Türk devletinin sözde ılımlı çeteler eşliğinde Cerablus’a
işgal amaçlı saldırısının ilk günlerinde dış güçler tarafından yapılan
açıklamaları anımsayalım. ABD’den ilk günlerde resmi bir açıklama
gelmezken, Joe Biden’e Ankara ziyaretinde eşlik eden bir yetkili, Türk
devletinin Cerablus saldırısının Washington ile birlikte planlandığını
ve ABD’nin öncülük ettiği uluslararası koalisyonun operasyona destek
sunduğunu söyledi. Son dönemde Suriye’de askeri ve istihbarat varlığı
gösterdiği konuşulan Almanya, şaşırtıcı düzeyde belki de en net
açıklamayı yaptı. Federal Dış İşleri Sözcüsü, Türklerin Rojava’da
tamamen Kürtlerin kontrolünde olan bir bölgeye karşı durduklarını
belirtip, Alman hükümetinin Türkiye’nin Kuzey Suriye’de başlattığı
askeri operasyonunu desteklediğini açıkladı. Dolayısıyla kendilerinin de
birleşik bir Rojava özerk bölgesine karşı olduklarını ve bu konuda
Türkiye’nin arkasında durduklarını açıktan dile getirmiş oldular.
Rusya
ilk etapta Türkiye’nin yapacaklarını Suriye yönetimi ile
ortaklaştırması gerektiğini söyledi. Çok geçmeden Rus Dışişleri
Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Suriye’deki çatışmanın bir tek diyalog
yoluyla çözülebileceği söylendi. Rusya’nın Ankara’ya karşı elinin hala
çok güçlü olduğu hesaba katıldığında pek de yumuşak bir açıklama olmuş.
Dış
güçlerin ilk etaptaki açıklamaları böyle. Suriye hükümeti adına yapılan
ilk açıklamada ise Türklerin operasyonunun egemenlik haklarının ihlali
olduğu söylenerek “Suriye’deki terörle mücadele etmek isteyenler bu
konuda Suriye hükümeti ve ordusu ile ortaklaşmalı” denildi. Savaşın
başlamasıyla birlikte Şam ile Ankara arasındaki retoriğin ne denli
düşmanlık içerdiği göz önünde bulundurulduğunda fazlasıyla ‘kibar’ bir
uyarı.
Washington’dan ardından
günlerce ısrarla tek bir resmi açıklama yapılmazken, 28 Ağustos’ta –
yani işgal saldırısının beşinci gününde – peş peşe oldukça net beyanlar
geliştirilmeye başladı. Önce Merkez Kuvvetler Komutanlığı, ardından ABD
Savunma Bakanlığı, sonra da Beyaz Saray’dan yapılan açıklamalarda
Türkiye’nin Demokratik Suriye Güçleri’ne, yani YPG’ye saldırmasına karşı
çıkıldı. Ayrıca bu saldırıları durdurmak için Türkiye ile bir dizi
görüşmenin yapıldığı da yansıtıldı. Çok geçmeden de ateşkes haberi
basına yansıdı. SDG’nin kendilerini Türklerin saldırılarına karşı
savunduğu düşünüldüğünde sağlananın ateşkesten ziyade Türkiye’nin
saldırılarını durdurması oldu. Ankara’nın bu kadar rahatsızlık duyup
ateşkes mevzuu reddetmesini sebebi budur. Tabii bununla birlikte
Washington’un kendisini ve SDG/YPG’yi ‘taraflar’ olarak isimlendirip
eşitlendirmesine çok sinirlenmiştir.
Peki
hem ulusal ve uluslararası basın hem de kamuoyu nezdinde Cerablus
konusundaki tutumu nedeniyle yoğun baskı ve tepkilerle karşı karşıya
kalan ABD neden bu kadar geç harekete geçti? Elbette ki Washington
açısından Türkiye ile ilişkinin düzeltilmesi, Ankara’nın Moskova’ya daha
fazla yakınlaşmasının önlenmesi, yine Kürt güçlerinin Fırat’ın
batısında daha fazla ilerlememesi önemlidir. Rojava’daki Kürt güçleri
ile uluslararası koalisyon kapsamında taktik düzeyde ilişkiler
bulunmasına rağmen, bu ilişkinin asla stratejik olmadığı, özellikle de
Kürtlerin öncülüğünde Rojava ve Kuzey Suriye’de geliştirilen üçüncü
yolun ABD’nin bölgedeki çıkarları ve yeniden dizayn planları ile
çeliştiği unutulmamalıdır.
Fakat
bütün bunlar bir yana, ABD’nin Cerablus meselesine yaklaşımında daha
fazla görünürlük kazanan, Pentagon ile Beyaz Saray arasındaki çelişkiler
oldu. Zira Türklerin Cerablus operasyonunun aslında bir yıldan beri
gündemde olduğu açıklaması doğrudur. Joe Biden’in Ankara ziyaretinde
uçaktaki gazetecilere brifing veren ABD’li yetkilinin de ‘operasyon
birlikte planlandı’ sözleri de gerçeği yansıtmaktadır. Ancak bu konuda
Ankara ile işbirliği yapan, Beyaz Saray değil Pentagon olmuştur. Ve eğer
son dakikada Ankara Washington’u beklemeden kendi başına tetiğe
basmışsa, bunun temel sebebi Beyaz Saray’ın operasyona sıcak bakmayıp
oyalamacı bir tutum içerisine girmesiydi. Ankara’nın ise daha fazla
bekleyecek zamanı yoktu çünkü Cerablus Askeri Meclisi kuruluşunu ilan
etmişti, Mınbiç’ten sonra SDG’nin Cerablus’a ilerleyeceği artık
kesinleşmişti.
Son bir haftada
Türkiye’nin Cerablus’a işgal saldırısı bağlamında en fazla konuşulan
ABD’nin tutumu olduysa da, bölge güçlerinin ve Rusya’nın yaklaşımını
gözden kaçırmamalı. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’nun önceki
gün Yeni Özgür Politika’da yayımlanan yazısında dikkat çeken bir ayrıntı
vardı. Karasu, Suriye rejimi Haseke’de başarısız kalınca İran ve
Suriye’nin Türklerin Cerablus’a saldırmasına onay verdiğini yazdı.
Haseke’de Asayiş Güçleri ile Suriye rejim güçleri arasında sağlanan
ateşkeste Moskova’nın rol oynadığı dikkate alındığında, Ruslar da
muhtemelen Suriye devlet güçlerinin Haseke’de Kürtlere karşı saldırıya
geçeceğini bilip bunu onaylamıştı.
Peki
Tahran? İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Cabiri Ensari, tıpkı
KDP lideri Mesud Barzani gibi Cerablus saldırısına saatler kala
Ankara’daydı. Zaten son bir ayda Ankara-Tahran arasındaki görüşme
trafiği epey hızlanmıştı. Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 Ağustos’ta İran
Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile görüşürken, bir hafta sonra da Türk Dış
İşleri Bakanı Çavuşoğlu Hindistan yolunda Tahran’da durakladı. Bu arada
önemli bir detay: Hiçbir dış güç 15 Temmuz gecesi darbenin
başarısızlıkla sonuçlanacağı anlaşılmadan açıklama yapmazken, İran
Dışişleri Bakanı Zarif, girişimin nasıl sonuçlanacağı henüz belli
olmamışken Twitter hesabından Erdoğan’la dayanışma mesajı vermişti.
Türkiye-İran
arasındaki ilişkilerin darbe girişiminden sonra bu denli ısınmasının
bir sebebi, Ankara’nın Şam’la arasını düzeltmek için Tahran’a duyduğu
ihtiyaçtır. Ancak AKP’nin Suriye ile arasını düzeltmeye ihtiyaç
duymasının nedeni ise Kürt karşıtı politikasıdır. Dolayısıyla
Ankara-Şam-Tahran üçgeninde – Hewlêr’i de buna dahil edebiliriz –
ilişkilerin yeniden ısıtılmasının sebebi, Kürtlerin kazanımlarını
önlemek amacıyla yeni bir ortak politikayı oluşturma planlarıdır.
Bu
amaçla Mayıs ayında Cezayir’de bir toplantının alındığı biliniyor,
Selahattin Erdem bu konuyu vaktiyle köşesinde kapsamlı bir şekilde
yazmıştı. Cezayir’deki toplantıya Türk devleti adına MİT’ten emekli bir
general katılım sağlarken, aynı gün Genelkurmay eski İstihbarat Daire
Başkanı İsmail Hakkı Pekin Şam’daydı. Emekli Korgeneral Pekin,
Türkiye’nin Cerablus saldırısından hemen önce de, yani 21 Ağustos’ta
Şam’a gitti. Burada, aralarında Baas partisinin ikinci adamı Abdullah el
Ahmar, Suriye Ulusal Güvenlik Ofisi Başkanı Ali Mamluk, Dışişleri
Bakanı Valit Muallim ve yardımcısı Faysal Mikdad’ın da yer aldığı çok
sayıda üst düzeyli yetkili ile görüştü. Hata deniliyor ki
Ankara-Şam-Tahran hattında yapılan müzakereleri Türk tarafı adına
yöneten kişi de Pekin’dir.
İsmail
Hakkı Musa’nın biyografisine bakıldığında, dikkat çeken bir nokta, Kürt
Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkartılmasında oynadığı
roldür. Zira Musa, 1998’de Suriye ile Türkiye arasında yaşanan kriz
döneminde imzalanan Adana Mutabakatı’nı yürüten isimdir. 2011-2013’te
Ergenekon davasından tutuklu olan Pekin, şimdilerde Doğu Perinçek’in
partisinde başkan vekilliği yapıyor. Hatırlanırsa Perinçek bundan bir
süre önce Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin normalleşeceğini ve
İran arabuluculuğunda iki ülke arasında müzakerelerin başlayacağını
söylemişti.
Doğu Perinçek ismi
İmralı Notları’nda da sık sık geçiyor. Devlet heyetiyle yapılan bir
görüşmenin gündem maddelerine göre Abdullah Öcalan, Perinçek’in
kendisini Türk milliyetçi biçiminde sunmasının “CHP ve MHP’nin (tüm
benzer varyantların) Beyaz Türkleştirme projesinin bir parçasıdır”.
Hatta Öcalan bir görüşmede Perinçek’in çözümlemesini yapar:
“Tüm
veriler Doğu’nun dizayn edilmiş sahte bir Amerikancı olduğunu
gösteriyor. Tıpkı Rahim, yani Taner Akçam gibi. İbrahim Kaypakkaya bunu
biliyor. O dönem Doğu yakalanınca hemen teslim oluyor. 1971’de
ajanlaşmıştır. Özel Harp Dairesine girdiği kesin. Daha öncesi de
olabilir. Hatta babasında da olabilir. (Devlet Yetkilisine dönerek) Bunu
araştırabilirsiniz. Aslında komuta da Doğu’da değildir. Doğu sadece
önde görünüyor. Komuta İsmail Hakkı Pekin’dedir. Genelkurmay İstihbarat
Daire Başkanıydı. AKP’ye söyleyin: Doğu ile ittifak yapıyorsanız kutlu
olsun. İran ile ilişkisi önemlidir. İdamlarla İran IŞİD’den daha beter
şeyler yapabileceğini de gösterdi. İran bunlarla ilişkiye girmişse bu
İran’ı da götürür. İran’da da şu anda müthiş bir iktidar mücadelesi var.
Ruhani, Ahmedinejat, diğer kanatlar iktidar mücadelesi yapıyorlar. Bu
ittifak İran’ın yıkımını hazırlar.”
Görülüyor ki
savaşın devam ettiği Suriye yanı sıra bölgedeki temel statükocu güçleri
teşkil eden Türkiye ile İran, Kürt karşıtı politikalar üzerinden
varlıklarını sağlama alma gayreti içindeler. KDP’nin buna hizmet eden
pozisyonu ayrı bir mesele.
Peki bu planların başarılı olması mümkün mü? Doğrusu
sanmıyorum. Hatta tam tersi, hangi rejim ki bu süreçte Kürt karşıtı
politikasını derinleştirirse aşılacaktır. Ki Türkiye’de olup biten
budur. İran’ın başına gelecek olan da budur.
2 Eylül 2016'da yayımlandı
Playtech casino review and sign-up bonus - KT Hub
YanıtlaSilPlaytech 인천광역 출장안마 has a very 김포 출장샵 solid and reliable and reliable list of games and services to choose from. Read about their casino 거제 출장안마 games, casino games, 강릉 출장샵 promotions, Rating: 5 · Review by Jayesh 밀양 출장안마 Bhattar