Modern Alman yayıncılığının merkezi Leipzig, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından ikiye bölünen ülkenin doğu tarafında kalınca, ligin ikinci sırasındaki Frankfurt için rönesans fırsatı doğmuştu. 1949'da kurulup dünyanın en büyük kitap fuarına yükselen Frankfurt Kitap Fuarı, ticari bir merkez olmak yanında programında yer alan yüzlerce okuma, panel, sunum gibi etkinliklerle her zaman ülkedeki toplumsal realitenin bir aynası olmayı başarmıştır. Ne de olsa edebiyat da her daim toplumun gerçeğini yansıtır - bazen doğrudan, çoğunlukla ise dolaylı. Ve ülkedeki durumlar göz önünde bulundurulduğunda, 172 bin metrekarelik fuar alanında bir zamanlar epey geniş yer bulan siyasal ve toplumsal meseleler, entelektüel ve kültürel tartışmaların giderek yok olma tehlikesini yaşayan bir tür olarak fuar programında mercekle aranması gerektiğine çok şaşırmamalı belki de. Bu açık son yıllarda kısmen - geçen yılki Arjantin örneğinde olduğu gibi - onur konuklarca kapatılıyordu, ya da Çin örneğinde olduğu gibi misafirperverliğin gereği olarak konuğu kızdırabilecek konulara pek de girilmemesi tercih ediliyordu. İdam, sansür, Tibet mi dediniz? Bunları sonra konuşuruz, şimdi asıl işimize bakalım. Satın alınacak yayın hakları, lisanslar var. Business as usual yani.
'As usual' olmayansa, fuarda sergilenen ürünlerin bu denli çeşitlenmesi ve dijitalleşmesidir. Öyle ki, gezdiği standlarda eline kitap alıp sayfalar karıştırmaya ayarlı okur, birçok standda sadece bir bilgisayar ekranı ile karşılaşınca error sinyalleri yükselmeye başladı. Önümüzdeki senelerde bu teknik sorun çözülünce muhtemelen daha çok dijital ürün satıcısı 'made in Apple' ince bilgisayar ekranlarını kollarının altına alıp, pek de pratik olan bu yöntemle ne olduğunu pek çözemediğimiz ürünlerini sergileyecektir. Zira fuarın şefi Jürgen Boos da açılışta müjdeyi vermişti: "Start-up'ların vaktidir. Yeni dijital imkanlarla birlikte 'kreatif branşlar' da fuara ulaştı." Dolayısıyla - özellikle de mali kriz nedeniyle - sayıları bu sene de azalmaya devam eden yayıncıların yarattığı açık, dijital piyasa tarafından kapatılıyor. Paniğe gerek yok, her şey kontrol altında! Yayıncılar olmazsa da olur zaten, ne de olsa neomedial çağda yaşıyoruz. Ve bu bağlamda bu yılki fuarda e-book meselesi artık tartışma konusu olmaktan çıktı, zira uygulamaya geçme zamanı! Bu açıdan bakıldığında, fuar alanının tam ortasındaki dev Audi UFO'sunun ne işe yaradığını kendimize sormuyoruz da. Sahafların sergi alanı için tam da post-Apple zamanların habercisi gibi görünen bu çok boyutlu, aerodinamik, fütüristik 'şey'in seçilmiş olmasını da.
E-book'un beklenen yükselişi karşısında zaten panik kavasında olan 'gerçek' kitapseverler işte bu post-modern fuarda gözler önüne serilen gelecek panoramasında iyice korkuya kapılacakken, konuk ülke İzlanda imdada yetişiyor. Hani geçen sene kül püskürten yanardağları ile Avrupa genelinde hava trafiğini felç eden, en yakın komşusu 350 kilometre uzakta olan ada ülkesi. Yanardağ demiştik; birçoğumuzun aklına pek de telaffuz edemediğimiz 'Eyjafjallajökull' ile kazınmış bu ülkenin yazarlarını düşününce ise - en azından benim aklıma - tek bir isim gelmedi. Oysa sagaları ve kuzey mitolojisi ile çok uzun bir edebiyat tarihine sahip, büyük hikayeleri bağrında taşıyan ufak bir ülkedir İzlanda. Ve bu ülkede edebiyat - 21'inci yüzyıl toplumsal gerçeği de gözönünde bulundurulduğunda - öyle olağanüstü bir yere sahip ki, dükkanlar akşam saat 18'de kapanırken kitapçılar ve kütüphaneler gece yarısına kadar açık. İstatistiklere göre 300 bin nüfusluk ülkede her yurttaş yılda 8 kitap satın alıyor. İzlanda yayınevleri her sene yaklaşık 1500 yeni eser yayınlıyor.
İzlandalıların bu okuma aşkını, her yıl onur konuğunun sergisine ayırılan Forum salonunda sadece görmek değil, hissetmek de mümkündü. Loş salona kurulan dev ekranlarda kitap okuyan her kuşaktan İzlandalının kütüphane gibi odalarına konuk olan ziyaretçiler, belki de hayatlarında hiç duymadıkları bir dilde öykülere kulak verdi. İzlanda Yayıncılar Birliği, facebook üzeri insanlara kitap okurken kendilerini video kamerası ile çekmeye çağırmıştı. Gelen yüzlerce kayıttan 30'u seçilip fuar boyu ekranlara yansıtıldı. Salonun bir tarafında İzlandalı yazarlar yoğun katılımlı panellerde edebiyatlarını tanıtırken, çeviri sorunlarını tartışırken ve gelen soruları yanıtlarken, bir tarafta ise sıcacık bir ev atmosferinde kurulan cafede değişik dillere çevrilmiş İzlanda edebiyat örnekleri elden ele dolaşıp okunuyordu. Forumu gezmeye gelenler tur atmakla kalmayıp, kendilerini bu yıl yumuşak koltuklara veya salıncaklı sandalyelere bırakıp, bir yanda kahvelerini yudumlarken bir yandan da kitaplara dalabildiler bu sene. Her şeyin bu denli hızlı ilerlediği bir çağda, herkes sürekli bir hengame içindeyken, hayatın birinci kuralı 'acele et' olurken, İzlanda da, tıpkı geçen yıl hızlı trafiği durduran Eyjafjallajökull gibi biraz sükunete davet etti.
İzlanda'nın bu sade ama samimi sergi konseptinin sırrı da, her şeyin bu kadar dijitalleştiği ve sahiciliğini yitirdiği bir zamanda analog okuma eylemini bu denli büyülü bir şekilde sunabilmesiydi. Darısı, gelecek yılın onur konuğu Yeni Zelanda'nın başına...
18.10.2011/YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder