23 Haz 2012

Özgürlük ütopya değil

Mandela’nın özgürlüğü için onlarca ünlü sanatçının Londra’da sahne aldığı 1988 senesi, ANC liderinin ABD tarafından terörist ilan edildiği yıldı. 3 yıl sonra özgürdü artık. 

Tracy Chapman, 11 Haziran 1988’de Londra’daki ünlü Wembley Stadı’nda sahneye çıkmaya hazırlandığı sırada, o gün hayatının değişeceğini bilemezdi. İlk albümü daha 2 ay önce çıkmış, ABD’de az, Avrupa’da ise henüz hiç tanınmayan genç bir müzisyendi. Orkestrasız, sadece elindeki akustik gitarla sahneye çıkıp, 72 bin kişiye „Talkin’ ‘bout a Revolution“ şarkısını söylemeye başladı: „Bilmiyor musun, onlar devrimi konuşuyor, kulağa fısıltı gibi geliyor. Yoksul insanlar ayaklanacak, haklarını alacak...“





O gün, aralarında Whitney Houston, Eric Clapton, Sting, George Michael, Bryan Adams, Bee Gees, UB40, Simple Minds ve Peter Gabriel’in de bulunduğu onlarca sanatçıyı bir amaç buluşturdu: Nelson Mandela’nın özgürlüğü. Mandela’nın 70. doğumgününde 67 ülkede 600 milyon insanın televizyon ekranlarında izlediği bu dev konser, ANC lideri için başlatılan özgürlük kampanyasının zirvesiydi. Her ne kadar canlı yayın haklarını alan Fox TV, sahne alacak sanatçıların siyasi mesajlar vermesini yasaklayarak konserin amacını sansürlemeye çalıştıysa da, o gün dünyanın dört bir yanında ‘Mandela’ya Özgürlük’ sloganı yankılandı.

Ödüllerle özgürlük mesajı verildi
‘Mandela’ya Özgürlük Kampanyası’ 1980 yılında başlamıştı. 9 Mart’ta Güney Afrika’da startı verilen kampanya için kısa bir süre içinde 15 milyon imza toplandı. Kiliselerin aktif destek verdiği kampanya, Güney Afrika ile sınırlı tutulmadı; örneğin aynı yılın ağustos ayında Kopenhag’da düzenlenen BM Kadın Konferansı’nda 500 kadın, Mandela’nın serbest bırakılması için imza verdi. Fransa’daki Sosyalist Parti de 17 bin imza toplayarak destek sundu ve bu imzaları Paris’teki Güney Afrika Elçiliği’ne teslim etti.
Kampanyanın öncelikli hedeflerinden biri de, Nelson Mandela ile ilgili yaratılan ‘terörist başı’ imajının kırılmasıydı. 80’li yıllarda farklı ülkelerde Mandela’ya verilen ödüller, örneğin Hindistan’ın en prestijli uluslararası ödülü olan Jawaharlal Nehru Ödülü bu bakımdan etkili oluyordu.
Kampanyanın yurtdışındaki iki merkezi, Hollanda ve İngiltere idi. Ve denebilir ki en etkili yürütüldüğü yer de Londra’ydı. 1980 yılının Aralık ayında Londra Birlik Üniversitesi ona „ırkçılığa karşı uluslararası mücadelede oynadığı tarihi rol için“ ömür boyu üyelik verilmesini kararlaştırdı. Ayrıca İngiltere’deki birçok belediye, o dönemde sokak ve parklara Mandela’nın adını vermeye başladı. 1983 yılında New York City Koleji de Mandela’ya onur üyeliği takdim ederken, Avustralya İnsan Hakları Ödülü de, Simon Bolivar Ödülü de o sene ANC liderine verildi.

Rejimden şantaj çabaları
Kampanya artık giderek genişliyordu. 1984 yılına gelindiğinde dünyanın birçok yerinde Mandela’ya Özgürlük Komiteleri kurulmuştu. Apartheid rejimi yapılan çağrıları yanıtsız bırakamazdı elbet. Ancak dönemin Başbakanı Botha’nın verdiği cevap, şu sıralar AKP hükümetinin denediği şantajdan hiç de farklı değildi: ANC silahlarını bırakırsa Mandela serbest bırakılabilirdi... Mandela, Botha’nın bu çağrısına yazılı yanıt verip, rejimi Apartheid düzenini lağvetmeye ve ANC üzerindeki yasağı kaldırmaya çağırdı. Neredeyse 20 yıldan sonra ilk defa Mandela’nın kaleminden kendi sözleri halka ulaşmıştı. Kısa bir süre sonra ülkenin dört bir yanında ayaklanmalar boy göstermeye başladı, Apartheid polisi ve askerleri isyanları büyük bir şiddetle bastırdı ve OHAL ilan edildi. Yine rejim, Mandela’ya istediğini yaptıramayınca farklı bir yönteme başvurdu: Prostat ameliyatı için hastaneye kaldırılan Mandela, dönüşte arkadaşlarının yanına değil de, aynı cezaevinde özel bir bölüme yerleştirildi. 24 yıllık esaretinde ilk defa tamamen tecrit altındaydı. Bahsi geçen, 1985 yılı.

ABD onu terörist ilan etti
O dönemde, ABD de dahil olmak üzere yurtdışından birçok milletvekili ve tanınmış şahsiyet, Mandela’yı cezaevinde ziyaret etmek için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunuyordu. Bakanlık hiçbirine izin tanımadı ama sadece başvurular bile önemli bir etki bırakmaya yetiyordu. Yine kampanya süresince bazı ülkelerdeki üniversite öğrencileri, fakültelerinde Mandela’ya onur üyeliği verilmesi için başvurularda bulundu.
Kampanya, bir yanda yaratılan ‘terörist’ algısını bozarken, bir yanda da ANC’nin mücadelesinin dünyanın dört bir yanında destek bulduğunu gözler önüne seriyordu. Ancak buna rağmen Mandela’nın 70. doğumgünü vesilesiyle düzenlenen özgürlük konserinin yapıldığı 1988 senesinde Ronald Reagan liderliğindeki ABD yönetimi, onu terörist listesine aldı. Dönemin Britanya Başbakanı Margaret Thatcher de Ekim 1987’de ANC’yi ve liderini ‘terörist’ olarak isimlendirmeyi sürdürüyordu.




Özgürlük gerçekçi bir hedef

Wembley konserinden bir yıl sonra, 1989’da Tracy Chapman, Uluslararası Af Örgütü’nün düzenlediği İnsan Hakları Turnesi’nde yine tek akustik gitarı ile sahne aldığında, şarkısına başlamadan önce şöyle dedi: „Sıradaki şarkı, hukuksuz bir şekilde yargılananlar, şimdi cezaevinde olanlar içindir. Bu şarkı Nelson Mandela içindir, adı ‘Freedom Now’ (Özgürlük Şimdi)... Onu hapse attılar/ Orada tuttular/ Belleğini kaybetmesini umdular/ Halkın, onun bir zamanlar nasıl öncülük ettiğini / adalet için nasıl savaştığını unutmasını umdular...“
Tracy Chapman bu şarkıyı söyledikten aylar sonra, 11 Şubat 1990’da Nelson Mandela, 29 yıllık esaretten sonra özgürlüğüne kavuştu. Kampanya tek başına bu sonucu doğurmadı kuşkusuz ancak etki gücü küçümsenmemeli. Yaşanan bir realite başka bir zaman ve mekanda aynı şekilde olmayabilir tabii. Ama Mandela’ya Özgürlük Kampanyası, bütün dünyaya özgürlüğün bir ütopya olmadığını gösterdi. Özgürlük, mümkün olduğu kadar yaşam kadar gerçektir, gerçekçi bir hedeftir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder