Türkiye’de darbe girişiminin olduğu 15 Temmuz gecesi
hiçbir dış güç, darbenin gidişatı belli olmadan açıklama yapmadı. Ne
zaman ki darbenin başarılı olmayacağı kesinleşti, o zaman AKP hükümetini
sahiplenici açıklamalar akmaya başladı. AKP elbette ki bunu yemedi.
Verdiği aşırı öz güven ve kararlılık pozları esasen içinde yaşadığı
derin tedirginliğin yansımaları.
İmralı
Notları kitabına bakılsın, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın devlet
heyetiyle yaptığı görüşmelerin gündemleri incelensin; Öcalan çoğunda
heyete darbe mekaniğini kavratmaya çalışmış. Öcalan ayrıca
“anti-darbeci” olarak isimlendirdiği diyalog sürecinin başından sonuna
kadar sürekli olarak uyarısını yaptığı darbe mekaniğinin hem iç hem de
dış dinamiklerine dikkat çekmiş:
“Türkiye’de
üç koldan paralel devlet çalışması var. Bu ilişkiler sabote edilmeye
başlandı. Sıradan lobiler değil. ABD’de stratejik ve taktik müdahalede
bulunuyor.”
“Darbe şekil
değiştirdi, ama hala devam ediyor. Yeni darbe Brüksel ve ABD’de
planlanıyor. Türk-Kürt ilişkilerini yeniden tanımlamam işlerine
gelmiyor.”
“Darbe uluslararası
küresel güçlerin işidir. Siz de üzerinde yoğunlaşacaksınız. Davutoğlu
bunun farkında değil. Ben paralelden bahsederken, paralel tanımı bir
gazetede iki kelimeyle yazılmıştı. (…) 7 Şubat, 17-25 Aralık sadece bir
darbe değildir. Küresel bir operasyondur.”
“(Yetkiliye
dönerek) Burada devlet büyük Türk gururunu oynamasın (Bunu söylerken
yüzünde ironik bir gülümseme vardı). Yoksa Menderes gibi, Özal gibi
götürürler. Çok sayıda generali var, generallerine güvenmesin. Onların
yarısı zaten ABD ile temasta. Darbeyi, komployu önlemek için ABD’yi
sürece davet etmek lazım. Suriye’yi kırmızı çizgi yapacağına Barzani’yi
kırmızı çizgi yapmalıdır. Mursi ucuz kurtardı.”
Önceki
gün Türk devletinin, geçen hafta DAİŞ tarafından büyük ölçüde
boşaltılmış olan Cerablus’u işgal operasyonu başlatıldı. Türk devlet
yetkilileri harekatı “DAEŞ/PYD operasyonu” olarak isimlendirirken -bütün
dünya DAİŞ’le savaşan yegane gücün YPG olduğunu bilmiyormuş gibi- dünya
basını ise DAİŞ’in bahane, asıl hedefin Kürtler olduğunu net bir
şekilde dile getiriyor.
Ancak
ABD buna rağmen Türkiye ve onun güdümündeki çetelerin Cerablus’taki
mizansenine hava desteği sundu. Cerablus işgal operasyonunun
başlatıldığı gün Ankara’ya giden ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden,
YPG’nin Fırat’ın doğusuna çekilmezse koalisyonun desteğinin kesileceğini
söyledi.
ABD,
Türkiye-İran-Suriye-Rusya yakınlaşmasından rahatsızdır. Çünkü bu
yakınlaşma onun çıkarlarını bozuyor. Türkiye’nin ABD’yi suçladığı
başarısız darbe girişiminden sonra Ankara’yla mesafenin açılması demek
Rusya’nın Ortadoğu’da güç kazanması demektir. Washington bunu istemez.
Bu
arada Brüksel Cerablus işine ne diyor? Avrupa Birliği Dış Politika
Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini düne kadar konuyla ilgili hala bir
açıklama yapmamıştı (FARC ile sağlanan anlaşma nedeniyle Kolombiya
Devlet Başkanını aradı ama…). Cerablus ile ilgili Brüksel adına açıklama
Berlin’den geldi. Almanya Federal Dış İşleri Bakanlığı sözcüsü
tarafından yapılan açıklamada Türkiye’nin “uluslararası koalisyonun amaç
ve hedefleri doğrultusunda” hareket ettiği söylendi. Açıklamanın
devamında sözcü, Ankara’nın PKK ile Rojava arasında bağlar bulunduğuna
inandığını, buna saygı duyduklarını ve “terörist faaliyetlere karşı
harekete geçmenin Türkiye’nin meşru hakkı olduğunu” düşündüklerini
kaydetti.
Yani sonuç olarak hem
Washington hem de Brüksel mevcut durumda Cerablus’da olup bitenleri
onaylıyor ya da en azından Türkiye ile siyasi çıkarları gereği bu işgal
saldırısına göz yummuyorlar.
Peki
neden? Ya da şöyle soralım: Ankara’nın devam etmekte olan Üçüncü Dünya
Savaşı’nın merkez alanının dışında kaldığını düşünebilir miyiz? Ki bu
savaşın önceki iki dünya savaşından temel farkı, askeri değil siyasi
boyutunun önde olmasıdır. Evet, askeri boyutun günümüzde yoğunlaştığı
alan Rojava/Suriye ve Başur/Irak olmaktadır. Ama siyasi merkezi
Türkiye’dir. Türkiye’deki mevcut kriz ve kaos durumu, yaşanmakta olan
Ortadoğu merkezli Üçüncü Dünya Savaşı kapsamındadır. Ki şu sıralar
Türkiye’nin ‘Ortadoğulaşmasından’ bahsedenler yanılgı yaşamamalı; onlar
sanıyor ki Ortadoğulaşmak IŞİD’in saldırılarına hedef olmak demektir.
Oysa Türkiye bugün zaten Ortadoğu’dur.
Ortadoğu’nun
tüm çelişki, tüm kriz ve kaoslarını özet yaşayan Türkiye’nin Cerablus
işgal projesinin ortaya çıkma biçimi ve hedefleri bir yana –yer
sorunundan ötürü son ve önümüzdeki günlerdeki Şam-Ankara-Tahran
trafiğini hatırlatmakla yetinelim-; dış güçlerin buna göz yumması veya
destek sunması nasıl bir anlam taşıyor?
Bakur’daki
özyönetim direnişi karşısında Türk devletinin soykırımcı saldırıları
karşısında sessiz kalan dış güçler, bugün Cerablus’da neyi planlıyor?
Askeri ve istihbarat olarak kalıcı yerleşmeyi amaçlayan Türkiye
açısından iyi şeyler olmadığı kesin. Burada da bir darbe mekaniği söz
konusu olabilir mi? Bence gayet muhtemel. Şimdi önemli olan, bu mekaniği
etkisizleştirmektir.
Abdullah Öcalan, 10 Ocak 2014’te
devlet heyetiyle yaptığı görüşmede bir konuya özellikle dikkat çekmiş:
Darbe sistematiğinin kalıcı olarak açılmasında Ortadoğu’ya özgü
demokratik çözüm sisteminin bütünselliği, iç içeliği. Cerablus’taki
gelişmelere ve bununla bağlantılı Rojava ve Demokratik Suriye
mücadelesinin bütünselliğine bir de bu açıdan bakmakta fayda vardır.
26 Ağustos 2016'da YÖP'de yayımlandı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder