ABD'deki afroamerikan kurtuluş hareketinin liderlerinden Malcolm X bin dokuz yüz altmış beş yılında "Zenci, ellerini cebimden çek" sözleriyle katledildiğinde, Angela Davis Frankfurt Üniversitesi'nde Adorno ve Horkheimer'in derslerini dinliyordu. Şanslıydı. Irkçılığın maske takmaya ihtiyaç duymayacak kadar 'apak' olduğu bir dönemde, siyahi ten rengine rağmen burs kazanıp önce Massachusetts, ardından da Sorbonne'de okuyabilmişti. Şimdi ise Herbert Marcuse'ün yardımı ile Frankfurt Okulu'nun önde gelen isimlerinden sosyoloji ve felsefe dersleri alıyordu. Henüz 21 yaşındaydı.
Altmış beş senesi ABD'deki siyahiler için isyanın başladığı yıldır. Tam on yıl önce, Angela Davis'in memleketi Alabama'da Rose Parks'ın otobüsteki yerinden kalkmayarak gösterdiği itaatsizlik, bütün bir 'beyaz' sistemin boykotuna yolu açmıştı. Malcom X gibi suikasta kurban gidecek olan Martin Luther King, sivil itaatsizlik eylemlerine öncülük ediyordu. Mahatma Ghandi'nin öğretisini esas alıyordu, şiddet bulaşmamalıydı mücadelelerine.
Ancak siyah-beyaz televizyon ekranlarına yansıyan gösterilerde şiddete başvurmayan
siyahilere beyaz düzenin polisleri acımasızca saldırıyordu; tazyikli su sıkıyordu, hatta copu elinde olanlar rastgele gözaltına alıp tutukladıklarının yüzlerine tükürüyordu. İsyan işte bu devlet şiddetine idi. Altmış yedi yılına kadar ABD çapında yüzden fazla isyan çıkacaktı. Rejimin polis ve askerleri ise, o üç seneye üç yüzü aşkın cinayet sığdıracaktı. Ne de olsa siyahi ölümler hesapsızdı... Ki köleliğin bir başka yüzüydü kendini gösteren; 'beyazlıklarını' vurgulamak için beyaz kukuleta giyinen Ku Klux Klan'ın elini kolunu sallaya sallaya siyahilerin evlerini ateşe verdiği, ırkçı düzene hayır diyenleri katlettiği yıllardı elliler, altmışlar. Linç münferit değil, günlük yaşamın bir parçasıydı, 'meşru'ydu.
* * *
Otuz beş yılında suikasta kurban giden radikal - yoksullara ayrımcılık anlamına gelecek bir yasanın geçmesini engellemek için senatoda 15 saat ara vermeden bir konuşma yapmış - beyaz siyasetçi Huey P. Long'un adını taşıyan Huey Newton, hukuk öğrenimini finanse etmek için Oakland ve Beverly Hills'te hırsızlık yapıyordu. Frantz Fanon, Malcolm X, Mao ve Che Guevara okuduğu öğrencilik yıllarında, Bobby Seale ile tanıştı. Malcolm'un vurulduğu sene üniversitedeki ilk gayri resmi Siyahi Araştırmalar Bölümü'nü kurup, köşebaşlarında ve kafelerde ateşli konuşmalarla ırkçı ayrımcılığın son bulması için aktifleşmek gerektiğini savunuyorlardı. Bir yıl sonra ise Kara Panter Öz Savunma Partisi'ni (Black Panther Party for Self-Defense - BPP) kurdular. Bobby Seal Parti Başkanı, Huey Newton ise Savunma Bakanı oldu. Partinin kuruluşunu, 10 maddelik bir bildirge ile ilan ettiler:
- özgürlük ve özerklik
- iş
- sömürüye son verilmesi
- insan onuruna layık evler
- eğitim sisteminde reform
- askerlikten muafiyet
- keyfi polis şiddetine son
- adil yargılama hakkından mahrum bırakılan siyahi tutsakların serbest bırakılması
- mahkemelerde siyahilerin siyahiler tarafından yargılanması
- siyahi halkın geleceği ile ilgili referanduma gidilmesi.
* * *
Gençlik yıllarında sosyalizm ve komünizm düşüncesini benimseyen, Paris'te okuduğu dönemde antikolonyalist mücadele yürüten Afrikalı öğrencilerle tanışan Angela Davis, Kara Panterler'in Bobby Seale öncülüğünde Kaliforniya meclisini basıp işgal ettiği altmış yedi senesinde ABD'ye döndü. Afroamerikan kimlik yeniden inşa ediliyordu. Her türlü sömürü mekanizmaları ve mücadele yöntemleri sorgulanıyordu. Davis de döner dönmez hem Kara Panterlere hem de Komünist Parti'ye katıldı. Aynı dönemde, onun için "en zeki öğrencim" diyen Marcuse'ün yanında felsefe mastarını da yapıyordu. Kara Panterler'de hakim olan erkek egemen tarz ve yaklaşımlardan duyduğu rahatsızlık nedeniyle, Komünist Parti'nin bir fraksiyonu niteliğindeki Che-Lumumba-Club'da örgütleniyordu.
* * *
Altmış dokuz yılında, henüz on sekiz yaşındayken bir benzinliği silah zoruyla soyduğu için hapse mahkum edilen George Jackson, 'içeriden' Kara Panterler'e katılmıştı. Hapisteki ilk aylarında, Kaliforniya'daki Soledad cezaevinde bir gardiyanın üç siyahi aktivisti öldürdüğünü öğrendiğinde aklından tek bir kelime geçiyordu: İntikam. Cezaevi arkadaşları Fleeta Drumga ve John Clytchette ile bir gardiyanı öldürdükten sonra, onlara artık 'Soledad Kardeşleri' denecekti. George Jackson, bu olay üzerine yüksek güvenlikli bölüme alınıp tamamen tecrit edildi.
* * *
Angela Davis, Soledad Kardeşlerin maruz bırakıldığı tecrit, işkence ve kaba dayaklara tepkisiz kalamazdı. George Jackson ile görüştü, hatta daha sonra büyük ses getirecek olan kitabı 'Soledad Brother'i yazmasını öneren de Angela Davis idi. Onlar için protesto eylemleri organize etmeye, savunmaları için bağış toplamaya ve serbest bırakılmaları için farklı platformlarda konuşmalar yapmaya başladı. Bu nedenle ölüm tehditleri de alan Davis, kendi güvenliği için silahlandı.
Yetmiş yılının ağustos ayına gelindiğinde, George Jackson'un kardeşi Jonathan, Soledad Kardeşleri kurtarmak için başka bir davanın görüldüğü Marin County mahkeme salonunu otomatik silahla bastı. Yargılanan üç kişinin eline birer silah verip, mahkeme başkanı Harold Haley ile jüri üyelerini esir aldı. Ancak olayda hem yargıç Haley hem de üç tutuklu vuruldu. Angela Davis ise her yerde aranmaya başlandı, zira kullanılan silahlar onun adına kayıtlıydı.
FBI onun adını "ABD'nin en tehlikeli 10 suçlu" listesine dahil etti. Birkaç hafta geçmeden yakalandı. "Terörist örgüte yardım" suçlamasıyla idamla yargılandı. Dünyanın dört bir yanında 'Angela'ya özgürlük' komiteleri kuruluyordu. Onun yargılanması sayesinde beyaz kanunların kirli maskesi düştü. Haziran yetmiş iki yılında ise beraat etti. Cezaevinde geçirdiği sürede ABD'nin koca bir "cezaevi endüstriyel yapı"dan ibaret olduğunu derinliğine anladı ve hala da devam eden mücadelesini, başta da buna adadı.
* * *
Meşhur altmış sekiz yılında birleşik devletler açısından Kara Panterler ciddi bir tehlike olmaya başlamıştı. FBI, ajanlarla gruplara sızmaya, bazı üyeleri sahte ifadelerle teslim alıp hapse mahkum ettirmeye başladı. Altmış sekiz-altmış dokuz arasındaki sürede sayısız ev baskınlarında 740 üye tutuklandı. O dönemde 100'ü aşkın yerel teşkilat vardı. Bizzat dönemin FBI Başkanı J. Edgar Hoover, Kara Panterler'i "milli güvenlik önündeki en büyük tehdit" olarak isimlendirdi.
Panterlerin çok ciddi bağımsız toplumsal örgütlenmeleri de vardı. Örneğin polisler ve istihbarat elemanları, oluşturulan sağlık ocaklarını basıp, oradaki ilaçları imha ediyordu. FBI elemanları altmış yedi ile yetmiş yılları arasındaki kısa sürede kırkı aşkın üyeyi öldürüp, seksen beşten fazla aktivisti ağır yaraladı. Sahte bildiriler hazırlanıyordu, mektuplar manipüle ediliyordu, düzmece iddianamelerle önde gelen kadrolar cinayetten yargılanıp uzun hapis cezalarına çarptırılıyordu.
Sonra yetmişli yılların başında iki fraksiyona bölündüler. Biri legal çalışmayı, öbürü silahlı mücadeleyi savunuyordu. Seksenlerden itibaren ise giderek yok oldu.
* * *
Yirmi sekiz yaşındaki Zimmerman, yirmi altı şubatta Trayvan Martin adlı siyahi genci vurdu. Savcı onu tutuklamadı, zira cinayet 'meşru müdafaa' imiş. Oysa Trayvan'ın elinde ne bir silah ne de başka yaralayıcı bir alet vardı. Geçtiğimiz günlerde, ABD'ye bağlı Sanford kentinin sokaklarında, George Zimmermann'ı getirene on bin dolar verileceğine dair bir bildirge dağıtıldı. İmza: Yeni Kara Panterler Partisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder