Önceki gün sosyal medyaya bir görüntü düştü. DAEŞ’ten
özgürleştirme hamlesinin son aşamaya geldiği Minbic’te çekilmiş. Dümdüz
ve boş bir arazi görüyoruz. Arkada binalar. Arazinin üzerinde de ise çok
sayıda siyah kumaş parçası. Kamera yaklaşınca anlıyoruz ki siyah bezler
aslında kara çarşaf. Arkada görünen binalarda yaşayan kadınlar,
özgürlüğe koşarken zorla büründürüldükleri karaları atmış.
Bir
başka görüntüde bir kız çocuğu sevinçle kameranın önünde üstündeki kara
çarşafı çıkarıyor: “DAEŞ gitti! DAEŞ’ten kurtulduk! Vallah bu kara
çarşafları istemiyoruz!”
Benzer
bir görüntüyü daha önce görmüştük. Hareket halindeki bir kamyonun
üzerinde bir kadın büyük bir mutlulukla, altında rengârenk bir elbise
giydiği kara çarşafını atıyordu.
* * *
Demokratik
Suriye Güçleri’nin 2 Haziran’da DAİŞ’ten özgürleştirilmesi için hamle
başlattığı Minbic kentinin adını çoğumuz son dönemde duymuşuzdur. Oysa
kadim bir tarihe sahip bir kenttir Fırat’ın 30 kilometre batısında
bulunan Minbic. Kentin isminin kökeni Aramice Mnbg olup ‘bahar tarafı’
anlamına geliyor. İsminin anlamından da anlaşılıyor ki, vaktiyle
İskender tarafından da fethedilen şehir çok zaman önce de stratejik bir
anlam ve konuma sahipti. Öyle ki Grekler şehre önce Hieropolis yani
‘tapınak şehri’ daha sonra ise Hierapolis yani ‘kutsal şehir’
demişlerdir.
Minbic’e
kutsallık atfedilmesinin sebebi, şehrin koruyucu tanrıçası Atargatis’in
merkezi olmasıydı. Atargatis (Aramice: Ataratha), Kuzey Suriye’nin büyük
tanrıçasıdır. Atargatis aslında bereket tanrıçası olmakla birlikte,
kendinin ve halkın sahibesi olarak onların korunmasından ve refahından
da sorumluydu. Bu nedenle genellikle başında bir taç ve elinde başak
demetiyle betimlenirdi. Tahtını taşıyan aslanlar ise doğa üzerindeki
gücünü ve etkisini simgelerdi.
İnancı
ve etkileri Grek ve Roma’ya kadar yayılmış olan Atargatis, aynı zamanda
tarihteki ilk denizkızıdır. Verimlilik ve üretkenlik tanrıçasıydı.
Simgesi yarı balık yarı kadındı. Balık üretkenliği simgelerken su da
yaşamı sembolize ediyordu.
* * *
Atargatis’in
kenti 20 Temmuz 2012’de önce ÖSO, sonra da Ocak 2014’te DAİŞ’in
kontrolüne geçti. DAİŞ’in eline geçince tanrıça kültürüyle bir zamanlar
Ortadoğu sınırların ötesine ilham sağlayan Minbic erkek egemenliğin ve
kadın düşmanlığın en kaba ifadesince teslim alınmış oldu.
Güncel
olan her şey aynı zamanda tarihsel olup, derin bir sembolizme sahiptir.
Bugün DAİŞ’in istilasına mekan olan yerlerin bir zamanların ana tanrıça
kült merkezleri olması tesadüf olabilir mi? Ya da DAİŞ, kadın düşmanı
‘imparatorluğu’ için seçtiği bölgenin tarihini bilmiyor olabilir mi? Hiç
sanmıyorum.
O yüzden de ne Minbic hamlesini
sadece askeri-stratejik bir operasyon olarak ele almalı ne de Minbic’ten
gelen görüntüleri basite saymalı. 2 buçuk yıldır DAİŞ’in sistematik
kadın ve toplum kırımı uygulamaları altında yaşamak zorunda bırakılan
Minbiçli kadınların özgürlüğe daha ilk adımlarda üstündeki kara
çarşafları atması simge gücü yüksek bir olaydır. Artık bir saniye bile
fazladan DAİŞ’in dayattığı karanlık içinde yaşamayı kabul etmediklerini
gösteren kadınlar, DAİŞ faşizminin, kadın düşmanlığının ve köleliğinin
simgesi olan kara çarşafı atarak tavır sergiliyor.
O
çarşaf ki kadına ve yaşama dair ne varsa örtüyor, yok etmeyi amaçlıyor,
görünmez kılıyor. O çarşaf ki her türlü rengi karaya, her türlü ışığı
karanlığa mahkûm ediyor. Karanlığın dünyaya yayılmak istendiği merkez
ise bir zamanlar kadınlar öncülüğünde insanlık devrimine beşiklik etmiş
topraklardır.
O nedenle Rojava
ve Kuzey Suriye’de Demokratik Suriye Güçleri tarafından DAİŞ’e karşı
geliştirilen hamleler, sadece askeri anlamı olan operasyonlar değildir.
Bir kadın devrimi olan Rojava Devrimi artık Suriye’nin kuzeyinin tümüne
yayılıyor.
Kuzey Suriye ana tanrıçası Atargatis’in mekanında
kadınların özgürlüğe ilk adımlarda DAİŞ’in kara çarşaflarını atmasının
bir de böylesi bir anlamı var. Rojava kadın devrimi artık Kuzey
Suriye’de.
8 Temmuz 2016'da Yeni Özgür Politika'da yayımlandı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder