Adını Pablo Picasso'nun ünlü tablosundan bildiğimiz Guernica - ya da Baskça ismiyle Gernika – 1937'de havadan bombalandığında, şehrin yüzde 80'i yok edildi. Times gazetesi, saldırıdan hemen sonraki gün yüzlerce insanın öldürüldüğünü yazdı. Dönemin Bask hükümeti, 1654 insanın öldürüldüğünü, 889 kişinin de yaralandığını duyurdu. Bu katliamda öldürülenlerin tam rakamı hala bilinmiyor. Birkaç gün sonra faşist darbeci Franco'nun silahlı güçleri, Renteria köprüsünden geçip şehre girdiğinde, bir zamanların mücadele kalesinde direniş ile karşılaşmadılar. Bu katliam, Hitler Almanya'sının hava kuvvetlerinin ilk uluslararası savaş hukuku ihlali olarak da tarihe geçti.
8 yıl sonra, 16 Ocak 1945'te Almanya'nın doğusundaki Magdeburg kenti önce ABD, sonra da Britanya'ya ait savaş uçaklarınca bombalandığında şehrin yüzde 60'ı imha edildi, 2 bin – 2 bin 500 insan öldürüldü. Elbe nehrinden şehir merkezine kadarki alandaki yangın, bombardımandan günler sonra da devam etti.
Geçen ay Qileban yakınlarında onlarca Kürt, Türk savaş uçaklarınca bombalandı. Koordinatlar, ABD'ye ait İnsansız Hava Uçaklarınca sağlanıp Türk devletine iletilmişti. Bombardımanda çoğu çocuk 34 insan katledildi.
Savaştan söz ediyoruz. Bombardıman da savaş literatürüne ait bir kelime. Bombardımanın doğrusu-yanlışı olur mu? Sivil insanlar hedef alındığında suç, silahlı güçler vurulduğunda ise meşru bir yöntem mi? Tartışmalı bir konu.
Gernika'da silahsız, sivil insanlar bombalandı. Gernika, Franco'ya karşı cumhuriyetçileri destekleyen Bask direnişinin merkeziydi. Franco'nun savaş uçakları yoktu. 1930'lu yıllardı. İtalya'da faşist Mussolini, Almanya'da faşist Hitler iktidardaydı. Franco 'iktidar', yani faşist diktatörlük yolundaydı. Hitler ve Mussolini yardımlarını elbette esirgemeyecekti. Sonra işte, önce havadan bildiri atıp insanların sokaklara çıkmasını sağlayıp Gernika'yı o şekilde bombaladılar. 'Dost kıyağı'.
Magdeburg, faşist Hitler Almanyası'nın başlattığı bir savaşta vuruldu. ABD ve Britanya kahraman mı, katil mi? Cevap ne olursa olsun, orada 2 binden fazla insan öldürüldü. Onları sadece Batı müttefik güçlerinin bombaları öldürmedi. Onları aynı zamanda, belki de ondan çok Alman faşizmi öldürdü.
O faşistlerin ardılları Cumartesi günü Magdeburg'ta yıllık 'anma yürüyüş'lerini yaptılar. 13 yıl önce buradaki ilk yürüyüşlerini yaptıklarında, 100 kişi bile değillerdi. Önceki gün 1000 kişiydiler. Sözde Magdeburg'taki bombardımanda ölenleri andılar. Çoğu 20-30 yaş arası neonaziler, simsiyah giyinmiş, kortejin önünde "Zamanın ruhuna uyum yerine şerefli anma" yazılı pankart taşıdı. Aynısını her sene, daha büyük bir katılımla Dresden'de de yapıyorlar.
Örneğin Almanya'daki radikal solun ve Kürtlerin eylemlerini çok rahat yasaklayan Alman devleti, nedense sıra faşistlere geldiğinde pek bir demokrat kesiliyor, hak ve hukuktan söz ediyor. Hal böyle olunca neonazilerin gösterilerini engellemek antifaşistlere, solculara ve duyarlı insanlara kalıyor. Önceki gün Magdeburg'ta da 10 bin insan toplanıp, faşistlerin güzergahına sızıp gösterilerini bloke etti.
Sonra akşam polisle antifaşist göstericiler arasında yine çatışmalar çıktı, radikal solcular gözaltına alındı. Hep aynı tablo. Faşistler 'hakları olan' gösterileri yapıyor, tarihi gerçekleri çarpıtıp nefret suçu işliyor, onlara engel olmaya çalışan, bir nevi hakikatin savunuculuğunu yapan müdahillere polis 'müdahale' ediyor; gözaltına alınan, ceza yiyen onlar oluyor.
Demokrasi deniliyor, hoşgörü deniliyor? Neonazilere 'hoşgörünün' neye mal olduğu aylardan beri ülkede tartışılıyor. 'Zwickau terör ağı'nın işlediği nefret cinayetleri ile ilgili her gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor.
Faşizm saygı gösterilmesi gereken bir düşünce değil. Faşizm suçtur. Bu şekilde ele alınmazsa, nefret cinayetlerin, katliamların tekrarlanma riski her zaman yüksektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder