Dört bir yanı kameralar ile gözetlenen yerler sorulduğunda, benim aklıma önce Gever, sonra Londra gelir. Her kamera, 'güvenlik' ile gerekçelendirilir. Gever somutunda kastedilen, işgalcinin güvenliği iken, Londra ise George Orwell'in İkinci Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre sonra yazdığı 1984'ün bilim kurgudan çıkıp gerçeğe dönüştüğü halidir. Öyle ki otobüsler bile kamera ile gözetleniyor.
Almanya'da ise en çok kamera görebileceğiniz şehir, başkent Berlin'dir. Koca şehir içinde en iyi gözetlenen yer ise Alexanderplatz metro durağı. Ama buna rağmen, bu durak sürekli saldırılarla ülke gündemine giriyor. En son iki ay önce Alexanderplatz'da 20 yaşındaki bir kişi, bir grubun saldırısına uğrayıp öldüresiye dövüldü.
Eski başkent Bonn'da ise merkez garın peronunda geçen hafta patlayıcı ile yüklü bir çanta bulundu. Polisin dediğine göre düzenek, teknik bir hata sonucu patlamamış. Bombalı saldırı girişiminde bulunanların selefi olduğundan şüphe duyuluyor. Ancak eldeki tek ipucu, garın içinde bulunan McDonalds'a ait kamera kayıtları. Kayıtlarda, çantanın bulunmasından on dakika önce mavi çantayı elinde tutan genç bir adam görülüyor.
Fırsat bu fırsat ya, CSU'lu Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich olaydan istifade kameralarla gözetimin genişletilmesini istedi. Peki Bonn garında güvenlik kameraları yok mu? Var, hatta onlarca. Ancak görüntüler kaydedilmiyor. O yüzden de çantanın bulunduğu birinci perona çantayı kimin bıraktığını gösteren bir görüntü yok.
Peki görüntü olsaydı değişen ne olacaktı? Sadece fünyenin hatalı kurulması nedeniyle infilak etmediği söylenen bombanın patlamasını kameralar önleyebilecek miydi? Kameralar, Alexanderplatz'taki 20 yaşındaki genç insanın dövülerek öldürülmesini engelleyebildi mi?
Bir yerde çok kameranın bulunması güvenliğin daha yüksek olduğu anlamına mı gelir? İstatistiklere bakıldığında bu soruya kuşkusuz 'hayır' cevabı verilir. Zira kameralar bir 'suçu' önleyemez, bir tek 'suçlu'nun bulunmasını kolaylaştırabilir. Öyleyse kameralara dayalı gözetimin öncelikli hedefi toplumu korumak değil de, birilerinin işini kolaylaştırmaktır. O 'birileri' kim peki? Gözetleyen kim?
Britanya'da kamusal alanın tümüyle kameralarca gözetlendiğini belirtmiştik yazının başında. Britanya işgali altındaki Kuzey İrlanda'da çok ilginç bir tablo ile karşılaşmıştık. Düşünün ki bina köşelerine kurulan bazı kameralar, demir kafese alınmıştı. Öyle ki sözde toplumun güvenliği ile meşrulaştırılan kameralar, demir kafesle aynı toplumdan korunuyor. Korkarım yakında TC de aynı şekilde kameralarını Geverli çocuklara karşı 'korumaya' alır...
Mesela şu ki 21. yüzyılın başında özellikle Batı'da yeniden yapılanan küresel kapitalist sistem ve onun modern devlet formasyonu, toplumdan intikam alırcasına mücadele ile kazanılan temel hak ve özgürlükleri tasfiye ediyor. Hala devam etmekte olan bu süreç, 11 Eylül'ün sonucu değil. Bundan ziyade 11 Eylül ve İslamcı terör zemin sundu.
Belki çok farkında değiliz ama tamamen 'güvenlik' etrafına kurulu bu yeni düzende her gün Olağanüstü Hal. Temel hak ve özgürlüklerimize müdahaleler öyle sıradanlaşıyor ki, nasıl bir toplum karşıtı saldırı ile karşı karşıya olduğumuzu algılamayabiliyoruz kimi zaman.
Devletler ve onların güvenlik makamları, bu yeni düzeni adım adım ilerletirken en zayıf halkada başladılar. Kimdi onlar? 11 Eylül'den sonra potansiyel terörist muamelesini görmeye başlayan Ortadoğu ve Kuzey Afrikalı göçmenler.
Aynısı 'güvenlik' kamera sisteminin geliştirilmesinde de yapılmıştı. Peki orada zayıf halka kimdi dersiniz? Futbol severler! Şaka değil, 1970'li yıllardan bu yana kameralara dayalı gözetim stadlardan başlatılarak genele yayılıyor bu ülkede. En son tam bir hafta önce çok tartışmalı olan ve futbol severlerinin çok yoğun protesto ettiği 'Yeni Güvenlik Konsepti', Alman Futbol Ligi'ne bağlı 36 takım tarafından kabul edildi. Konsept, stadın hem içinin hem de dışının tümüyle kameralarla gözetlenmesini yanı sıra toplum 16 güvenlik 'tedbiri' içeriyor. Federal İçişleri Bakanlığı, konseptin kabul edilmemesi durumunda stadlarda polis müdahalelerinin hesabının kulüplere kesileceği tehdidi ile Alman Futbol Ligi ve Alman Futbol Federasyonu üzerinde baskı kurmuştu. Nihayetinde futbol severler ne çok örgütlü bir güce sahip ne de 'hooligan' damgasından kurtulabilmiş. O açıdan 'zayıf bir halka'yı teşkil ediyorlar.
Şimdi kamusal yaşam alanlarını devletin gözüne karşı savunma zamanı. Bu sistemi boşa çıkarmak içinse sanırım Almanya'nın az biraz Geverleşmeye ihtiyacı var...
Almanya'da ise en çok kamera görebileceğiniz şehir, başkent Berlin'dir. Koca şehir içinde en iyi gözetlenen yer ise Alexanderplatz metro durağı. Ama buna rağmen, bu durak sürekli saldırılarla ülke gündemine giriyor. En son iki ay önce Alexanderplatz'da 20 yaşındaki bir kişi, bir grubun saldırısına uğrayıp öldüresiye dövüldü.
Eski başkent Bonn'da ise merkez garın peronunda geçen hafta patlayıcı ile yüklü bir çanta bulundu. Polisin dediğine göre düzenek, teknik bir hata sonucu patlamamış. Bombalı saldırı girişiminde bulunanların selefi olduğundan şüphe duyuluyor. Ancak eldeki tek ipucu, garın içinde bulunan McDonalds'a ait kamera kayıtları. Kayıtlarda, çantanın bulunmasından on dakika önce mavi çantayı elinde tutan genç bir adam görülüyor.
Fırsat bu fırsat ya, CSU'lu Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich olaydan istifade kameralarla gözetimin genişletilmesini istedi. Peki Bonn garında güvenlik kameraları yok mu? Var, hatta onlarca. Ancak görüntüler kaydedilmiyor. O yüzden de çantanın bulunduğu birinci perona çantayı kimin bıraktığını gösteren bir görüntü yok.
Peki görüntü olsaydı değişen ne olacaktı? Sadece fünyenin hatalı kurulması nedeniyle infilak etmediği söylenen bombanın patlamasını kameralar önleyebilecek miydi? Kameralar, Alexanderplatz'taki 20 yaşındaki genç insanın dövülerek öldürülmesini engelleyebildi mi?
Bir yerde çok kameranın bulunması güvenliğin daha yüksek olduğu anlamına mı gelir? İstatistiklere bakıldığında bu soruya kuşkusuz 'hayır' cevabı verilir. Zira kameralar bir 'suçu' önleyemez, bir tek 'suçlu'nun bulunmasını kolaylaştırabilir. Öyleyse kameralara dayalı gözetimin öncelikli hedefi toplumu korumak değil de, birilerinin işini kolaylaştırmaktır. O 'birileri' kim peki? Gözetleyen kim?
Britanya'da kamusal alanın tümüyle kameralarca gözetlendiğini belirtmiştik yazının başında. Britanya işgali altındaki Kuzey İrlanda'da çok ilginç bir tablo ile karşılaşmıştık. Düşünün ki bina köşelerine kurulan bazı kameralar, demir kafese alınmıştı. Öyle ki sözde toplumun güvenliği ile meşrulaştırılan kameralar, demir kafesle aynı toplumdan korunuyor. Korkarım yakında TC de aynı şekilde kameralarını Geverli çocuklara karşı 'korumaya' alır...
Mesela şu ki 21. yüzyılın başında özellikle Batı'da yeniden yapılanan küresel kapitalist sistem ve onun modern devlet formasyonu, toplumdan intikam alırcasına mücadele ile kazanılan temel hak ve özgürlükleri tasfiye ediyor. Hala devam etmekte olan bu süreç, 11 Eylül'ün sonucu değil. Bundan ziyade 11 Eylül ve İslamcı terör zemin sundu.
Belki çok farkında değiliz ama tamamen 'güvenlik' etrafına kurulu bu yeni düzende her gün Olağanüstü Hal. Temel hak ve özgürlüklerimize müdahaleler öyle sıradanlaşıyor ki, nasıl bir toplum karşıtı saldırı ile karşı karşıya olduğumuzu algılamayabiliyoruz kimi zaman.
Devletler ve onların güvenlik makamları, bu yeni düzeni adım adım ilerletirken en zayıf halkada başladılar. Kimdi onlar? 11 Eylül'den sonra potansiyel terörist muamelesini görmeye başlayan Ortadoğu ve Kuzey Afrikalı göçmenler.
Aynısı 'güvenlik' kamera sisteminin geliştirilmesinde de yapılmıştı. Peki orada zayıf halka kimdi dersiniz? Futbol severler! Şaka değil, 1970'li yıllardan bu yana kameralara dayalı gözetim stadlardan başlatılarak genele yayılıyor bu ülkede. En son tam bir hafta önce çok tartışmalı olan ve futbol severlerinin çok yoğun protesto ettiği 'Yeni Güvenlik Konsepti', Alman Futbol Ligi'ne bağlı 36 takım tarafından kabul edildi. Konsept, stadın hem içinin hem de dışının tümüyle kameralarla gözetlenmesini yanı sıra toplum 16 güvenlik 'tedbiri' içeriyor. Federal İçişleri Bakanlığı, konseptin kabul edilmemesi durumunda stadlarda polis müdahalelerinin hesabının kulüplere kesileceği tehdidi ile Alman Futbol Ligi ve Alman Futbol Federasyonu üzerinde baskı kurmuştu. Nihayetinde futbol severler ne çok örgütlü bir güce sahip ne de 'hooligan' damgasından kurtulabilmiş. O açıdan 'zayıf bir halka'yı teşkil ediyorlar.
Şimdi kamusal yaşam alanlarını devletin gözüne karşı savunma zamanı. Bu sistemi boşa çıkarmak içinse sanırım Almanya'nın az biraz Geverleşmeye ihtiyacı var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder