23 Oca 2012

'ETA'nın esas başarısı, çelişkiyi diri tutmaktı'

Görüştüğüm yetkili, temel hedeflerinin mevcut sürecin sonunda Bask Ülkesi'nin geleceği ile ilgili halk oylamasına gidilmesi olduğunu belirtiyor. O gün geldiğinde farklı fraksiyonların kendi çözüm konseptlerini sunacak. Abertzale Sol, bir Bask devletinin kurulmasını savunacak.

Kürt sorununa çözüm tartışmalarında Bask modeli de sık sık gündeme geldiğinden, Kürtler açısından önemli ve ilgi çekici bir deneyim. Özerk statüsü ve özellikle de kolektif kültürel haklar bakımından Bask toplumu kuşkusuz Kürtler ile kıyaslandığında çok daha ileri bir noktada duruyor. Kuzey Kürdistan ve Türkiye'de anadilde eğitim isteyen öğrencilerin, sırf bu talebi dile getirmelerinden ötürü hala tutuklanırken, Bask Özerk Bölgesi'nde Baskça eğitim ve hizmet dilidir.
Dolayısıyla şu soru sık sık soruluyor: Madem ki anayasal düzeyde tanınan Baskların kültürel hakları
güvence altında, siyasi irade olarak da özerk meclisleri var, o zaman ETA neden bu güne kadar silahlı mücadele veriyordu? Ya da şöyle diyelim: Bask sorunu aslında 1979'de onaylanan özerklik ile çözülmedi mi?
Kuzey Bask Ülkesi'nde, yani Fransa devleti sınırları içinde görüştüğüm ve adını veremeyeceğim bir yetkili, ETA'nın en temel başarılarından bir tanesinin, Bask toplumu içinde ulusal-siyasal çelişkiyi diri tutmak olduğunu söyledi. Ona göre İspanya ve Fransa devletleri, Bask Bağımsızlık Hareketi'ni kriminalize eden diğer AB devletleriyle birlikte 1980'lerden itibaren Bask sorununun çözüldüğü, ortada sadece bir 'terör sorunu' olduğu yönünde bir algı geliştirmeye çalıştı, çalışıyor. Bu şekilde ETA öncülüğündeki ulusal mücadelenin meşruluğunun ortadan kaldırılmak istendiğini belirten yetkili, aynı zamanda sahip olunan halk desteğini kırmanın hedeflendiğini sözlerine ekledi. Aslında bir sorunun olmadığını düşünen insanlar, var olan statüyü kabullenecekti, mücadeleyi bırakacaktı. Böylece 'terör sorunu' da çözülmüş olacaktı.

'Özerklik yetersiz ama bir kazanım'

Kendi açımdan Bask Özerk statüsünü şimdiye kadar hep İspanya devletinin bu amaçla başvurduğu bir araç olarak değerlendirdim. Yani benim gözümde Bask özerkliği, İspanya merkezi devlet tarafından, tam da oradaki çelişkilerin dondurulması, hatta yok edilmesi amacıyla Bask halkında 'verilen' bir statüydü. Ancak bunu ifade ettiğimde, görüştüğüm hareket temsilcisi tepki gösterdi ve şöyle dedi:
"Özerklik bize devlet tarafından verilmedi. Her ne kadar sahip olduğumuz statüyü yetersiz buluyorsak da, özerklik mücadelemizin bir kazanımıdır, o şekilde değerlendirilmeli." Devamla da şu bilgiyi verdi: 1979'da Bask özerkliği onaya sunulduğunda, Batasuna ve çevresindeki örgütler statüyü yetersiz buluyordu. Bask Milliyetçi Partisi (PNV) statüyü destekledi. İspanya'da şu anda iktidarda olan PP ise kesin bir şekilde Bask özerkliğine karşı çıktı." Burada şu bilgiyi vermekte fayda var: Franco'nun 1975'teki ölümünden bir yıl sonra siyasi partiler yeniden legalite kazandı. O döneme kadar illegal olan sol partiler yasallık kazanırken, sağ cenahta 7 ayrı parti veya grup bir araya gelip, Halk İttifakı'nı (Alianza Popular - AP) kurdu. Bu 7 oluşumun 5'inin liderleri, Franco faşist rejiminde bakanlık yapmıştı. Halk İttifakı bu yönüyle Frankizmin eski elitlerinin toplandığı bir oluşumdu. 1977'deki ilk seçimlerde oyların sadece yüzde 8.2'sini alan İttifak, 1989'da ismini 'Partido Popular' (PP) şeklinde değiştirdi. Bugünkü iktidar partisi işte böyle bir geçmişe sahip.
Görüştüğüm hareket temsilcisine dönelim. 1979'da belirlenen özerk statüyü Batasuna yetersiz buluyordu, PNV destekliyordu, PP ise reddediyordu. Peki bu pozisyonlar şimdi nasıl? "Artık sadece Batasuna geleneğinden gelen partiler bu statünün yetersiz olduğunu söylemiyor, bir zamanların en ateşli savunucusu PNV de artık yeni bir statüyü savunuyor. 1979'da en fazla karşı çıkan PP ise bugün var olan Bask özerkliğin en büyük savunucusu. Bu durum kendi başına mücadelenin bir kazanımı."

3 ilke etrafında PNV ile yakınlaşma

PNV Özerk Bask Bölgesi'nde büyük bir güç. Ancak Mayıs 2011'de yapılan yerel seçimlerde Batasuna geleneğinden gelen partilerin kurduğu ittifak ilk olarak PNV'den fazla oy aldı. Biliniyor, Abertzale Solu olarak isimlendirilen hareket, enternasyonalist bir karaktere sahip. PNV için aynısını söylemek mümkün değil. Özerk bölgedeki esas iki Bask'lı partiyi teşkil eden bu güçlerin ideolojik ve politik yaklaşımları arasında on yıllardan beri büyük farklar var. Fakat tarihlerinde ilk kez 3 ilkede birleştiklerini öğreniyorum. İki partinin paylaştığı bu ilkeler şöyle: Kendi kaderini tayin hakkının savunulması, bağımsızlığın savunulması ve mevcut özerkliğin yetersizliği. Görüştüğüm temsilcisi, bu 3 ilkenin Bask toplumunun yüzde 85'i tarafından desteklendiğini söyledi.
Son olarak 'bağımsızlığı' soruyorum. Bağımsızlık denince ulus-devlet konsepti akla gelir zira. Görüştüğüm yetkili, temel hedeflerinin mevcut sürecin sonunda Bask Ülkesi'nin geleceği ile ilgili halk oylamasına gidilmesi olduğunu belirtiyor. O gün geldiğinde farklı fraksiyonların kendi çözüm konseptlerini sunacak. Abertzale Sol, bir Bask devletinin kurulmasını savunacak. Fakat bu konuda da mutlak yaklaşmadıklarını, sürecinin ucunun açık olduğunu sözlerine ekliyor.
Halkın kendi geleceğini belirlediği günde nasıl bir sonucun çıkacağını tahmin etmek zor. Aslında şu an için belirleyici de değil. Zira mevcut durumda verilen mücadele, Bask halkının kendi seçimini yapma hakkının tanınması içindir. Son dönemde Abertzale cenahta atılan bütün adımlar da bu amaçladır.

* * *

Kadın örgütlenmesi: Bilgune Feminista


Bask solunda özgün örgütlenen Bilgune Feminista, ulusal bir kadın hareketi. Hemen hemen Bask Ülkesi'nin her yerinde örgütlü. Bundan 10 yıl önce kuruldu. Çeşitli alanlarda çalışma yürüten aktivistlerden oluşuyor. Bazıları sadece kadın çalışmasını yürütüyor, başkaları örneğin sendikal veya siyasal alanda, çevre örgütlenmelerde ve lokal gruplarda da yer alıyor.

Txelo Berra, örgütlenme modellerini anlatıyor: "Bilgune Feminista'nın yaklaşık 150 kadrosu var. Bu rakama ek olarak düzenli bir şekilde harekette yer almayıp, somut projelerde yer alan aktivistler var. Hareket, kendini yerelden örgütler. Yani şehir grupları var. Bunlar bir bakıma özerk, yani kendi kararlarını alıp uygularlar. Ama bunun dışında iki ayda bir ulusal düzeyde yapılan toplantı var. Burada çizgi tanımlanır. Bu toplantıya Bilgune Feminista'da yer alan bütün kadınlar katılabilir. Çalışmaları koordine eden ufak bir yapı var. Bu koordinasyon daha çok idari işlerden ve bilgi akışının sağlanmasından sorumlu. İki kişi ise bütün zamanlarını bu çalışmalara verdiğinden maaş alıyor."
Bask kadınlarının yaşadığı sorunları ve temel gündemlerini soruyorum. Bu kez Irati Legorburu yanıtlıyor: "Bask kadınının yaşadığı sorunların, dünyanın başka coğrafyalarındaki kadınların sorunlarından çok farklı olduğunu sanmıyorum. Ekonomik bir kriz yaşıyoruz. Sosyal haklar, yardımlar kısıtlanıyor. Dolayısıyla yoksulluk artıyor. İşsizlik ciddi bir sorun. Bunun sonucu olarak kadına yönelik şiddetin daha da arttığını düşünüyoruz. Hareketimizin temel gündemlerinin başında cinsiyetçilik, cinsel taciz ve tecavüzle mücadele var. Amacımız, kadının siyasal ve sosyal yaşama katılımını arttırmak dışında, çözüm gücünü açığa çıkarmaktır. Her yerde olduğu gibi burada da ciddi siyasi ve toplumsal çelişkiler var. Kadınların çözüm süreçlerinde yer almasını önemsiyoruz, bunun için çalışıyoruz."
Merak ediyorum, hangi düzeyde çözüm için siyasi stratejiler geliştirip, toplum ve siyaset üzerinde etkili olabiliyorlar. Txelo Berra bu konuda şunları söyledi: "2007'de dönemin hükümet partisi PSOE, meclisten ETA ile görüşmek için onay aldığında biz de Bilguna Feminista olarak kadın cephesinde bu sürece güç sunmak amacıyla Euskadi'deki bütün siyasi partilerdeki kadınlara gittik. PNV ve PSOE'den de kadınların katılımıyla toplanıp, siyasi sorunu ve çözüm yollarını konuşmayı başardık. Ancak Madrid saldırısı ile birlikte bu kadın çözüm inisiyatifi de dağıldı. Bu inisiyatifi şimdi yeniden canlandırmak istiyoruz. Bu kez sadece siyasi partilere değil, feminist gruplara da gideceğiz. Bilgune Feminista olarak Gernika Deklarasyonu'nun altına imza attığımız gibi, öncesindeki tartışma sürecinde aktif olarak yer aldık. Bu tarz çalışmalarla etkili olduğumuzu düşünüyoruz."
Son olarak Berra'ya yeni süreci nasıl değerlendirdiğini soruyorum: "Nihayetinde çözümün diyalogtan başka yolu olamaz. Fakat sürecin sorunsuz ilerleyeceğini sanmıyorum. Mesela siyasi tutsaklar muhtemelen erken bırakılmayacaktır. Bask hareketinin bazı talepleri karşılanmayacaktır."

* * *

Fotoğrafları yasaklanan tutsaklar

İspanya ve Fransa cezaevlerinde 800'e yakın Bask siyasi tutsak bulunuyor (2007 yılında sayıları 600 dolaylarındaydı). Bu rakam ilk etapta düşük gelebilir. Zira Türkiye'deki Kürt siyasi tutsakların rakamı bunun 10 katı. Ancak Bask nüfusunun 2.5 milyon dolaylarında olduğu dikkate alındığında, siyasi tutsakların oranı hemen hemen aynı. Bask Siyasi Tutsaklar Kolektifi EPPK'de örgütlenen tutuklular, İspanya ve Fransa devletlerinin sistematik bir politikasının sonucu olarak memleketlerinden ortalama 600 kilometre uzaktaki cezaevlerine gönderiliyor. Bask tutsaklar, bir bakıma Bask Ülkesi'nin dışına sürgün edilerek hem mücadeleden, hem kendi toplum hem de aile ve arkadaşlarından tecrit ediliyor. Bu yöntem aynı zamanda, tutsakların kendi aralarındaki örgütlülüğü kırmayı da amaçlıyor.

Türk devletini (ve Franco faşizmini) hiç de aratmayan hapis cezalarına çarptırılan Baskların Bask Ülkesi'ndeki cezaevlerine nakledilmeleri için yıllar önce bir kampanya başlatıldı. Bask siyasi tutsakların yakınları ve arkadaşları tarafından kurulan Etxerat'ın öncülük ettiği bu kampanya çerçevesinde "Bask tutsaklar Bask Ülkesi'ne" yazılı bayraklar basıldı. Bayrağın üzerindeki iki ok Fransa ve İspanya devletlerini sembolize ediyor. Destek verenler bu bayrağı evlerinin balkonuna veya penceresine asarak, kampanyanın daha yaygınlaşmasını ve görünür kılınmasını sağlıyor. Bask Ülkesi'nin her yerinde bu bayraklara rastlayabilirsiniz.
Bunun dışında, yine yıllardan beri, her cuma akşamı saat 20:00'de Euskadi'nin hemen hemen her şehir ve kasabasında siyasi tutsaklar için sessiz yürüyüş yapılıyor. 2007'de ilk kez bu yürüyüşlerden birine katıldığımda, tutsak yakınları ellerinde tutsakların fotoğraflarını taşıyordu. Ancak bu sene katıldığım yürüyüşte insanların elinde, tutuklu yakınlarının sadece silüetlerini gösteren dövizler vardı. Bunun sebebini bir tutsak annesine sorduğumda, yüzüne öyle yorgun, öyle acıklı bir ifade yayıldı ki. Meğer İspanya devleti, 'terörizm'den tutuklananların fotoğraflarının alenen gösterilmesini 'terör örgüte destek' kapsamına alıp yasaklamış.

Fotoğrafta gördüğünüz ananın (soldan ikinci) da oğlu 30 yıldan beri cezaevinde. Her cezası bittiğinde, yeniden yargılanmadan, -sözde- cezaevinde işlediği suçlardan ötürü yeni cezalar aldı. Oğlunun resmini, boynuna astığı kolyede taşıyor. Umutlu olup olmadığını soruyorum. "Onların özgürlüğü Bask halkının özgürlüğe bağlı" diyor.
Bu arada Bask Siyasi Tutsaklar Kolektifi de geçtiğimiz haftalarda yazılı açıklama yaparak, sorunun demokratik çözümünü öngören siyasi sürece "aktif ve olumlu katkıda bulunmak" amacıyla tutsakların Bask Ülkesi'ne nakledilmesini istedi.

* * *

İzlenimler

* Kendini ETA'lı şeklinde tanımlamayan birçok insanla da sohbet ettim. Görüştüğüm bazı solcular, ETA'nın yeterli düzeyde sol olmadığı görüşünde. Bir aktivist, içte ideolojik mücadelenin zayıf kaldığını, bu nedenle öz ile söz arasında büyük farkların olduğunu söyledi. ETA'nın bildirilerinde geçen 'sosyalist' kelimesinin sözde kaldığını düşünüyor.

* ETA'nın, hedeflenen silahsızlanma sürecinden sonra ideolojik bir örgüt olarak varlığını sürdüreceğini tahmin ediyordum. Ancak böyle olmayacağını öğrendim. Mevcut durumda, İspanya hükümetinin silahsızlanma için şartları yerine getirmesi durumunda ETA'nın kendini feshetmesi öngörülüyor. ETA militanları ise yasal siyasi partilerde mücadelelerini sürdürecek.

* ETA'nın silahlı mücadeleye son verme kararı toplum içinde hem Abertzale kitlesinde ama hem de ETA'ya yakın olmayan çevrelerde büyük çoğunlukla olumlu karşılanıyor. Ancak 'silahlı mücadele stratejisi yanlıştı' diyen kimseyle karşılaşmadım. İnsanlar daha çok silahlı mücadelenin bir yere kadar doğru olduğunu, ancak günümüzde bu stratejiyi sürdürmenin yanlış olacağını, ETA'nın misyonunu tamamladığı görüşünde.

* Özerk Bask Bölgesi, İspanya devleti sınırları içinde kişi başı gelir düzeyinin en yüksek olduğu bölgedir. Ancak bu, işsizlik ve ekonomi krizin Baskları etkilemediği anlamına gelmiyor. Devletin diğer bölgeleriyle kıyaslandığında daha erken sanayileşen Bask topraklarında güçlü bir işçi mücadele geleneği de var. Bunu en iyi Bilbo'da görmek mümkün. Bask bağımsızlık mücadelesinde sınıf olgusunu rol oynamakla birlikte, taşıyıcı ve destekçi kitleye bakıldığında sınıf üstü bir hareketten söz edilebilir. Yine özellikle 100 binleri bulan gösterilerde mücadelenin belli bir kuşak tarafından taşınmadığı görülür. 

* Bask Ülkesi'ne yaptığım üç gezide de Bask toplumunda Kürtlere yoğun bir sempati hakim olduğunu hissedebildim. Kürdistan'daki mücadeleye ve gelişmelere yoğun bir ilgi var. Özellikle Abertzale çizgisinde iki dilli yayın yapan Gara ile Baskça günlük gazetesi Berria Kürdistan'da yaşanan önemli gelişmelere geniş yer ayırıyor. Ancak bunun ötesinde tarif edilmesi zor duygusal bir yakınlık var. Mücadele gerçekleri arasında önemli benzerlikler yanı sıra hem Baskların hem de Kürtlerin dağ halkları olması bence bu yakınlığın sebeplerinden biri.

* Siyasi tutsaklar için yapılan bir yürüyüşün ardından, 45-50 yaşlarda bir kadın, eşi ve küçük torunuyla yanımıza geldi. Yürüyüşte görmüştü bizi. Kızı cezaevine düştükten sonra kısmi felç geçirmiş, hem yürümekte hem de konuşmakta zorlanıyor. Kızı da, damadı da müebbet hapis cezasına çarptırılmış. Torunu da cezaevinde dünyaya gelmiş. Hiçbir şey diyemedim. Ne denilebilir ki? Sadece sarıldım... Sonra ağlamaya başladı. Ağlamak istemiyordu. Sol elini kaldırdı vedalaşmak için, teşekkür etti geldiğimiz için. Birbirimize ne kadar benzediğimizi bir kez daha anladım o an...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder