Dilek Gökçin'e
Çocukluğumun en güzel anlarını hatırlamaya çalıştığımda, aklıma hep damda uyuduğumuz geceler gelir. Çocukken gece uzaktı. Biz, hep o gelmeden gitmek zorundaydık. Uyandığımız zaman da o çoktan gitmiş olurdu. Bazı zamanlarda pencereden arardık; gecenin karanlığında ayı, yıldızları. Bulamazdık kentin ışıkları arasında.
Sılo dedemin henüz vefat etmediği zamanlarda,
nasıl ki çeşmeden taşıdığım suyun şerbet gibi tatlı olduğuna inandıysam,
bizim köyün de gökyüzüne daha yakın olduğuna inanıyordum. Köy, geceye
yakındı. Güneşin doğduğu topraklara akşam da erken inerdi. Ve tam
karanlık çökecekken, o ağır döşeklerin dama taşınmasını beklerkenki
heyecandan daha güzeli yoktu. Sonra, en çok kırmızı satenli olanını
sevdiğim o ağır, içi yünden yorganlar serilirdi. O kadar ağırlardı ki, sabahları uyandıktan sonra tek başıma yorganın altından çıkmaya çocuk gücüm yetmezdi.Çocukluğumun en güzel anlarını hatırlamaya çalıştığımda, aklıma hep damda uyuduğumuz geceler gelir. Çocukken gece uzaktı. Biz, hep o gelmeden gitmek zorundaydık. Uyandığımız zaman da o çoktan gitmiş olurdu. Bazı zamanlarda pencereden arardık; gecenin karanlığında ayı, yıldızları. Bulamazdık kentin ışıkları arasında.
Damın hemen arkasındaki bahçedeki çekirgelerin vır vır sesleri eşliğinde beklemeye koyulurduk kayacak ilk yıldızı. Gözlerimizi gökyüzünden hiç ayırmazdık. Ki çoğunlukla o beklediğimiz yıldız
kaymadan gözlerimize yıldız tozu değer, uykuya dalardık. Ama buna rağmen ben bütün yıldızların yalnız bizim köyün üzerine kaydığını sanıyordum.
Şilili belgesel ustası Patricio Guzman da kim bilir çocukluğunda kaç geceyi, o eski Alman teleskobu ile gözlediği yıldızların erişilmezliğinde kaybolarak geçirdi...
* * *
And Dağları'nın yağmur gölgesinin düştüğü Atacama, dünyadaki en kuru çöl. Güney Amerika'nın sol yanağında, Şili'nin kuzeyinde El Nino adı verilen iklim fenomeni nedeniyle birkaç yılda bir öyle bir yağmur yağar ki Atacama'ya, çöl çiçeklenir.
"Neler öğrendi ağaç topraktan/ ki konuşur şimdi gökle?" (Pablo Neruda)
İşte o çölün yükseklerinde vaktiyle dünyanın en büyük aynalı teleskobu kurulmuş. Çünkü orada atmosfer o denli ince ki, çok hafif parıldayan yıldızların ışığı dahi apaçık gökyüzünde görülebiliyor. Gökyüzünün sırlarının yarısaydam yağmur gibi üstüne yağdığı bu çölün tepelerinde astronomlar, her gece evrenin sonsuzluğuna yolculuğa çıkıyor. Onlarınki geçmişe, evrenin hafızasına bir yolculuk...
* * *
Az ötede, Chacabuco'dan geriye kalan harabeler. Yönetmen Guzman'ın "umuttan zamanı" sonsuza dek ruhuna nakşettiği günlerin ertesi. Darbe. Bu uçsuz bucaksız boşlukta bir zamanlar maden işçilerinin köle gibi çalıştırıldığı Chacabuco, üstünden tel örgülerin geçirilmesiyle birlikte Pinochet diktatörlüğünün en büyük toplama kampı kurulacaktı. O güne dek sadece an vardı. O günden sonra zaman artık sadece geçmişten ibaret olacaktı...
Geçmişin yuttuğu nice canın tek sığınağı yıldızlardı. Luis onlardan biriydi. O yaşıyor; bugünde değil, geçmişte. Geceleri kampta, sonsuz gökyüzünde yıldızları seyrederken ne hissediyorlardı? "O anlarda çok büyük bir özgürlük duygusu yaşardık. O anlarda özgürdük."
Binlercesi, onbinlercesi - 30 bin deniyor - katledildi. Yok edildiler. Mezarları yok. Kimi denize atıldı, kimi çöle gömüldü.
* * *
Ve anı kaybedenler. Geçmişin bir gününde takılı kalıp, takvimin sayfalarına dokunmaya dahi kıyamayanlar. Onlar da Atacama çölünde geçmişe yolculuğa çıkıyorlar her gün, hep yeniden. Tıpkı yıldızları gözleyen astronomlar gibi. Ama astronomlar "Nereden geldik?" sorusunun yanıtını bulmaya çalışırken, ellerinde ufak küreklerle, altındaki niceler incinebilir diye yere basmaktan korkanlar, "Nereye gittiler?"in yanıtını arıyor. 30 yıldan beri çölün sonsuzluğunda kemiklerini arıyorlar.
Onlardan biri de Victoria. Erkek kardeşinin parçalanmış kafatasından birkaç parça bulabilmiş. Bir de bir ayağını. Ayağında hala ayakkabısı varmış. "Ayağını okşadım. Çürük kokusu geliyordu. Ayağında çorabı duruyordu. Ertesi sabah eşim işe gitti. Ben ise gün boyu kardeşimin ayağının önünde oturup durdum. Yeniden bir aradaydık. Hem büyük bir mutluluk hem de büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Çünkü tam o an, kardeşimin ölü olduğunu algıladım."
* * *
Duvarda insan yüzleri. Siyah-beyaz fotoğraflar sararmış. Bazılarını rüzgar götürmüş. Bazıları yırtılmış. Kim onlar? Kime bakıyorlar? Ve çölde bulunan insan cesetleri.. Mumya gibi.. Hiç bilmezdim eti çürümüş bir ölünün yüzünde hüznün okunabileceğini.
* * *
- Aramaya devam edecek misiniz?
- Ömrüm yettiği kadar. Bazı tereddütlerim olsa ve kendime, yanıtlayamadığım sorular sorsam da. Onları topraktan çıkardıktan sonra torbalara koyup denize attıklarını söylüyorlar. Onları gerçekten de denize attılar mı? Bu sorunun yanıtını bulamıyorum. Ya bu yakınlarda bir yere atmışlarsa, dağların bir yerine? Yaşamımın bu aşamasında, 70 yaşındayım, bana söylenenlere inanmak zor geliyor. Bana, inanmamayı öğrettiler. Bazen kendimi aptal gibi hissediyorum. Çünkü hep soruyorum, soruyorum, soruyorum ama hiç kimse bana istediğim yanıtları vermiyor. Fakat umut insana güç veriyor. Mesela şimdi biri gelip dese ki, şu dağın zirvesindedir, bu kadar yaşlı ve hasta olmama rağmen o zirveye çıkmanın bir yolunu bulurdum. Bazı insanlar, kemiklerin peşine düşmemize anlam vermeyebilir. Ama ben bu kemikleri o kadar çok istiyorum ki. Ve ben yalnız değilim. Bir kemik getirdiklerinde doktora bunu kabul edemeyeceğimi söyledim. Onu tam götürdüler, sadece bir parçasını istemiyorum. Onu bugün bulsaydım ve yarın ölmem gerekseydi, mutlu ölürdüm. Ama ölmek istemiyorum. Onu bulmadan ölmek istemiyorum... (Violeta Berrios)
* * *
Geçmişte iki farklı hakikati arayanları "Işık İçin Nostalji" (Nostalgia de la Luz) belgeselinde buluşturan Patricio Guzman, Allende hükümetine karşı askeri darbeden sonra gözaltına alınıp, halkın ozanı Victor Jara'nın katledildiği Santiago Stadı'nda 2 hafta boyu ağır işkencelerden geçirildi. Aynı sene sürgüne gitmek zorunda kaldı. Oradan, ülkesinin üzerindeki "barıştan gökyüzü"nü yutanların işlediği suçları belgesellerle anlatmaya devam etti.
Prömiyerini 2010 Cannes Film Festivali'nde yapan ve Avrupa Film Akademisi'nce En İyi Belgesel seçilen "Işık İçin Nostalji", astronomi ve Şili'nin son 50 yıllık tarihi arasında şiirsel bir parabol kuruyor. Hem gökte hem de toprakta yıldızlarını arayanlara sözü verirken, kendi çocukluğuna da dönüş yapıyor.
* * *
"Hafızası olanlar, şimdiki zamanın kırılgan momentinde yaşayabilir. Hafızası olmayanlar hiçbir yerde yaşamıyor..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder