24 Nis 2013

Kızım Andrea öldü - Lilo Wolf


Lilo & Andrea Wolf - Guatemala 1995
Dün (23 Nisan 2013), uzun zamandan beri yaşadığı Guatemala'da yakalandığı hastalığa yenik düşen Lilo Wolf, kızı Andrea'nın ölümünden sonra aşağıdaki yazıyı kaleme almış... 
 Van'ın Çatak ilçesinde 1998'den beri bir toplu mezarda yatan kızının kemiklerine kavuşamadan gitti... 
***

Karnımda ikiz taşıyorum. İsimleri ne olmalı? Andrea ve Tom ya da Ina ve Jan? Sonunda Andrea ve Tom’a karar veriyoruz.
İlk önce Andrea doğdu. Kardeşinin yolunu açtı. Kardeşi ondan boyca küçük ve zayıftı. Sıkça hastalanırdı ve hassastı. Anaokulundan sonra ilkokul. Tom genelde kızkardeşine tepkiliydi. Andrea ondan daha hızlı büyüyordu. Dersleri hep iyiydi. Tom’un IQ'sü yüksek olmasına rağmen okulu sevmiyordu. Derken ikisinin birçok güzel doğum günleri. Bizim ikizleri diğer çocuklar severdi.
Sonra 11 yaşına girdiler. Yaşamlarındaki ilk acı deneyim. Babalarının acı kaybı. Afrika’daydı bir sosyal proje ile ilgili. Orda hastalanıyor. Hastalığına teşhis koyulamıyor. Ara ara bilincini kaybediyor. Büyükelçilik aracılığıyla bir şekilde getirildi ve hastaneye yatırıldı. Taburcu olduktan sonra hafıza kaybı. Giderek ağır bunalım ve sonucunda intihar. Andrea yıllarca babasıyla ilgili her şeyi bilmek istiyordu, soruyordu. "Babam benim yaptıklarımla ilgili ne düşünürdü ve nasıl davranırdı sence?"

Andrea artık 12 yaşında. Her şeyi merak ediyor. Birlikte çok şey üzerine konuşuyoruz. Sosyal sorunlar, tüketim hırsı, zorunlu askerlik. Katolik kilisenin lisesinde okumaya başladı. Okulun öğrenci sözcüsü  seçildi. Fakat rahibeler onu sevmiyordu. Açık sözlüğü onlara göre uyumsuzluktu. Bu döneme çay dönemi diyorum. Evde arkadaşlarıyla buluşup küçük fincanlardan bolca çay içiyorlardı. Tom da onların buluşmalarına katılıyordu. Sonra Andrea ve Tom Kızılhaç gençliğine katıldılar. Yaşlı ve yürüme engelli insanlara refakat ediyorlardı.

Diğer adım SPD (Sosyaldemokrat parti) gençliği. Andrea ve Tom birbirlerine daha yakınlar. Çocukluk yıllarındaki kavgaları ve kıskançlıklar birden bitti. İkisi 15 yaşında artık. Sonra ilk defa birilerine aşık olmaları. Zorlu ama güzel bir dönem. Sonra cinsel deneyimler. Andrea’daki değişim daha hızlı. Odasından çocukluğuyla ilgili ne varsa çıkardı. Politik bilinci giderek daha da gelişiyordu. Münih’te ilk boş duran evlerin işgali. Andrea’nın ilk tutuklanması. Cezaevindeki ilk gecesi. Haberi alır almaz koşup gittim. Kızım cezaevinde! Kızım için kaygı ve korku duyuyorum. Ama haklıydı. Evler bomboş dururken insanlar sokakta. Ertesi gün serbest bırakıldı. ‚Takmayın o kadar da kötü değildi. İlginç bir deneyimdi.’

Derken Andrea evden ayrıldı. İki arkadaşıyla birlikte bir ev tuttular. Sürekli telefonla beni arar yanıma gelirdi. Ben de onların evine giderdim.  Bu arada Tom fotoğrafçı olmak için meslek eğitimine başladı. Andrea’nın çevresi giderek büyüyordu. Bilinci daha da büyüdü. Alkolü sevmiyordu. Sonra yine bir yürüyüşte Andrea ile birlikte Tom ve bir çok arkadaşları gözaltına alındı. 4 gün sürdü gözaltı.

Başkaldırı yılları. Hep birlikte şehirden şehre eylemlere katılıyoruz. Bir yerde Atom reaktörlerine karşı, diğer yerde Nazilere karşı. Andrea kendi grubuyla, ben kendi grubumla. Bütün bunlar sonucunda Özgür Zaman 81 örgütünü kurdular. Derken gazetelere başlık oldular. 70 polis 17 eve baskın düzenledi. Bu arada benim evime de. Andrea ve Tom tekrar tutuklandı. Benim için zor bir dönem başlamış oldu. Bir ayağım cezaevinde bir ayağım mahkemelerde. Yargıçlarla görüş ve kitap götürme izni alabilmek için kavgalar. Kızımı görüş günlerinde görüyorum ama bir kere olsun sarılmama izin vermiyorlar. Her mahkemesine gidiyorum. Andrea’yı ele veren haini de böylece görmüş oluyorum. Henüz çocuk yaşında ama ajan. Savcı bana her fırsatta akıl vermeye kalkıyor; „çocuklarınızın yaptıkları ortada. O kadar sahiplenmeyin.“ Ama onlar benim çocuklarım, tabii ki sahipleneceğim.“

Dava sonucu ve yargılanmalarından sonra ikisi de ayrı cezaevlerine sevk edildi. Birbirinden çok uzak yerler. İki haftada bir, birer saat görüş izni. Bir hafta Andrea’nın görüşündeyim, diğer hafta Tom’un.  Andrea’nın kaldığı cezaevine trenle ulaşabiliyorum. Tom’un kaldığı cezaevine arabası olan arkadaşlarla gidebiliyorum. O dönemde kabuslar ve korkular yaşıyorum. Ama arkadaşların dayanışması beni ayakta tutuyor. Tahliye olduktan sonra bir süre yanımda kaldılar.

15 Ocak 1983'te doğum günlerini kutluyoruz. Artık 18 yaşındalar. Ev misafirlerle dolu. Çok mutluyum. Her şey güzeldi. Çocuklarım artık yetişkin insanlar oldu. Bir süre sonra Andrea yine arkadaşlarıyla bir eve çıktı. Arkasından Tom da ayrıldı. Ama genelde akşamları Tom bize yemek yapardı, birlikte yerdik. Tom’un artık bir sevgilisi de vardı. Kız çok iyi. Oğlumla mutlu olmalarını istiyorum.

4 Kasım 1984 sabah saat 4 bir telefon. Tom öldü. Pencereden düşüp ölüyor. Şoktan felç oluyorum adeta. Elim kolum kalkmıyor. Bacaklarım tutmuyor. Bir ara Andrea’nın geldiğini hatırlıyorum. Cenaze kaldırılıncaya kadar her şeyi hayal mayal hatılıyorum. Bir arkadaşımın çicek dükkanında merasim için çelenkler yaptığımızı hatırlıyorum.
Bir süre sonra tekrar kendimi toparlamaya başlıyorum. Bir süre psikoloğa gidiyorum. Tom’u kaybettikten sonra Andrea ile daha mesafeliyiz. Birbirimizi teselli etmeyi başaramıyoruz. Buna gücümüz yok. Birbirimizden acımızı adeta gizliyoruz. Benim tek oğlum onun tek kardeşi. Böylesi ölümler neden engellenemiyor?

Sonra Andrea Frankfurt’a gitti. Yeni bir çevre edindi. Değişik gruplar. Lise diplomasını aldı bu arada. Ziyaretine gidiyorum arada. Gençlere hayran kalıyorum. Yaşamlarını ne güzel örgütlüyorlar. Her şeyleri ortak, her şeylerini paylaşıyorlar. Herkes giyeceklerini bir dolaba koymuş. İsteyen istediğini giyiyor. Andrea bazen Münih’e geliyor. Geziyoruz, sohbet ediyoruz. Ama genelde bir gün kalıp gidiyor. Arkadaşlarım bu ayrılığa nasıl dayanabildiğimi soruyorlar. Benden ayrı olsa da kızımı çok seviyorum, bu yüzden dayanabiliyorum.

1986 Guatemala’ya ilk seyahatim. Bundan sonra orda yaşamaya karar veriyorum. Kadınlarla ilgili bir çalışma başlatmak istiyorum. Rüyamda Andrea’yı görüyorum. Boylu boyunca yerde yatıyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Huzursuzum, telaşdayım. Telefon yok burda. Derken uçağa binip soluğu Münih’de alıyorum. Bir arkadaşım beni karşılamaya geliyor. "Andrea’ya ne oldu?" Hastanede yattığını öğreniyorum. Trafik kazası geçirmiş. Her gün yanındayım. Ağır yaralı ama yaşıyor.  Kendine geliyor. Bu arada ona Guatemala’daki kadınlar ile ilgili projemi anlatıyorum. Seviniyor.

1987 Münih’deki evi tahliye ediyorum. Eylülde Guatemala’ya dönüş hazırlıklarına başlıyorum. Andrea ile Frakfurt’ta iki gün birlikte geçirip ordan uçmamı kararlaştırıyoruz. Frakfurt’ta istasyonda bekliyorum. Andrea yok. Bir arkadaşı geliyor ve Andrea’nın dün gece gözaltına alındıgını söylüyor. Andrea’nın hayatını altüst eden bir ihanetçi daha. Kaldığı eve gidiyoruz ve her şey darmadağınık. Polis aramada altını üstüne getirmiş. Görüş izni alamıyorum. Ertesi gün Guatemala’ya uçmam gerekiyor.  Akşamüstü ev arkadaşlarıyla dolup taşıyor. Hep birlikte durumumuzu değerlendiriyoruz. Uçmaya karar veriyorum. Kafam darma duman. Almanya’yı terk ediyorum. Eşim ve oğlum toprak altında, kızım gözaltında. Bu nasıl bir ülke? Kızımdan ne istiyorlar? Keşke o duvarları yıkabilsem. Yolculuk boyunca hep ağlıyorum. Guatamala’da bunları paylaşabileceğim kimse yok. Ertesi gün postacı elinde bir kağıdı sallayarak geliyor. Bir telgram. Sadece iki kelime: "Serbest bırakıldım". Sevinçten çığlıklar atıyorum, dans ediyorum. Postacı kafa sallıyor.  Nihayet burdaki çalışmalarıma başlayabilirim.

1989 Guatamala’dan Almanya’ya bir yolculuk daha. 15 Ocak'ta Münih’e iniyorum. Andrea’nın doğum günü. Ertesi gün o Frankfurt’dan geliyor. Onu istasyonda karşılıyorum. İkimiz de çok sevinçliyiz. İki gün kalıyor. Çok güzel geçiyor. 27 Ocak'a ben Frankfurt’a gidiyorum. Andrea’nin evinde yeni arkadaşlarıyla tanışıyorum. Üzerinde tartıştıkları konular  bitmiyor. Sürekli eylem, sürekli yürüyüşler. Arkadaşları çok iyi gençler. Bu defa Andrea’dan ayrılırken çok zorlanmıyorum. Sürekli haberleşiyoruz. Mektuplar, resimler havada uçuşuyor.

Diğer gelişim Temmuz 92'de. Bu defa Andrea beni karşılıyor havalimanında. Kaldığı yeni evi görüyorum# güzel bir odası var. Tom’un duvarda resmi asılı. Hala üzerinde pek konuşamıyoruz. Akşam üstü Klaus isimli bir arkadaşıyla birlikte yemeğe gidiyoruz. Bu adama içim bir türlü ısınmıyor. Sonradan Andrea’ yı ele veren üçüncü ve son hain olduğu ortaya cıkıyor.

Ocak 1995, Andrea Guatamala’da sevgilisiyle ziyaretime geliyor. Sempatik, iyi bir çocuğa benziyor.  Kızımın yanımda olması büyük bir mutluluk. Bir de damat.  Ama zaman çabuk geciyor. Ve artık gitmek zorundalar. Son günde ırmakta kayık gezintisi yapıyoruz. Gözüm sürekli onun üzerinde.  Benim güzel kızım. Nasıl da büyüdün. Bu seni son görüşüm olacağını hisettim mi o anda?

Ertesi gün havalanına gitmek istemedim. Çünkü havalimanında ayrılıklara dayanamıyorum. Onları yolda yolculamak istedim bu yüzden. Otobüs geldiğinde ona sımsıkı sarıldım. “Hoşçakal kızım. Kendine dikkat et Andrea.“ Bu onu son görüşümdü ve ona son sarılışımdı.

1997 Almanya’ya son gidişim. Andrea’nın arkadaşlarıyla buluşuyoruz. Avukatıyla da görüşüyorum. Andrea ifade vermediği sürece tutuklama kararını kaldırtamayacağını öğreniyorum. Ama Andrea yok. Gittiğim her yerde gözüm onu arıyor. Üzüntü yüreğimi parçalıyor. Bir süre sonra ondan bana bir mektup ulaşıyor. “Kürt kadın arkadaşlarla dağlardayım. Burada koşullar ağır ama derinlikli. Bundan sonra şehirlerde yaşamayı düşünemiyorum.“ Artık nerde olduğunu biliyorum en azından. Benzer durumdayız. Ben de Guatamala’da başlangıçta zorlandım. Fakat zamanla alıştım. Sadece yaşam mücadelesi farklı bir boyutta devam ediyor. Ben de Ona yazdım. 'Andrea gelip seni görmek istiyorum.' Sonra haber yolladı. Gelebilmemi ayarlamaya çalışacağını söylemiş. Uzun bir zaman yine haber alamadım. Bu arada Kürdistan ile ilgili bir kitap okuyorum. Enternasyonalistlerin çatışmalara katılmadıklarını öğreniyorum ve biraz rahatlıyorum.

Eylül 1998'de Andrea’nın bir kadın arkadaşı ziyaretime geldi. Andrea’nın yanında tanıdığım bir arkadaş. Almanya'dan biraz uzak kalmak istediğini söyledi. Sürekli Andrea hakkında konuşuyoruz. Bana bir de Andrea’dan bir mektup getirmiş. Son mektubu. Saklayıp gece yalnız kaldığımda okuyorum. “Beni merak etme ben iyiyim. Arkadaşlar bana iyi bakıyorlar. Zaten bir şey olacaksa olur. Gelecek yıl dönüyorum.' Tabi yazdıklarına çok seviniyorum.  Fakat somut bir şey yok.

Bir kaç gün sonra Andrea’nın arkadaşı bir yere gitmek üzere yola çıkıp iki gün sonra geri dönüyor. Beraberinde Almanya’dan gelen başka bir arkadaş var. Yüzlerine bakıp anlıyorum. Konuşuyorum, durmadan konuşuyorum. Ne diyeceklerini biliyorum. Onlar konuşmasın diye  konuşuyorum. Ama eninde sonunda susmak zorunda kalacağımı da biliyorum.

Andrea öldü!

Kızım Andrea öldü.
Onun doğum sancıları, onu yitirmenin acısı yanında hiç bir şey.
Günlerce birlikte yasını tutuyoruz. Mumlar yakıyoruz, çiçekler, müzik ve meditasyon.
Acım dinmiyor. Alışamıyorum. Artık bütün ailemi kaybettim.

Bir budist şiirle acımı dindirmeye çalışıyorum;

Sürekli inip doğacaksın,
Yeryüzünün değişen rahimlerinden.
Işığın içinde yaşamayı öğreninceye kadar,
Yaşamın ve ölümün bir olduğunu
Ve bütün zamanlarda zamansız olduğunu.

Ta ki her şeyin çileli zincirleri
Senin içinde huzurlu bir halkaya dönüşünceye kadar.
Senin iraden dünyanın iradesidir.

1999 Ağustos

 Birlikte gittiğimiz son yolculuğumuzun izinde Coban’a gidiyorum. Birlikte kaldığımız aynı odada kalıyorum. Sonra Yağmur Ormanlarına. Yokuştaki küçük eve gidiyorum ve kaldığımız odaya. Her şeyi birden hatırlıyorum. Yatağın üzerinde oturmuş elini tutuyorum. Senin sevgini hissediyorum. Bu arada seninle ilgili kaygılarımı paylaşıyorum. “Andrea sadece senin iyi olmanı istiyorum.“
“Beni seni anlıyorum ama sen benim neyle iyi olabileceğimi anlamıyorsun.“
Sana karşı koyamadım ve bu söylediklerini kabullendim.
Ertesi gün eski bir kamyonun kasasında şehre geri döndük. Yağmurluklarımızın içinde ikimiz de kendi düşüncelerimizle.

Not: Yazıyı kimin Almanca'dan Türkçe'ye çevirdiğini öğrenemedim. Gözüme çarpan ufak tefek yazım hatalarını düzelttim sadece...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder