5 Ağustos 1914’ün geç saatlerinde, Köln’de
Zeppelin Z VI Cöln isimli uçağa binen 12 kişi, birkaç saat sonra ‘tarih’
yazacaklarını bilemezdi. Üstelik ertesi sabah, başarısız bir şekilde Almanya’ya döneceklerdi.
Birinci Dünya Savaşı’nın ilk günleriydi. Saat 22:00 sularında uçağa
binenler, katliama hazırdı. Celan’ın yıllar sonra yazacağı “Ölüm,
Almanya’dan gelen bir ustadır” dizesini şimdiden teyit edercesine
havalanıp, Belçika’nın Liege kentine bombalar yağdırdılar. 9 sivil
katledildi. Bu bombalama, ilk hava saldırısı olarak savaş tarihine
geçecekti.
O günden sonra sayısız defa uçaklar havalanıp, şehirlere ölüm yağdırdılar.
26
Nisan 1937’de de öyle. Günlerden pazartesiydi. Bir yanı okyanusa bakan
Gernika (Guernica) kentindeki sokaklar o gün daha kalabalıktı. Pazar
kurulmuştu ve bu nedenle çevre köy ve kasabalarından da gelenler olmuştu
Diktatör Franco’ya karşı direniş merkezi olan bu Bask şehrine.
Sabah
saatlerinde önce keşif uçağı hedef seçmeye geldi. Öğleden sonra ise tam
53 Alman ve İtalyan savaş uçağından bombalar yağmaya başladı. Ansızın.
Uyarısız. Direnişin kalesine ölüm yağıyordu ve insanları ölümden
koruyacak tek bir sığınak yoktu. Üç saat süren bombardımanın ardından
Gernika tamamen yok olmuştu. Şehir, bombaların yaktığı ateşte yanıp kül
olmuştu. Bir tek Baskların toprağa bağlılık yeminini içtiği meşe
ağacının gövdesi kalmıştı geriye. Ve dumanlar arasında 1645 ceset.
Picasso’nun ünlü ‘Guernica’ tablosunu işte bu korkunç katliam yarattı.
İHA’lar ve ‘asimetrik savaş’
Sonra
öyle ustalaştı ki havadaki ölüm, pilot kabinindeki insana gerek
kalmadı. Ve bununla birlikte savaşın kendisi yeni bir anlam kazandı.
Artık meydan muharebelerinde birbirini görebilen iki taraf değildir
savaşan. Termal kamera ekranlarında görülen insanlar, kendilerinin
göremediği bir ‘göz’ tarafından vurularak katlediliyor. İnsansız Hava
Araçları (İHA) ile ilgili son dönemde özellikle ABD’de yürütülen
tartışmalarda kimi uluslararası hukuk uzmanı, tetiğe basanın uçaktaki
bir pilot mu, yoksa binlerce kilometre uzaktaki bir ekranın başında
oturup kumandaya basan bir asker mi olduğu konusunun fark etmediğini
savunabiliyor. Oysa bu husus, hem ahlak, hem savaş hukuku hem de insan
hakları açısından devasa bir fark teşkil ediyor.
Şu bir gerçek ki
uzaktan kumandalı bombalar, öldürmeyi kolaylaştırıyor. Tetiğe basacak
kişi ‘hedef’inden ne kadar uzaksa, onları yok etmek o denli ‘hafif’
geliyor. Çünkü İHA’larla birlikte insan yaşamını yok etmek için bir
tıklama yetiyor. Devlet ordusu-gerilla savaşlarında kullanılan
‘asimetrik savaş' terimi, böyle bir gerçek karşında topyekun bir hal
alıyor. Çünkü ‘yukarıdan’ saldırılan kişinin kendini saldırgana karşı
savunması mümkün değil. Zira saldırgan, katliam yerinde değil. Onun
silahlı İHA’sı orada. Ama kendisi, kilometrelerce ötede bir ‘askeri
strateji merkezi’nde ekran başındadır.
Değişen savaş topolojisi
Carls
von Clausewitz, ünlü eseri ‘Savaş Üzerine’de, yeryüzünde savaşan
tarafların karşılıklı pozisyonundan kaynaklı “eşit rakip” olduğunu
kaydeder. Bu bağlamda justus hostis, yani eşit haklara sahip
düşmanlardan söz eder. Ancak hava savaşında yeni bir hiyerarşi
yaratılıyor. Konvansiyonel savaş topolojisini geçersiz ilan eden dikey
bir topoloji oluşuyor. Dolayısıyla savaş, ciddi bir anlam değişikliğine
uğruyor. Çünkü savunma şansı bırakmıyor. Teknik destekli infazdır söz
konusu olan. Ve bu infaz, yargısızdır. O yüzden katliamdır.
Tıpkı
Roboskî’de olduğu gibi. Bundan tam bir yıl önce İHA’larla yapılan ve 34
Kürt’ün infaz edildiği katliam, ifade edildiği gibi bir ‘hata’ değil,
planlı bir saldırıydı. ‘Hata’ denilmesi, İHA’ların ‘doğa’sı ile
alakalıdır. Ne de olsa vuran bir insan değil de teknik bir araç
olduğundan, uluslararası literatürde ‘collateral damage’ denen “ikincil
hatalar” veya “operasyon hataları“ meydana gelebilir. Bu söylemler,
katili sorumluluktan kurtarmaktan başka bir amaç taşımıyor.
Roboskî
hala adalet beklerken, katliam üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen, farklı konularda ahlak
dersini vermede hiç gecikmeyen Batı devletleri, özellikle de Türkiye ile
yakın temas içinde olan güçler tarafından kınanmadı. BDP’nin ısrarla
sorduğu “Katliam emrini verdin mi vermedin mi?” sorusunu yanıtsız
bırakan Türk Başbakanı Erdoğan, Roboskî’nin adından söz edilmesini
bile engellemeye çalışırken, bahsi geçen uluslararası güçler de sessiz kaldı,
kalıyor. Büyük ihtimalle bu konudaki suskunluklarını sürdüreceklerdir.
Katliam emri Başkan’dan
Neden
mi? Çünkü onlar da aynı çukurun dibine batmış. Onlar da bu kadar
ahlaksız. Örneğin ABD’nin Afganistan-Pakistan sınırında sadece 2008-2011
yılları arasında İHA’larla yapılan hava saldırılarında yaklaşık 3 bin
insan hayatını kaybetti. Bunların en az yüzde 75’inin sivillerden
oluştuğu tahmin edilirken, ABD’li Anti-Terör ekiplerine göre hedef
bölgesinde bulunan bütün yetişkin erkekler, militan kategorisine giriyor. Konuyla
ilgili son dönemde artan eleştiriler karşısında Pentagon, İHA’ların
‘terörle mücadele’de ideal bir çözümü teşkil ettiğini, bu silah ile
“gereksiz kan dökülmelerin engellendiğini, sadece teröristlerin
öldüğünü” iddia ediyor. Ayrıca bu yolla ölmeden kolayca öldürülebiliyor.
Pentagon, öldürülecek militanların listesini tutuyor. Son sözü ise
Devlet Başkanı Obama söylüyor. Dolayısıyla katliam emirleri bizzat ondan
geliyor. Ancak onlar, “sadece teröristler vuruluyor” dese de, şimdiye
kadar söz konusu bölgede öldürülenlerin yalnızca 126’sının ismen bilindiği
düşünüldüğünde, sivillerin yaşam hakkının nasıl yok sayıldığı
anlaşılır. Ama mesele sadece siviller değil. ‘Terörist’ olarak
isimlendirilenlerin yargısız infazını da meşru gören ve gösteren bir
anlayış söz konusu ve bu anlayış kamuoyu tarafından pek de
sorgulanmıyor.
Ayrıca ABD İHA’larının katliamlar için kullanıldığı
diğer bir coğrafya olan Yemen için CIA, şüphe üzerine hava saldırıların
yapılmasını planlıyor. Yani militan oldukları düşünülenlerin vurulması
için yasal bir zemin oluşturuluyor. ABD istihbaratı şu anda, Ulusal
Güvenlik Konseyi’nden bu konuda onay beklemekte.
Talimatı veren terfi etti
Son
teknoloji tank ustası Almanya ise bir adım ileri giderek, katliamcıyı
terfi ettirebiliyor. Hatırlanırsa 3’ü 4 Eylül 2009’a bağlayan gece Alman
ordusunun talimatıyla Afganistan’ın Kunduz kentinde İHA’larla hava
saldırısı düzenlendi. Bombardımanda çoğu sivil en az 142 insan
öldürüldü. Katledilenlerin ‘terörist’ sanıldığını söyleyen Alman
yetkililer, katliamın sorumluluğunu üstlenmediği gibi mağdurlardan özür
dilemedi. Uluslararası hukuka göre tazminat zorunluluğu bulunmadığını
söylemekten utanmayan hükümet, “insani sebeplerden ötürü gönüllü bir
temelde destek ödemeleri”nde bulundu. Bir cana biçilen “fiyat” ise 5 bin
dolar! Hükümet, bilinçli olarak tazminat kelimesini kullanmadı, çünkü
tazminat demek suçu kabul etmek demektir. Yetmiyormuş gibi katliam
talimatını veren albay, terfi ederek general rütbesine yükseldi.
İşte
bundan dolayı onlar da Roboskî’ye susuyor. (Ki Roboskî’de görüntü alan
İHA’nin sahibi olan ABD de katliamdan sorumludur) Onlar bundan sonra da
“operasyon hatası“ diyerek sorumluluktan kaçmaya devam edeceklerdir. Ama
hem Roboskî, hem Kunduz hem de Pakistan’da hayatları kayda değer
görülmeyenler de adalet arayışlarını sürdüreceklerdir, katilden hesap
soruluncaya kadar. Bu konuda taraf olmak, insan olmanın gereğidir.
http://yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=16337
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder