'Her veda, bir belleğin doğuşudur.' (Anonim)
Bu
dünyada nerede ölümlerden doğmuşsa halklar, yas ile isyan arasındaki
yaşamsal bağ kurulmuştur. Doğuştan sahip olunan tek hak 'ölüm hakkı'ysa
eğer, kolektif (ve bunun içerisinde bireysel) yaşam 'hak'kına erişmenin
yolu, ölüm üzerine kurulu 'yokluk' hesabını bozmaktan geçer. Ki hesabı
yapanın gözünde fiziki ölüm, dünyaya gelindiği andan itibaren başlayan
bir – varlık değil – yokluk sürecinin nihai sonu, son aşamasıdır sadece.
Ölen, zaten yoktu.
Fakat
yaşamı 'kayda değer' olmayan, egemenin elinde çektiği tesbihin son
boncuğunu, ölüm zincirinin son halkasını kopardığında, ip kopar ve bütün
boncuklar yere dökülüp dağılır. Hesap bozulur. O artık ölümlü değil.
Ölmüş olmasına rağmen. Çünkü yası, isyandır. İsyandan yoksunsa yas,
öldürür. Fakat isyan-ı yas, yaşatır. Çünkü yaratır. O yüzden ölümlerden
doğan halklarda cenaze töreni, bir anlamda yaradılıştır da. 'Romantize'
edilebilecek bir tercih değil bu. Tersine, omuzlarda ölü taşıyarak yaşam
savunuculuğunun, varlık mücadelesinin en saf, sade, somut ama aynı
zamanda sembolizmle dolu halidir.
Geçtiğimiz
günlerde Amed'de HPG gerillaları Hicran Gersiyor (Axîn Viyan) ve Hakan
Ceylan'ın (Dijwar Amed) cenazelerine yönelik saldırılar, naaşlarının
kitlesel bir şekilde toprağa verilmesinin engellenmeye çalışılması bir
yönüyle bunun içindi. Amaç, isyanı bastırıp geriye sadece yas
bırakmaktı. Fakat halk, isyan ruhunu yok etmeye çalışana direniş ile
cevap verdi. İsyanını bir direnişe dönüştürdü ve katili yendi.
Kürdistan
somutundaki yas-isyan denklemi, bu topraklar üzerinde hayat bulan
serhildan gerçeğinden kopuk ele alınamaz. Hatta ikisinin arasında
diyalektik bir ilişkiden söz etmek yanlış olmaz. Zira Kuzey Kürdistan'da
kitlesel cenaze töreni geleneği, 1990'ların başındaki serhildan ile
birlikte ortaya çıkar.
İlk kitlesel cenaze töreni
13
Mart 1990 tarihinde Mêrdîn'in Stewr (Savur) ilçesine bağlı Sürgücü köyü
yakınlarında yaşanan bir çatışmada 13 ARGK gerillası hayatını kaybeder.
Yaşamını yitiren gerillalar arasında Süleyman Arslan (Sarı Hüseyin) ve
Abdullah Avcı'nın (Salah) yanı sıra Nisêbînli Kamuran Dündar da vardır.
Bu haberin ilçede duyulması üzerine anında hazırlıklar başlatılır.
Devrimci Yurtsever Gençlik Birliği (YXK) halkı kitlesel bir şekilde
cenaze törenine katılmaya çağırır. Ve 15 Mart günü Nisêbîn'de tek bir
esnaf kepenk açmaz. Mardin Devlet Hastanesi'nden alınarak Nisêbîn'e
getirilen naaş, 10 binin üzerinde Kürdistanlı tarafından toprağa
verilir.
Mezarlıktan
dönen kitle, aynı çatışmada hayatını kaybeden Ömer Kavak'ın ailesine
toplu taziye ziyareti yapmaya karar verir. Şehir merkezinden geçerek
ailesinin bulunduğu köye gitmek isterler. Onların korkusuzluğu,
parmakları tetikte devlet güçlerinin korkusunu büyütür. Kitleyi kurşun
yağmuruna tutarlar, panzerle üzerine yürürler. Ama halk karşılık verir,
taş ve sopalarla. O gün biri çocuk iki Kürt öldürülür, 700'ü aşkın kişi
gözaltına alınır.
Doğan
serhildan, öyle hızlı boy verir ki devlet yayılmasını engellemek için
ilçeye giriş-çıkışları yasaklamakla kalmaz, telefon bağlantılarını dahi
keser. Fakat bir kere filizlenmiştir. Ve bugünün serhildan merkezi
binxet'ten yankılanır ayaklananların sesi; 16 Mart'ta 50 bin kişi
Qamişlo'dan tel örgüleri, mayınları ve suni sınırları anlamsızlaştırır.
Mart'ın
ondokuzuna gelindiğinde serhildan Cizîr'e sıçrar. Artık sadece
Nisêbîn'de değil, Newroz'a hazırlanan Cizîr'de de kepenkler kapalıdır.
Ayın 20'sinde Botan'ın kalbinde Newroz, yeniden direniş ruhuyla
buluşturulur. 10 binin üzerinde Kürt'ün sokaklara döküldüğü, 'yeni gün'ü
ateşler yakarak kutladığı ilçede özel timler, ateşle karşılık verir.
Salih Elçioğlu, Mehmet Yılmaz, Yusuf Şahin ile Emin Gün katledilir. 100
kişi yaralanırken, yaklaşık 350 kişi de gözaltına alınır.
Serhildan'da
verilen temel mesajlardan biri, sömürgeci ve işgalci devletin
Kürdistan'da meşruluğunun olmadığı idi. Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ),
Devlet Su İşleri (DSİ) ve Zirai Donatım Kurumu'nun (ZDK) yanı sıra
karakol ile diğer bazı kurumların yakılması, Türk bayrağının indirilip
yerine ERNK bayrağının çekilmesi bundan. İkinci temel mesaj ise korku
duvarlarının yıkıldığıydı. Bu nedenle Newroz günü geldiğinde de sokağa
çıkma yasağına rağmen Cizîr'de eylemlilik devam eder, ilçenin
tepelerinde Newroz ateşleri yakılır.
Serhildanın
ilk gününde panzerin altında ezilip ağır yaralanan 12 yaşındaki Abidin
Tuncer, 23 Mart'ta Diyarbakır Tıp Fakültesi Hastanesi'nde yaşamını
yitirir. Böylece ölü sayısı 5'e yükselir. Katledilen 4 kişinin naaşı,
ailelerine verilmeden devlet tarafından alelacele gömülmüştü. Egemenin
cenaze korkusu işte o gün kendini gösterir.
Cuma
namazı çıkışı bine yakın kişi, sloganlar atarak katledilenlerin
gömüldüğü mezarlığa yürüyüş başlatır. Öyle hızlı büyür ki insan seli,
yürüyüş kolu şehir merkezine vardığında 10, hatta 15 bin kişiye ulaşır.
Bütün Cizîr, parmakları yine tetiklerde devlet güçlerine rağmen 'PKK
halktır, halk burada' sloganını atar. Korku duyulan ve bu nedenle
engellenmek istenen cenaze töreni, omuzlarda tabutlar olmadan başlar ve
serhildanın en büyük simgelerinden birine dönüşür.
Günaydın'ın 'acı' manşeti
Sömürgecinin
ve onun zihin kodlarına sahip olanların gözünde ise Cizîr
mezarlığındaki bu görüntüler, kabustan ibaret. Bu zihin kodlarının ana
akımdaki karşılığı veya yansıması bakımından Günaydın'ın 24 Mart 1990
tarihli sayısının birinci sayfası ibret verici. 'Cumhuriyet Türkiyesi,
böyle yürüyüşler de mi görecekti? Tanrım, ne acı' manşetinin altındaki
spot aynen şöyle: "Dün, ulusca kahrolduk... Cumhuriyet tarihimizde ilk
kez, bir ilçemizdeki binlerce yurttaşımızdan 'Bölücü' sloganlar duyduk.
Kaygılarla kıvranırken, Cizre'de yüreğimizden hançerlendiğimizi
hissettik. Çok acı da olsa, gerçekleri görmenin zamanı çoktan
geldi...''
Kitleyi
hem yürüyüş halinde hem de mezar başında gösteren iki fotoğrafla
birlikte sunulan bu 'kahredici haber'in birinci sayfadaki devamı,
sanırım yorum gerektirmiyor. O yüzden aktarmakla yetiniyoruz:
Kabustan da beter...
23
Mart 1990, Cizre... Cumhuriyet tarihimizde acı gün, acı olay... 15 bin
yurttaş, zafer işaretleri yaparak, sloganlar atarak yürüyor... Daha
önceki olaylarda ölen Salih Elçioğlu ve Mehmet Yılmaz'ın mezarı başında,
hem de parmak kadar çocuklar bile, aynı işaretleri yapıyor... Bu
çocuklar, yarın büyüyecek... Ya o zaman? Cizre'de dün yaşanan
görüntüler, kabustan da beter. Olayların suçluları kim? Vatandaşı sokağa
döktüren etkenler neler? 15 bin kişi birden bire "PKK'lı" mı oldu?
Devlete niçin kızıyorlar? Bu sorunların üzerinde "Ciddiyetle" düşünmek
gerekli. Yoksa bu vebalin altından kimse kalkamayacak.
Cuma namazından sonra...
Cizre'de
dün, 4 gün önceki olaylarda ölenlerin cenazelerinin, kendilerine teslim
edilmeden toprağa verilişini protesto için, Cuma namazından sonra
başlayan gösteri bir anda büyüdü. Mezarlık ziyaretinden dönen 2 bin
kişilik topluluğun sayısı bir anda 15 bine yükseldi.
Yürek yakan sloganlar...
Güvenlik
güçlerine "Hiçbir müdahalede bulunmayın" emrinin verildiği gösterilerde
halkı kışkırtan bazı gruplar "Yaşasın Kürdistan", "Yaşasın PKK",
Yaşasın bağımsızlık", "Kahrolsun Türkiye" gibi tüyler ürperten sloganlar
attı. Ayaklanmayı andıran görüntüler yaşandı.
6 ilçede kepenkler kapalı...
Cizre'de
gözaltına alınanların sayısı 205'e yükselirken, Kızıltepe'de de yürüyüş
yapıldı. 70 kişi gözaltına alındı. Cizre, Kızıltepe, Derik, Silopi,
Midyat ve İdil'de kepenk indirme eylemi sürüyor.
15 Aralık 2012'de PolitikART'ta yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder