“Özlemek
nedir bilir misin…”
Şehit Gurbetelli Ersöz
“Görülüyor ki, özlemlerin ve umutların sınırı olmadığı gibi,
gerçekleştirilmesi için bireyin kendisinden başka önünde ciddi bir engel de
yoktur. Yeter ki biraz toplumsal namus, biraz da aşk ve akıl olsun!”
Abdullah Öcalan
Evrenin sonsuzluğunda gizli hakikatin rengi tek
değildir. Siyahı laciverte boyayan ne kadar parlak yıldız varsa kozmosta,
yeryüzünde de o kadar parlak ışık huzmeleri gizlidir. O ışık bazen bir atın
gözlerinden, bazen bir kuşun sesinden, bazen de bir gülün dikenlerinden yansır
hakikat yıldızının parladığı anlara şahitlik edenlere, beyaz ışıkta
gökkuşağının bütün renklerini keşfedebilenlere. Renklerin mükemmel buluşmasına
tanıklık etmiş olan, anlam gücüne erişmiş olandır. Özlemin sırrına ermiş
olandır. Ki özlem, hakikatin gerçek dilidir.
Özlem de tıpkı evren gibi sonsuzdur. Öyle ki
binlerce yıl öteden çıkıp gelen bir pusula gibidir, arayışımıza yön veren. Onun
gösterdiği yolda ilerlerken neyi aradığımızı, neyi bulacağımızı bilmeyiz bazen.
Ki aramak ve bulmak kendi başına bir mücadeledir. O yüzdendir ki özlem,
arayışçı kılandır. Çünkü yaşamda eksik olanı, yitirileni ama kavuşulmak
isteneni hissettirir. Derinse elbette. Büyükse özlem.
Özlemler yüce olmazsa hakikatten ne kadar söz
edilebilir? Ki büyük ayrılıklar anlamlı kavuşmalara götürmezse, adına özlem
dediğimiz, avuntudan başka bir şey olabilir mi? Gerçekleştirilmek için değil
midir ki özlemler? Kolay değildir elbet özlemleri kavuşmalara dönüştürmek.
Anlam büyüklüğü burada gizlidir zaten.
Derler ki “En yüksek dağlar en derin denizlerden
çıkmıştır; en derin acıdan doğar en büyük sevinç“. Dağı doğuran denizse eğer,
ada belki de özlemin en büyüğüdür. Denizde dağdır. Deniz kadar engin, dağ kadar
kimsesizdir. Tıpkı mavinin sonsuzluğunda dağ kadar özlemle dolan adalı gibi…
Etrafı sarılmış; dikenli teller,
betondan duvarlarla. Hapsedilmiş. Ama özgür. Adanın kıyısını denize dökmeye
çalışanlar hiç anlamadı bunu. Hücre içinde hücreler kurdular, duvarları
kalınlaştırdılar o yüzden. Oysa hiçbir duvar durduramaz O’nun özgür ruhunu. Ve yaşamla
dolar adım attığı her mekan, gri betondan kurulu olsa da.
Bütün bir evrenin sığdığı küçücük
hücresi gibi.
Hücrenin duvarına bir şey asılı.
Nedir? Bir pano. Ve eski gazetelerden kesilmiş fotoğraflar, kupürler, elle
yazılmış notlar.
Fotoğraflar sararmış.
Birinde bir kadın. Öyle hafif ki gülümsemesi. O’na
bakıyor sanki. Adı Zîlan.
“Zîlan komutandır, biz onun emir erleriyiz.”
Zîlan tanrıçadır. Özgürlük tanrıçası. Gözlerinde
saklıdır anlam gücü, hakikatin ta kendisi.
Onun yanında, hep fotoğraftaki gibi kalan, kalacak
olan güzel insanlar. Yüreklerine dağ gibi özlemler sığdırmışlardı.
Ve yoldaş. Zaman ve mekanı ikilem halinden kurtaran,
ikilemi iki’nin ayrılmazlığına dönüştüren.
Bu nasıl bir özlem! Bütün dağlar ve
okyanuslardan da büyük.
* * *
“Çok
güzel ve akıllı kızları şehit verdik. Özlemlerine yanıt olmak için kendimi
adeta her gün yeniden yarattım. Ama yeterli olamadığım için de sürekli acılı
yaşadım. Kadınla özgürce tarihsel buluşmayı gerçekleştirmiştim. Ama bir nevi
çağdaş Ferhat’la Şirin gibi kavuşmayı asla başaramayacaktım. Fakat bu nostaljik
anıyı gerçekleştirmenin pek anlamlı ve gerekli olduğuna da inanmadım. Mevcut
koşullarda (hegemonik sistemlerde) kavuşmanın aşkın ölümü olduğunu fark
edebiliyordum.
Dolayısıyla
önemli olan bütün toplumsal sorunların çözümü için aşkla çalışabilmekti. Daha
doğrusu, gerçek aşk ahlakı, toplumsal sorunlarla savaşma ve çözme yeteneğinde
ve gücünde olmak demekti. Bu yeteneği ve gücü olmayanların, bu güçlerini ve
yeteneklerini geliştiremeyenlerin aşkı ve aşk ahlakı olamazdı.”
* * *
Aslolan, yüreğimize sığdırdığımız büyük özlemlere
yanıt olmakmış meğer. Lakin yürek büyütülmeden hangi yüce özlem sığdırılabilir
ki içine? Yürekse anlam, hakikatle büyür ancak. Evrene doğru yürüdükçe, her
adımla birlikte ufuk da genişler. Büyür kalp. Açılır sevginin kapıları. O
kapılar birer kanada dönüşür, özlemleri kucaklayan. Kucaklanan, artık senin bir
parçan olur. Ayrılmaz bir daha. Sen olur. Kendini gerçekleştirmenin tek yolu
özlemleri gerçekleştirmek olur, ama aşk ile. Yaşamın anlamı işte burada
gizlidir. Özlem bu yüzden hakikate giden yoldur, bu yolda yürümesini bilenler
için.
Sen, bilensin.
14.09.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder