23 Oca 2013

50. yılında Alman-Fransız ‘dostluğu’

Bundan tam 50 yıl önce imzalanan ‘Elysée Sözleşmesi’ ile, Almanya ile Fransa arasındaki uzun düşmanlık tarihi sona erdirildi. Bu ‘ezeli düşmanlık’, birçok savaşa ve dolayısıyla ölüme sebep olmuş. Özellikle 1643 yılında Fransız tahtına çıkan 14. Louis’in krallık döneminden 2. Dünya Savaşı’na kadarki yaklaşık 300 yıllık süre içinde bu düşmanlık zirveye çıkmış. Bu nedenle 2. Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’nın birliğini oluşturma yolunda atılacak en önemli adım, bu iki ezeli düşmanı barıştırmaktı.
22 Ocak 1963’te, dönemin Batı Almanya Başbakanı Konrad Adenauer ile dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle tarafından Elysée Sarayı’nda imzalanan ‘Elysée Sözleşmesi’, bu ‘barışı’ güvence altına alacaktı.
Dün, sözleşmenin 50. yıldönümü vesilesiyle Alman başkenti Berlin’de bir dizi resmi kutlama gerçekleştirildi. Alman Şanselör Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Fransız Büyükelçiliğinde bir araya gelip birlik mesajı verdi. Ardından Hollande için Alman Cumhurbaşkanlık Konutu olan Bellevue Sarayı’nda askeri tören yapıldı. Öğleden sonra ise Fransız milletvekillerinin katılımı ile Alman parlamentosunda ortak bir oturum yapıldı.
Bunca uzun bir düşmanlık tarihinin ardından iki ülke arasında dostça ilişkilerin geliştirilmesi kuşkusuz olumlu ve örnek bir durum. Ancak bu dostluğun bir diğer yüzü farklı bir kesime karşı düşmanlıksa eğer, en basit deyimle kötüdür. Daha fazla demokrasi ve özgürlük değil de, baskı ve zulüm yaymak için yapılan yol göstericiliği tehlikelidir.


Bundan neredeyse tam 6 yıl önce, yani 5 Şubat 2007’de Paris’te kapsamlı bir operasyonda 14 Kürt siyasetçi ve aktivist gözaltına alınmıştı. Bu operasyonla, hala devam eden bir sürecin startı verilmiş oldu. O günden bu yana 200’ü aşkın Kürt gözaltına alındı, onlarca kişi tutuklandı. ‘Adli gözetim’ altında bulunanlara, Kürt derneğinin bulunduğu sokağa girme yasağı, belirli kişilerle görüşme yasağı gibi akla sığmayan ‘tedbiri’ cezalar verildi.
Fransa’da yaşayan Kürtler açısından bu operasyon bir ilkti. Almanya’daki Kürtler ise benzer bir süreci 1980’li yılların sonu, 1990’lıların başında yaşamıştı. O dönem, ‘Düsseldorf Davası’nda yargılanmak üzere 20 Kürt siyasetçisi bir operasyonla gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Yine o dönem Almanya’daki Kürt dernekleri kapatılmaya başlandı. Kasım 2011’de Paris’teki Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi mahkeme kararıyla kapatıldı. Yani bir süreden beri, örgütlülüklerini giderek güçlendiren, kurumlaşan Kürtlere karşı deyim yerindeyse sürek avını başlatan ve meşru faaliyetleri kriminalize eden Fransa devleti, Alman devletinin 20-25 yıl önce geliştirdiği çizgide ilerliyor.
Paris’te Kürt kadın siyasetçileri Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’e yönelik katliam, böyle bir zemin üzerinden gerçekleştirilebildi.
Pazar akşamı ise AKP Genel Başkan Yardımcısı ve eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, “önümüzdeki günlerde korkarım Almanya da buna benzer bir takım olaylarla karşılaşabilir” dedi. Yani açıktan tehdit ediyor. Alman hükümeti ise henüz konuyla ilgili resmi bir açıklama yapmadı.
Dostluklarının 50. yılını kutlayan Almanya ile Fransa, Kürtler ve özgürlük mücadeleleri konusunda düşmanlıklarını sürdürerek saldırılara zemin sunmaya devam edecek mi, yoksa çözümden yana bir tavır alacak mı? İkinci ihtimal mevcut politikalar gözönünde bulundurulduğunda zayıf görünüyor. Ama ilk seçeneğin söz konusu devletler açısından da ne kadar ciddi tehlikeler içerdiğini Paris katliamı ortaya koymuştur.


http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nivis&id=3199

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder