasyonu açıklandı. Bu deklarasyon, aralarında Nobel Barış Ödüllü Desmond Tutu, Frederick De Klerk, Betty Williams ve John Hume, İrlanda eski Başbakanı Albert Reynolds gibi ünlü simaların bulunduğu çok sayıda tanınmış şahsın imzasını taşıyordu. Deklarasyona imza atanlar, hem İspanya devletine hem de ETA’ya, süreci destekleyeme çağırdı.
Bask Bağımsızlık Hareketi, yeni stratejiye geçişle birlikte dış desteğini güçlendirmek için bu alandaki çalışmalarını da gözden geçirdi. Sonuç olarak Brüksel Deklarasyonu destekçileri çevresinden, Güney Afrikalı hukukçu Brian Currin’in öncülük ettiği bir uluslararası ilişki grubu kuruldu. Bu grubun görevi, siyasi partiler arasında müzakereler mümkün kılmaktır.

Çözümün yol haritası çıkarıldı


Bütün bu önemli adımları Eylül 2010’da açıklanan Gernika Sözleşmesi izledi. ‘Barış Senaryosu ve Demokratik Çözüm İçin Sözleşme’, aralarında 5 siyasi partinin bulunduğu 30 kuruluş tarafından imzalandı. Çözümün yol haritası niteliğindeki sözleşmede, tarafların atması gereken adımlar sıralandı. Gernika Sözleşmesi, sorunun barışçı çözümünün asgari koşullarını ortaya koydu: ETA’nın kalıcı, kapsamlı ve denetime açık ateşkes ilan etmesi, İspanya devletinin Bask Ülkesi’ne karşı her türlü baskıcı uygulamalara son vermesi, özellikle siyasi parti yasaklarının kaldırılması.
Çağrılara olumlu yanıt veren ETA, 10 Ocak 2011’de ateşkesini kalıcı hale getirdi. Abertzale Sol Şubat ayında da yeni bir siyasi parti kurduğunu açıkladı. ‘Yarat’ anlamına gelen Sortu, programında her türlü şiddete karşı olduğunu beyan edip, buna ETA’yı da dahil etmesine rağmen yasal parti olarak tanınmadı. (Konuyla ilgili bir sohbet esnasında öğrendim ki, bu karar, Sortu’nun ETA tarafından kınanmamış olmasıyla gerekçelendirildi!) Buna rağmen Mayıs ayında yapılacak yerel seçimlerde öncesinde kurulan seçim ittifakı Bildu (EA, Alternatiba, Herritarron Garaia, Araba Bai ve bağımsızlar), muazzam sonuçlar elde etti. 100’ü aşkın belediye kazanıldı (bölgenin toplam 250 belediyesi bulunuyor), binlerce belediye meclis üyesi seçildi. Donostia (San Sebastian) gibi bazı yerlerde yaklaşık 30 yıldan sonra iktidar el değiştirdi. Gipuzkoa eyaletinde de Bildu seçimlerin galibi oldu.
Eylül ayında ayrıca, ETA’nın kalıcı ateşkesini denetleyecek bir uluslararası komisyon kuruldu. Bu komisyon İspanya hükümeti tarafından tanınmadıysa da, en azından reddedilmeyişi olumlu bir sinyal olarak görüldü.
Bir ay sonra da Donostia’da uluslararası barış konferansı düzenlendi. BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın yönettiği konferansa konuşmacı olarak İrlanda eski Başbakanı Bertie Ahern, Norveç eski Başbakanı Gro Harlem Brundtland, Sinn Féin lideri Gerry Adams, İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’in temsilcisi Jonathan Powell ve Fransa eski İçişleri Bakanı Pierre Joxe katıldı. Konferansın ardından katılımcılar, sorunun çözümü için ETA, İspanya ve Fransa’yı diyalog geliştirmeye çağırdı. ETA da konferanstan hemen sonra silahlı mücadelesine son verme kararını açıkladı.
Konferanstan bir ay sonra da İspanya’da erken seçimlere gidildi. İki dönem iktidar olan PSOE ağır bir yenilgi yaşarken, PP seçimleri kazandı. Bask Özerk Bölgesi’nde ise 1978’den sonra ilk kez Abertzale Sol’un seçim ittifakı olan Amaiur birinci parti oldu. Amaiur’un seçim başarısı sadece Madrid’e milletvekili göndermekle sınırlı ele alınmadı. Bunun ötesinde Abertzale, seçimleri referandum olarak ele aldı. Çünkü Amaiur’un alacağı oy, aynı zamanda yeni stratejiye destek niteliğinde olacaktı.

ETA silah bıraktı, sıra PKK’de mi?


Tüm bu sayılan adımlara bakıldığında, Bask Bağımsızlık Hareketi’nin kendi yol haritasını uygulamaya koyduğu anlaşılır. 2009-2010’da yürütülen iç tartışmalarda mücadelenin 50 yıllık deneyimleri, kazanımları, eksiklikleri ele alınıp, strateji kapsamlı bir sorgulamadan geçirildi. Görüştüğüm yetkililer, ETA’nın silahlı mücadele stratejisinin yanlış olmadığını, ancak silahlı mücadelenin misyonunu tamamladığını vurguladı. Yine mevcut durumda İspanya devletine karşı silahlı mücadele yürütmenin zemininin ortadan kalktığını ifade ettiler.
Görüştüğüm birçok kişiye, ETA’nın silahlı mücadeleye son verme kararını ‘Darısı bizim başımıza’ diye veren Türk anaakım medyanın argümanını sordum. Abertzale Solu sözcülerinden Gorka Elejabarrieta, en net cevabı vermişti: “ETA ile PKK silahlı mücadele yürüten iki örgüt, Bask Ülkesi ile Kürdistan, siyasi, ekonomik ve askeri işgal altında topraklar. Önemli benzerlikler olsa da, günümüzde böylesi bir kıyaslama yapan ya bilmiyor ya da art niyetlidir. Biz, her ne kadar yetersiz görüyorsak da mücadelemiz sonucu bir statüye sahibiz, Kürtlerin bir statüsü bile yok.”
Peki silahlı mücadeleye son verme kararından sonra ne oldu? O dönem iktidardaki son günlerini sayan PSOE hükümeti, kararı “ETA’nın sonu” olarak isimlendirip, kendine mal etmeye çalıştı. Doğrusu, seçimlere kadar ciddi bir yanıt da beklenmiyordu, zira PSOE’nin iktidarını kaybedeceğine kesin gözle bakılıyordu. Yeni hükümetten henüz resmi bir açıklama yapılmadı, kapılar ardında neler konuşulduğunu da şimdilik bilmiyoruz. Fakat şu net ki, İspanya hükümeti son kozunu kaybetti. ETA ile masaya oturmamak için sürekli dillendirilen gerekçe, silahlı mücadele idi. Şimdi ise itiraz zemini kalmadı.

Anlaşma olursa silahlar teslim edilecek


Sorun devam ediyor. Aynı şekilde sorunun nedenleri de hala varlığını koruyor. Herhangi bir şeyin çözüldüğü yok, ama yeni bir sürecin başladığı da açık. Belki de son dönemin en büyük gelişmesi, Abertzale Solu’nun yol haritasını uygulayıp, bir yanda halk desteğini büyütmüş olması, bir yanda da devlet üzerindeki baskıyı arttırmış olmasıdır. Bask Solu içindeki bölünme kısmen aşıldı. Örneğin 2000’li yıllarda Batasuna’dan kopan Aralar, ittifaka dahil oldu. Yine 2008’de iyice görünürlük kazanan perspektifsizlik ve siyasi blokaj, bu kez hazırlıkları güçlü olan Abertzale tarafından aşıldı.
Brian Currin öncülüğündeki grubun şu sıralar hükümetten de yetkililer ile görüşmeler yürüttüğü büyük bir olasılık. Ancak son 3 yılda bütün adımlar tek taraflı atıldı. Gerçekten bir çözüm sürecinin başlayabilmesi için İspanya devletinin de bir adım atması lazım. Her şeyden önce hala devam eden tutuklamalarına son vermesi gerekir. Yine sayıları 800 ile ifade edilen ETA’lı siyasi tutsakların da sürece katılımını mümkün kılmak için Bask Ülkesi’ndeki cezaevlerine nakledilmesi talebini karşılaması durumunda, pozitif bir işaret vermiş olacak. Bu talebe destek veren 110 bin insan, 7 Ocak’ta Bilbo kentinde düzenlenen bir yürüyüşe katılarak, Bask tutsaklar üzerindeki baskıların sona erdirilmesini istedi.
Bu arada ETA da silahlı mücadelesini sona erdirdiğini açıkladıktan bir süre sonra ikinci bir açıklama yaparak, silahsızlanmanın da koşullarının olduğuna dikkat çekti. Bu koşulların devlet tarafından yerine getirilmediği müddetçe silahlarını teslim etmeyeceğini vurgulayan ETA’nın gelecekte ne olduğunu da görüştüğüm yetkililere sordum. Silahsızlanmanın ardından ETA militanlarının tıpkı Kuzey İrlanda’da olduğu gibi siyasi partide mücadeleye devam edeceklerini söylediler. Yani bu durumda, silahsızlanmanın koşullarının oluşmasıyla birlikte ETA kendini feshedecektir. Ben doğrusu çok şaşırdım bunu duyduğumda. Ancak yetkililerden biri, bu konuda duygusal yaklaşmadıklarını, ETA’nın misyonunu tamamlamak üzere olduğunu belirtti. Önümüzdeki aylar bu açıdan da tarihi gelişmelere gebe.
***
* ‘Yurtsever’ anlamını taşıyan ‘Abertzale’ kelimesi kimi zaman ‘milliyetçi’ olarak tercüme ediliyor. Ancak Bask Bağımsızlık Hareketi enternasyonalist ve ilerici bir hareket olup, siyasi parti, sendikalar, kadın kurumları yanı sıra çok sayıda çevre, enternasyonalist ve kültürel örgütü de kapsıyor.


‘Haklarımızı savunmak  için Madrid’deyiz’

Pernando Barrena, Bask Bağımsızlık Hareketi içinde en tanınmış isimlerden biridir. 1985 yılında 20 yaşında iken ilk kez tutuklanan Barrena, 1998’de Arnaldo Otegi ve Joseba Permach ile birlikte Herri Batasuna’nın yürütmesine geçti. Bir yıl sonra Nafarroa Özerk Bölge Meclisi’ne seçildi. Barrena, Batasuna’nın 2003’te yasaklanmasıyla birlikte hem o yıl hem de 2007’de seçimlere aday olarak katılamadı.
Pernando Barrena

4 Şubat 2008’de Baltasar Garzon’un hazırladığı iddianame ile ‘ETA üyesi olmak’ iddiasıyla gözaltına alınıp tutuklandı. İki sene yargılanmadan tutuklu kaldı; hatta öyle ki savcılık bu sürenin sonunda tutukluluğunun 2 yıl daha uzatılmasını talep etti. Barrena, 2010 yılında 50 bin Euro kefalet karşılığında serbest bırakıldı ancak siyasi yasaklı. ‘Batasuna’ya benzeyen’ grup, koalisyon ve siyasi partilere katılımı yasak olduğu gibi; yürüyüş, miting ve toplantılara da yasağa rağmen katılıyor. Ben de Barrena ile Donostia’da Amaiur’un bir basın toplantısından sonra Kasım’da yapılan genel seçimleri ve Madrid meclisine biçtikleri anlamı sordum.

Madrid’deki meclisin bir parçası olmak sizin açınızdan neden önemli?
Bizim için Madrid’deki parlamentonun parçası olmak önemli değil. Önemsediğimiz şey, Bask bağımsızlık yanlılarının sesinin Madrid’e ulaştırılmasıdır. Madrid’e gitmek ayrıca, buradaki siyasi momentleri ve son dönemde alınan kararlar bakımından önemli. Farklı güçleri bir araya getirip, İber yarımadasının kuzeyindeki Bask Ülkesi’nde ayrı bir halkın var olduğunu ve bu halkın kendi geleceği ile ilgili karar verme hakkına sahip olduğunu Madrid’de ifade etmesi önemli. Basklar olarak ulaşmamız gereken en acil hedef, Bask ulusunun tanınması. Bu ise karar verme hakkının tanınmasını beraberinde getirir. Amaiur’un içinde yer alan dört partinin mevcut durumda paylaştığı hedef budur. 

1978’den sonra hangi Bask partileri Madrid’deki meclise seçildi?

Çoğunlukla Bask Milliyetçi Partisi (PNV). Bask solu son 30 yılın değişik dönemlerinde seçimlere katıldı. Bu son seçimden önce de 5 milletvekilimiz vardı. Ancak onları oturumlara çoğunlukla göndermedik. Çok kritik durumların dışında meclis çalışmalarına katılmadık. Fakat Madrid’de temsil edilen ana akım siyasi Bask parti PNV idi. Bu parti hala buradaki siyasi duruma çok farklı bir siyasi açıdan bakıp, Bask toplumuna sunacağı proje bakımından da bizden çok farklı bir noktada duruyor. Kendini daha çok ekonomist olarak tanımlayan bir parti. Merkez sağı temsil ediyor. Ve PNV, Madrid’e katılımı hep, Bask Ülkesi ile ilgili kendi siyasi vizyonları için daha çok siyasi güç kazanmanın yolu olarak gördü. Bizim sol hareket olarak vizyonumuz tamamen farklı. Biz siyasi bir parti olarak Madrid’e gitmiyoruz, böyle bir amacımız yok, çünkü mevcut durumda bunun bir anlamı da olmaz. Bizce siyasi görevimiz şu anda, bu ülkenin kendi kaderini tayin hakkını savunmak üzere Madrid’e gitmektir. Mevcut durumdaki siyasi bakış açımızın anlaşılması bakımından çok önemli bir nokta bu. Siyasi partiler olarak genel seçimlere katılmanın siyasi açıdan tamamen anlamsız olduğuna kanaat getirdik.

Seçimler sizler açısından önemli bir döneme denk geliyor. Seçim sonuçlarını, Bask toplumunun Abertzale Solu’nun yeni stratejisine desteğin göstergesi olarak görebilir miyiz?

Bask Ülkesi’ndeki siyasi stratejinin anlaşılması için, Bask toplumunun büyük bir çoğunluğunun kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterilmesini istediğini görmek önemli. Ve bence son dönemde atılan bütün adımların, örneğin ETA’nın silahlı mücadeleye son verme kararı veya uluslararası liderlerin deklarasyonu, bu çerçevede anlaşılması önemli.  Bask bağımsızlık yanlısı hareket son 50 yılda farklı mücadele biçimlerini denedi. Ve her zaman da şunu savunduk: Her siyasi durumun kendi ihtiyaç ve hedefleri olur. Dolayısıyla her siyasi durum ve her koşul, hedef ve bu hedeflere ulaşmanın en etkin yolları bakımından sürekli sorgulanması gerekir. Kendi kaderini tayin hakkı konusunda Bask toplumunun çoğunluğunun desteğine sahip olduğumuz bir dönem yaşıyoruz. Bu da tabii ki önemli bir rol oynadı.

Bağımsızlık, özellikle 21. yüzyılda tartışmalı bir kavram. Siz bu kavramı kullanırken nasıl tanımlıyorsunuz?

Siyasi bağımsızlığın klasik tanımı hakkında uzunca bir tartışma yürütebiliriz. Ancak şunu söyleyeyim: Biz, Fransa veya Almanya gibi ülkelerin sahip olduğu bağımsızlığı istiyoruz. Eğer bağımsızlık Fransa, Almanya veya İsveç için iyiyse, neden Basklar için kötü olsun? Yani siyasi bağımsızlık kavramı ile ilgili ideolojik veya kuramsal tartışmanın ötesinde Basklar olarak örneğin Almanların sahip olduğu bağımsızlık düzeyinin aynısına sahip olmak istiyoruz.

Yarın:
- Errenteria Belediye Başkanı ile söyleşi
- Bir doğrudan demokrasi örneği: Sokak Meclisleri

MERAL ÇİÇEK
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA/20.01.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder