Güçlü bir kurtuluş ideolojisine dayanmayan hiçbir kadın savunma
direnişi yerelde de dünyada da bu denli büyük yankı uyandıramazdı. Çünkü
Kobanê direnişinin simgesine dönüşen Arîn Mîrkan’ın gözlerinden
yansıyıp milyonlarca insanın kalbine dokunan şey, işte bu özdür.
Dünyanın dört bir yanından gazetecilerin, fotoğrafçıların,
belgeselcilerin kameralarıyla yakalamaya çalıştıkları YPJ militanlarının
bakışlarının, duruşlarının, iddia düzeylerinin, acı ve sevinçlerinin
altında yatan, işte bu ruhtur.
20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçişte Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
tarafından yapılan “21. yüzyıl kadına dayalı partileşmenin yüzyılı
olacaktır” biçimindeki tespit doğrultusunda Kürt Kadın Özgürlük Hareketi
de örgütlenmesinde kapsamlı değişikliklere gitmişti. PJKK (Partiya
Jinên Karkerên Kurdistan – Kürdistan İşçi Kadın Partisi) ile başlayan
Kürt kadın partileşmesi ismen bir değişikliğin çok ötesinde olup, öylece
birlik yerine parti kurma şeklinde kesinlikle ele alınmamalıdır. Zira
kadın partileşmesi, hem Kürdistan hem Ortadoğu hem de dünyada yaşanan
(ve yaşanacak olası) toplumsal ve sistemsel gelişmeler ışığında, doğacak
yeni imkanları ve oluşacak ihtiyaçları karşılayacak bir örgütlenme
formu olarak hedeflenip ortaya çıktı.
Partileşme şimdi daha iyi anlaşılıyor
Aslına bakılırsa Kürt Halk Önderi’nin o dönem dile getirdiği ’21.
yüzyıl kadının yüzyılı olacaktır’ şeklindeki tespiti yaşadığımız şu
süreçte daha net anlaşılmaktadır. Ki 1990’ların sonu 2000’lerin başında
Kürt kadın partileşmesine belki de derinine anlam verilememişti. PJKK ve
ardındaki süreçte PJA ile PAJK’ı klasik anlamda siyasi parti biçimde
ele alan anlayışlar yanı sıra ayrı bir kadın partisinin elzemliğini
lokal ve evrensel düzeyde yaşanan (ve yaşanması olası) gelişmeler
bağlamında görmeyen yaklaşımlar söz konusu olmuştur. Oysa Kürt Halk
Önderi Abdullah Öcalan dünyada eşi benzeri olmayan bir sistemik öngörü
ile bu tespiti yapıp Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nin öncülük iddiasını
uygulayabileceği zeminin formü olarak partileşmeyi önermişti. Bu
partileşme ise esasen ideolojik olup lokal ve evrensel ayrımı yapmayan
bir öze sahiptir.
Bu ise oldukça önemli bir husustur. 20. yüzyılın sonunda dünyada
kadın hareketlerin durumunu anımsayalım. Aslında bütün bir yüzyılı
dünyanın dört bir yanında oldukça mücadeleli, direnişçi ve sonuç alıcı
biçimde yaşamış olan kadınlar – seçme ve seçilme hakkının
kazanılmasından savaş karşıtı hareket öncülüğüne, faşizme karşı
direnişten feminizme – kapitalist modernitenin giderek daha inceltilmiş
saldırıları ile karşı karşıya kaldılar. Kadınların eylem ve bilinç
düzeyi derinleştikçe ataerkil sistemin de varlığını sürdürmek için
verdiği özgür kadın karşıtı savaşının yol ve yöntemleri inceldi. Batı
toplumlarının yaşadığı küresel kuzeyde kapitalist modernite kadınların
özgürlük mücadelesini frenlemek için sahte özgürlük anlayışlarına
sarılarak kadının ruhunu ve bedenini metalaştırıp görülmez kölelik
zincirlerine bağlaması bunu gösterir. Küresel güneyde ise en maskesiz
haliyle, geçmiş çağlara ait zannedilen bir barbarlıkla kadınlara
köleliği dayatırken, küresel cinsiyetçi sistemin yürüttüğü ideolojik
saldırılar da yeni bir boyut kazandı. Örneğin 1995 yılında yapılan BM
küresel kadın konferansında gündemi belirleyen ‘küresel kuzey – güney
çelişkisi’ biçiminde kendini gösteren iktidarcı yaklaşımlar sistemin
kendini kadın hareketine taşıyıp içeriden bölmesi şeklinde ifade
ederken, kadınların kendi içinde güçlü bir ideolojik mücadele yürütme
aciliyeti de kendini ortaya koymuş oldu. Zira ancak kendi içinde güçlü
ideolojik mücadele yürüten bir kadın hareketi, ataerkil sisteme karşı
etkili bir mücadele yürütebilir. Bu mücadelenin somut etkinlik düzeyini
belirleyecek olan ise ideolojik ayağıdır.
Kobanê’de açığa çıkan gerçekler
Dolayısıyla dünya kadınları açısından 21. yüzyıla giriş yaparken en
acil ihtiyaç, sistem karşıtı (ve bir de sistem kurucu/inşacı) ideolojik
mücadeleye yeniden ivme kazandıracak bir aşamaya ulaşmaktı. Bunun için
ise formda yenilenme, ideolojide derinleşme, pratik mücadelede
somutlaşma ihtiyacı da bulunmaktaydı. Fakat bunun yanında belki de en
belirleyici husus, buna öncülük edecek ‘lokal’ kadın hareketinin
evrenselleşme düzeyi olmaktaydı ve hala da olmaktadır. Kadın Özgürlük
İdeolojisi bu bağlamda evrensel olmak zorundadır. Hatta yerel kökleri
üzerinden yükselerek evrenle bağını sürekli olarak kurdukça gerçek
anlamda bir ideoloji olabilir. Bu konuda öncülük misyonunu üstlenecek
yerel veya bölgesel kadın hareketi ne denli donanımlı ve güçlü ise,
dünya kadınlarına yapacağı katkı, evrensel kadın özgürlük mücadele
tarihine bırakacağı iz o denli güçlü, anlamlı ve büyük olur.
İşte 20. yüzyılın sonunda partileşerek bu misyonu üstlenen Kürt Kadın
Özgürlük Hareketi, artık gerçek anlamda evrenselleşmiştir. 2014
yılından çıkarılacak temel sonuç budur. Bu gerçeğin kendisini gösterdiği
lokal merkez ise Kobanê olmaktadır. Ve bunun ötesinde bir nevi 16 yıl
önce, 1998’de başlayan Kürt Kadın Partileşmesi’ni de neden, ihtiyaç ve
imkanlarıyla birlikte Kobanê’de açığa çıkan gerçek sayesinde bugün daha
iyi anlıyoruz.
Kadının DAİŞ’le mücadele gerekçeleri farklıdır
Peki DAİŞ’in Şengal ve Maxmur’dan sonra saldırdığı Kobanê’den
dünyanın dört bir yanına yayılan, özgürlüğü için öz savunmasını
geliştiren Kürt kadınının sesi ve simasının altında nasıl bir gerçek
yatmaktadır? DAİŞ çetelerinin saldırılarına karşı Kobanê’de destansı bir
savunma savaşının özneliğini üstlenen YPJ savaşçıları nasıl bir
realiteyi simgelemektedir?
Öncelikle şunu vurgulamakta fayda vardır: Kobanê’de ve farklı
alanlarda DAİŞ çetelerine karşı direnişi geliştiren Kürt kadınları,
‘sadece’ omzunda silahı ile mücadele yürüten militanlar olarak
karakterize edilemez. Ki bu mücadeleyi birlikte, omuz omuza veren bir
YPJ savaşçısı ile bir YPG savaşçısının DAİŞ’le mücadele gerekçesi asla
bir olamaz. Mücadele gerekçeleri bir yere kadar ortak olmakla birlikte,
kadının bunun ötesinde çok özgün savaşma nedenleri var. Zira DAİŞ’in
şahsında somutlaşan, bir kadın kırımı harekatıdır. Kadın düşmanlığının
en kaba, maskesiz, somut halini temsil eden DAİŞ, Kürt Kadın Özgürlük
Hareketi’nin simgelediği her türlü değere karşıttır. Ama bu genel kadın
karşıtlığının yanında Kürt Kadın Özgürlük Hareketi teorik ve pratik
düzeyi ile DAİŞ açısından en büyük düşmandır.
Bugün Kürt kadınının öz savunma direnişinin düzeyini belirleyen de,
bu ideolojik özgürleşme ve örgütlenme düzeyidir. Güçlü bir kurtuluş
ideolojisine dayanmayan hiçbir kadın savunma direnişi yerelde de dünyada
da bu denli büyük yankı uyandıramazdı. Çünkü Kobanê direnişinin
simgesine dönüşen Arîn Mîrkan’ın gözlerinden yansıyıp milyonlarca, belki
de milyarlarca insanın kalbine dokunan şey, işte bu özdür. Dünyanın
dört bir yanından gazetecilerin, fotoğrafçıların, belgeselcilerin
kameralarıyla yakalamaya çalıştıkları YPJ militanlarının bakışlarının,
duruşlarının, iddia düzeylerinin, acı ve sevinçlerinin altında yatan,
işte bu ruhtur. Kürdistan topraklarında, esasında da dağlarında son
35-40 yılda sınırsız bedellerle yaratılan bu kadın özgürlük ruhu bugün
işte her türlü mekansal sınırı aşıp evrenselleşmiştir. 2014 yılının bize
öğrettiği budur.
Eğer DAİŞ’in türediği El Kaide çetelerinin
burkalar altında görünmezliğe mahkum etmeye çalıştığı Afgan kadınları,
Taliban’a rağmen ellerinde “Kobanê’nin cesur kadınları, sizlerleyiz”
yazılı pankartlarla eylem yapmışsa, buradaki gizli mesajı çok iyi
anlamalı. Zira 1 Kasım Dünya Kobanê Günü vesilesiyle 60’ın üstünde
ülkede yapılmış eylemlere dair çıkarılacak çok sonuç var. Ki bu
eylemleri ‘sadece’ dayanışma kapsamında yapılmış eylemler olarak
görmemek gerekir. Japonya’dan Güney Afrika’ya Kürtlerin doğru dürüst
yaşamadığı ülkelerde Kobanê için ayağa kalkan insanlar, oradaki direnişi
ve onun temsil ettiği değerleri sahiplendikleri için, kendi
direnişleri, kendi kaderleri olarak gördükleri için eyleme geçtiler.
Sınırlar kalktı. Kobanê lokalliğindeki mücadele gün geçtikçe
evrenselleşti ve iki zıt sistemin – kadın özgürlüğüne dayanan demokratik
modernite ile kapitalist modernite sisteminin – kıyasıya çarpıştığı
alan haline geldi.
Dünya kadınlarının mesajını doğru anlamak
Peki Kürt kadınları olarak geride bırakmakta olduğumuz 2014 yılını
değerlendirirken, çıkarılacak sonuçları nasıl ele alacağız? Yeni bir
mücadele yılına daha giriş yaparken, bu yılın omuzlarımıza yüklediği
misyonu nasıl tamamlayıp, buna göre nasıl örgütleneceğiz? Esas sorulması
gereken sorular bunlardır. Mesela 1 Kasım’da ülkelerinin 6 eyaletinde
El Kaide ve Taliban gerçeğine rağmen ellerinde YPJ savaşçılarının
resimleri ile yürüyen Afgan kadınlarının Kürt kadınlarına mesajını nasıl
ele alıp, nasıl bir yanıt vereceğiz? Ulaşılmış olan evrenselleşme
düzeyi Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nin omuzlarına ne tür yeni görevler
yüklüyor? Tikel ile evrensel arasındaki bağ bundan sonra nasıl
kurulacak?
2014 yılını tamamlarken bu gibi soruları kendimize sormamız, güçlü
yanıtlar geliştirmemiz hayati olmaktadır. Kobanê direnişi ile birlikte
kadın kurtuluş mücadelesi açısından inanılmaz evrenselleşme imkanları
ortaya çıkmıştır. Şimdi önemli olan, bu durumun tespitini doğru yapıp
var olan potansiyeli kazanıma dönüştürecek adımlar geliştirmektir. Ki
dünya kadınları şimdiden çok şey kazandı. Tarih bunu da yazacaktır
elbette.
Newaya Jin gazetesinin Aralık 2014 sayısında yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder