Her şey Zeynep’in mektubuyla başladı. Bir gün gazetemiz Yeni Özgür
Politika’nın merkezine gelen mektuplar arasında, Sincan Kadın
Cezaevi’nin mührünü taşıyan bir zarf vardı. Haftalar, belki de aylar
önce, gazetenin eki PolitikART’ta, Zeynep Avcı imzalı bir öykü
yayımlanmıştı. Öyküyü bize Özgür Gündem’den Hüseyin Aykol göndermişti.
1996’dan beri tutsak Zeynep’in bir yakını ise, öyküsünün yayımlandığı
PolitikART sayısını saklayıp, bir şekilde kendisine ulaştırmıştı. Zeynep
de teşekkür etmek için bize mektup yazmıştı. Bu mektup, ilk köprü oldu.
Sonra o köprüye niceleri eklendi.
Zeynep’in bize PolitikART için
yazı isteyebileceğimiz, kalemi güçlü diye önerdiği tutsaklardan biri de
Murat Türk’tü. 1995’den beri cezaevinde olan Amed-Bağlarlı Murat Türk’e
hemen yazdık. Gelen öyküyle birlikte bir not da yolladı. ‘Böğürtlen
Zamanı’ adlı bir roman çalışmasının olduğunu, kitap olarak
basılmadığını, PolitikART’ta bölüm bölüm yayımlanabileceğini belirtti.
Yaklaşık 100 A4 sayfası uzunluğundaki bu gerilla romanını 2 haftada bir
çıkan bir ekte yayımlamamız mümkün değildi, fakat bu çalışmasını yine
de bize ulaştırmasını istedik. Gelen kalın zarfla ikinci köprü kurulmuş
oldu.
‘Böğürtlen Zamanı’, Haziran 2012’de Avrupa’da Mezopotamya
Yayınları’nda çıktı, kısa zaman içinde ikinci baskı yaptı. Devamı
niteliğindeki roman çalışması içerideki ‘kritik süreci’ni tamamlayıp
dışarıya yola çıktı. 1995’te tutuklanıp müebbet hapis cezasına
çarptırılan ve hala Bolu F Tipi Cezaevi’nde tutsak Murat Türk’ün ikinci
kitabı olan ‘Köprüdeki Düşman’ ise, taze fırından çıkıp raflardaki
yerini almaya başladı.
Bir romanı tanıtmak göreceli kolay. Ama öykü
kitabını nasıl anlatmalı? Köprüdeki Düşman’ı düşününce, gözlerimin
önünde ilk beliriveren motif, yarımay oluyor. Öykülerde bu motif sıkça
kullanıldığından değil. Bence Kürdün gerçeğini en iyi anlatan motiftir
yarımay. Bir yanı aydınlık, öbür yanı karanlık. Karanlığın
koyuluğundandır beyazlığının parlaklığı. Ve yüzünün doğusu bu denli
aydın olduğundandır karanlıktaki yüzünün bu kadar koyması, koyu olması.
Ki belki de Kürdün diyalektiğinde gizlidir evrenin sırrı. Biri, diğeri
olmaksızın var olamaz. Bir bütündür. Ve karanlık, yokluk değil. Yok gibi
görünenin altında bir varlık var. Onu keşfetmektir aslolan.
Murat
Türk’ün öyküleri de Kürdün bu yaşam diyalektiğinin örgüsünü taşıyor. Kah
Qırıxça, yani Amed şivesiyle konuşan Dodo, Şaşo ve Titi’ye
gözlerinizden yaş akana dek gülersiniz, kah Sessizlik Zamanları’nın Ali
Dayısı’na ağlarsınız. Bazen kendinizi bir zindanın hücresinde ölü bir
kuşa ağlarken bulursunuz, bazen Issız bir Şose’de kilometreler boyu
yoldaşının kanlı, cansız bedenini taşıyan bir gerillanın ruhunun en
derinliklerinde. Bazen intikam duygularıyla dolarsınız, bazen
düşmanınızın dahi nihayetinde bir insan olduğunu algılarsınız.
Böğürtlen
Zamanı’ndan tanıdığımız Mavi Gözlü At ile Köprüdeki Düşman’a giriş
yapıyoruz. Bizi, ilk defa babasıyla balık tutmaya giden çocuğun
denizimsi dünyasına taşıyor. O çocuk birden karpuz çalmak için bostana
sızan Amedli bir qırıx oluyor. Sonra kendimizi tekrar denizde buluyoruz.
Fırtınaya yakalanan bir gemide kaptan ve gemiciler. Yarına dair
umutsuzluğun ve inançsızlığın ortasında Arayışın Sırrı’nı gücünü
öğreniyoruz yoğun bir sembolizmle işlenmiş bu hikayede. Oradan hücreye
düşüyoruz. Halk ağızlı destan formundaki Sessizlik Zamanları’nda yaşamı
çalınmışların öyküsüne düğümleniyor boğazımız. Zindanın ağır kapısından
çıkıp önümüzde beliriveren Patika’dan ilerliyoruz. Kendimizi pusuya
düşmüş buluyoruz. Sonra önümüze bir köprü çıkıyor. Orada düşmanla göz
göze geliyoruz. Gece oluyor. Sabahın ilk ışıklarıyla Amed’deyiz.
Saraykapı’nın oradaki meydana pazar kurulmuş. Farklı bir zamanın Amed’i
sanki. Üç qırıx – Dodo, Şaşo ve Titi – ne şeytanlıklar düşünüyordur bu
pazar yerine kuracak tezgah ararken. Eşeq sınet olmiş kirwe ariler! 3
bölümlük Güvercin öykülerinin ilki böyle. Tekrar dağdayız. Etrafı
gerillalarca kuşatılmış bir evde, gözlerini kaybetmiş bir asker – adı
Şarlo – türkü söylüyor. Bir başka dağda fedakar gerilla Katır Cemal
emeğin destanını yazıyor. Bir zindanın hücresinde bir Özgür Kuş ölüyor.
Ve Issız Bir Şosede, 17 yıl önce sonsuzlaşıp toprağa gömülen gerilla
Şoreş’in ürpertisi ruhumuza dokunuyor. Karasu’nun omuzlarında taşınan
hakikat üzerimize çöküyor. Bir savaşın ortasında, belki de ilk defa bir
gerillanın iç dünyasının bu denli derinlerine iniyoruz. Yıkık bir köyün
şosesinde yürümeye devam ediyoruz. Sarı Saçlı Kız birden önümüze
çıkıyor. Onun gözlerinde yitik sanılan bir çocukluğun izleri var. Umutla
gülümsüyor.
İçlerinden bazıları çeşitli edebiyat etkinliklerde
ödüle değer görülmüş 15 öyküden oluşan ‘Köprüdeki Düşman’, geçtiğimiz
günlerde Mezopotamya Yayınları’ndan çıktı. Kitap, www.pirtuk.info
adresinden temin edilebilir.
Murat Türk
1976
Amed-Bağlar doğumlu. 1990’da siyasal faaliyetlere başlayıp 1992’de Kürt
özgürlük mücadelesine katıldı. 1995’de tutsak düştü. Müebbet hapse
mahkum edildi. Halen Bolu F tipi Cezaevi’nde kalmakta. İlk romanı
Böğürtlen Zamanı 2012’de yayımlandı. Soranca’ya çevrilip basılan
Böğürtlen Zamanı’nın Almanca çevirisi de yakın zamanda Mezopotamya
Yayınları’ndan çıkacaktır. Öyküleriyle 2008’de 16. Hüseyin Çelebi
Edebiyat Etkinliği’nde birincilik, 2010’da 6. İsmet Baycan Öykü ve Şiir
Yarışması’nda ikincilik, 2012’de 2. Yılmaz Güney Kültür ve Sanat
Festivali’nde eşdeğer ödülü aldı.
http://www.yeniozgurpolitika.eu/index.php?rupel=nuce&id=28540
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder