Müjdeler olsun, memleketin yeni bir skandalı oldu! Haftalardır ülke gündeminin baş sırasından düşmeyen Neonazi terör skandalı, yerini daha ‘vahim’ bir meseleye bırakmak zorunda kaldı. Meğer Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Niedersachsen Eyalet Başbakanı iken bir dostundan özel kredi almış!
Baştan anlatalım: Wulff, 2008 yılında ev satın almak için iş adamı Egon Geerkens’in eşinden, yüzde 4 faizle 500 bin Euro borç almış. Bu miktar, 2010 yılında bankadan kredi alan Wulff tarafından geri ödenmiş. Aynı sene, o dönem Eyalet Başbakanı olduğu Niedersachsen Meclisi’ndeki Birlik 90/Yeşiller grubunun başvurusu doğrultusunda, Eyalet Bakanlık Yasası ihlali şüphesiyle Wulff’un konuyla ilgili ifadesi alınmıştı. Wulff o zaman, Egon Geerkens ile ticari ilişkisinin olduğunu reddetmişti.
Şimdi dersiniz ki, olaydaki skandal nerede? Anlatayım: Eyalet Bakanlık Yasası, bakanların makamları
sebebiyle düşük faizli kredi almasını yasaklıyor. Wulff, yüzde 4 faiz ödedi, normalde böyle bir kredinin faizi yüzde 6-6.5 dolayındadır. İkinci mesele ise, paranın kaynağı ile ilgili. Wulff, krediyi Egon Geerkens’in eşinden aldığını söylüyor. Ancak öyle görünüyor ki, para Geerkens’in eşinin hesabından gelmesine rağmen muhtemelen Egon Geerkens’e ait. Hala olaydaki skandal boyutları anlamamış olanlara itiraf edeyim, ben de anlamadım.
Maksadımız Wulff’u savunmak veya temize çıkarmak değil. Zira olayda bakanlık yasasının ihlal edilip edilmediğine yarın Niedersachsen İhtiyarlar Heyeti karar verecek. Doğrusu, Wulff’un 50 bin Euro tasarruf edip ev sahibi olmak için ‘kanki’sinden özel kredi alıp, kredinin asıl kaynağını gizlemiş olmasını çok da umursamıyorum. Bu olayda bence asıl dikkat çekici nokta, fırsatı kaçırmayıp memlekete ahlak dersini vermeye kalkışan Yeşiller ile sosyal demokratların sergilemiş olduğu ikiyüzlülük. İktidardayken Türkiye’ye bol miktarda tank ve silah satan, Özgür Basın Geleneği’nin en uzun ömürlü gazetesi Özgür Politika’yı kapattıran koalisyonun yeşil tarafının sözcüsü Renate Künast, durmadan “Hükümet alev alev yanıyor. Siyaset giderek karmaşıklaşıyor. Şimdi de Cumhurbaşkanı! Gerçekleri öğrenmek yurttaşların hakkı!” diye bas bas bağırırken, SPD’nin Meclis Grup Sekreteri Thomas Oppermann, cumhurbaşkanlığa güvenin zedelendiği yönünde uyarılarda bulunuyor. Hatta SPD Genel Sekreteri Andrea Nahles, “tam da cumhurbaşkanının, tutumu ile ülkemizdeki siyaset bıkkınlığını hissedilir düzeyde ilerletiyor olmasının dayanılmaz” olduğunu söylüyor.
“Skandal, skandal” diye bağırıp çağıran pseudo-ahlakçı, sözde sol-sosyal demokrat fırsatçı takımına hatırlatmak isteriz: Kırmızı-Yeşil koalisyonun başbakanı Gerhard Schröder, görev başındayken ‘kanki’si Putin ile beraber North-Stream petrol hattı projesini çaktırmadan ayarlarken, iktidarı kaybeder kaybetmez milletvekilliğinden de istifa edip projenin sahibi NEGP Company’nin denetim kurulu başkanlığına geçmişti. Bir zamanların sol militanı, Yeşiller’den eski dışişleri bakanı Joschka Fischer’i de unutmayalım. O da partisi muhalefete düştükten sonra soluğu önce Barclays Capital ve Goldman Sachs’de alırken, şu sıralar da Nabucco Boru Hattı Projesi’nin siyasi danışmanlığını yapıyor. Bu iki ismin bakanlık yılları incelendiğinde, şu sıralar Wulff’un başını epeyce ağrıtan skandaldan nicelerinin çıkması olası.
Bu konuyu kapatırken, ufak bir soru: Kredi işlerinde klasik bankalarımız ‘doğal hukuk’a dayanan tekelci bir hakka mı sahip? (Bu arada biz Frankfurt’takiler bu konuda daha şanslı olup, bankaların bir üst aşaması olan kapitalizmin tapınaklarının göğe yükselmesini seyredebiliyoruz.)
Paradan söz etmişken, ikinci skandalımıza geçelim: Thüringen eyaletinin Anayasayı Koruma Örgütü, en az 10 kişinin ölümünden sorumlu tutulan Zwickau Neonazi üçlüsüne 2000 Mark para verdi! Alman istihbaratı, üçüncü kişiler üzeri para göndererek, sahte pasaport çıkarmaya çalışan Nazilerin bulunduğu yeri tespit etmeye çalışmış. Resmi ifade bu. Hatta ‘Pogromly’ isimli bir antisemitik nefret oyunundan üç tanesini 100’er Mark’tan alan istihbarat, bu şekilde de üçlüyü finanse etmiş.
Bu denli skandallara batmış bir ülkede yaşayan biz ‘yabancılara’ şimdi de bir iyi haberim var: Meğer göçmenler olarak bir uluslararası günümüz varmış. İşin kötüsü, o gün geçti, dündü. Ama yine de: 18 Aralık Dünya Göçmenler Günü hepimize kutlu olsun! Bir de gerçekten mutlu olma gerekçelerimiz çok. Baksanıza, memlekette herkes parayla ilgili skandallardan söz ederken, bizim kafamız rahat, ne de olsa paramız yok. Ve bu gerçek bir kez daha tescillenmiş de oldu. Berlin-Brandenburg’taki Federal İstatistik Dairesi’nin, varlığından habersiz olduğumuz Dünya Göçmenler Günü vesilesiyle cuma günü açıkladığı 2010 yılı yoksulluk raporuna göre, Almanya’da göçmenlerin dörtte biri yoksulluk tehdidi ile karşı karşıya (Almanlar’da bu oran onda bir düzeyinde).
Hatırlar mısınız, ABBA’nın ‘Money, money, money’ isimli bir şarkısı vardı. O şarkı ne de güzel gidiyor bu güne. Dünya Göçmenler Gününüz kutlu olsun!
http://www.yeniozgurpolitika.com/index.php?rupel=nivis&id=853
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder