28 Ara 2014

Şengal ve Kobanê’den sonra Güney Kürdistan

Bu yazı yayımlandığında 100. gününü geride bırakmış olacak Kobanê direnişi, şimdiden insanlık tarihinin altın sayfalarında yer almayı başarmış, gerçekten de tarihi ve destansı bir direniştir. Öyle ki Stefan Zweig yaşıyor olsaydı, “İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar” kitabının en başına eklerdi Kobanê direnişini. Muhtemelen Borges de DAİŞ çeteleri ve onların maskesi arkasında gizlenen bölgesel ve uluslararası güçlerin bu kirli oyunu karşısında “Alçaklığın Evrensel Tarihi”ni yeniden yazardı.
Rojava’nın en küçük kantonu olan Kobanê’de devam eden direniş, kendi lokalliğini çoktan aşmış, evrensel niteliğe kavuşmuştur. Dünyanın dört bir yanından insanların ortak insanlık değerlerini savunmak üzere YPG/YPJ güçlerine katılması ve 40’ın üzerinde ülkede Kobanê ile dayanışma amacıyla eylemler düzenlenmesi, bunun en somut göstergesidir. Ama bunun ötesinde Kürt ulusallığı açısından da Kobanê ile birlikte çok şey değişti. Kobanê direnişi, bütün Kürdistan’da çok büyük bir etki yaratırken, en yoğun izleri Güney Kürdistan’da görmek mümkündür.


Duygusal bütünleşme güçlendi

Güney Kürdistan’da ‘yeni süreç’ aslında bundan 6 ay önce, DAİŞ çetelerinin Musul işgali ile başladı. Ağustos ayının başında önce Şengal, ardından Maxmur ve Germiyan bölgesine yönelik saldırılarla birlikte siyasal, toplumsal ve ekonomik etkileri yoğun bir safhaya geçilmiş oldu. Bu tarihlere dikkat edildiğinde, DAİŞ çetelerinin 2014 yılı baharından beri zikzaklı bir şekilde, bir Kobanê’ye, bir Güney Kürdistan’a saldırdığı görülür (Mart-Nisan’da Kobanê, Haziran’da Musul, Temmuz’da Kobanê, Ağustos’ta Şengal ve Maxmur, Eylül’de Kobanê).
Peki bu sürecin Güney Kürdistan toplumu üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Öncelikle parça merkeziyetçiliğine karşı daha bütünsel bir ülke bilincinin geliştiği söylenebilir. Mevcut durumda resmi olarak, yani uluslararası alanda tanınmış bir statüye sahip tek Kürdistan ‘parçası’ Federe Kürt Bölgesi adıyla Güney Kürdistan’dır. Diğer ‘parçalarda’ devlet güçleriyle savaş devam ederken, Güney Kürdistan kendisini ‘özgürleşmiş’ sayıyordu. Hatta DAİŞ’in Şengal’e saldırısına kadar pek yakında bağımsız devletin ilan edileceği söyleniyordu. Fakat bir anda katliam ve soykırım tehdidinin Kürdistan’ın bu bölgesi açısından da yok olmadığı çok acı bir biçimde görülmüş oldu.
Hemen sonra başlatılan Kobanê’ye yönelik saldırı dalgası ve bu saldırılara karşı yükseltilen direniş, Güney Kürdistan toplumunda duygusal bütünleşmeyi güçlendirmiştir. Dikkat edilirse önceleri Kürdistan’ın diğer bölgelerindeki olaylar Güney’de sınırlı düzeyde yankı bulurken, Kobanê ile birlikte bu durum değişti, çok ciddi bir yankılanma oldu. Bu yankılanma kuşkusuz hissetmeyle alakalı olduğu gibi, Güney Kürdistan toplumu ülkenin başka bir yerinde yaşanan bir gelişmenin kendilerini de birebir nasıl etkileyebildiğini görmüş oldu. Dolayısıyla ülkeye dair daha bütünlüklü bir algının güçlendiğini söyleyebiliriz.

Bu sürecin kazananı


Toplumsal alandaki bu ulusal birliği güçlendirici hava aynı düzeyde siyasete de yansımasını buldu mu peki? Bazı olumlu adımlar atılmış olsa da -örneğin Güney Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinde DAİŞ’e karşı Gerilla ve Peşmerge’den ortak operasyonlar ve Peşmerge’nin Kobanê’ye gidip destek sunması– ulusal birlik politikası yeterli düzeyde gelişmemiştir. Dar iktidarcılık yerine ulusal çıkarları esas alan bir siyasi anlayış gelişmiş olsaydı Ulusal Kongre toplanmıştı bile. Ancak bu konuda siyaset maalesef toplumun hem düzeyinin hem de beklentilerinin çok gerisinde kalıyor.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu’nda yapılan 11. Kürt Konferansı’nda röportaj yaptığımız Alman düşünce kuruluşu SWP’nin Ortadoğu uzmanı, şöyle bir tespitte bulundu: “[DAİŞ’in Güney’e yönelik saldırılarıyla başlayan] Mevcut krizin kazananı Abdullah Öcalan ve PKK iken, kaybedeni ise Mesut Barzani ve KDP olmuştur.” Gerçekten de başta Şengal olmak üzere ardından Maxmur ve Germiyan bölgesinde Gerilla’nın DAİŞ’le mücadele irade ve iddia düzeyi, Güney halkı tarafından büyük sevgi ve sempati ile karşılandı. Unutulmamalı ki Şengal ve Maxmur başta KDP’ye bağlı Peşmerge güçleri tarafından savunulmazken, Kobanê’de YPG ve YPJ güçlerinin DAİŞ’in teknik üstünlüğüne karşı elindeki sınırlı imkanlara rağmen kahramanca direnmesi Güney toplumunda derin etki yapmıştır.

Güney'de siyaset kültürüne etkileri


Siyasi alanda Ulusal Kongre’ye ayak diremeler de aslında Kobanê direnişinden bağımsız olmayıp, onunla doğrudan bağlantılıdır. Şimdi önemli olan, farklılıkların tanınması temelinde ortak paydalar doğrultusunda ulusal birlik politikasının geliştirilmesidir. Günlerce Kobanê için kitlesel eylem ve etkinliklerin yapıldığı, hatta bir köy adının bile Kobanê olarak değiştirildiği Güney Kürdistan’da toplum, siyasetten bunu beklediğini çok somut olarak göstermiştir.
Bununla birlikte Kobanê direnişi ve öncesinin Güney Kürdistan toplumunun kendi siyasi kültürü üzerinde yarattığı veya uzun vadede beslediği etkiler de dikkate alınmalı. Kobanê için çok yoğun bir biçimde Kürdistan Bölge Parlamentosu’nun önünde günler süren oturma eylemleri, kitlesel gösteriler, yürüyüşler, basın açıklamaları, toplantılar vs. yapıldı. Yani Şengal, Maxmur ve Kobanê direnişi Güney toplumunu sadece etkilemedi, aynı zamanda harekete de geçirdi. Dolayısıyla bir sorgulamayı da beraberinde getirdi. Bunun Güney’de sivil veya demokratik toplumun gelişmesine katkısı olmuştur, olacaktır.  


* Yeni Özgür Politika'nın 2014 Özel Sayısı'nda yayımlandı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder