Almanya Federal Göç ve Mülteciler Dairesi, her ay iltica istatistiklerini yayınlıyor. Dairenin son raporuna göre, temmuz ayı içinde 4 bin 498 mülteci, Almanya'ya sığındı. Son yıllarda en çok Afganistan'dan mülteci Almanya'ya gelirken, mevcut durumda Suriye birinci sıraya yükseldi. Esad'ın başındaki Baas rejimi ile silahlı güçler arasındaki çatışma ve saldırılar nedeniyle ülkelerini terk edip, temmuz ayında Almanya'ya gelenler, o ayki ilticacıların yüzde 13.5'ini oluşturuyor. Ve bu gidişle sayıları daha da artacaktır.
Türkiye yanı sıra Suudi Arabistan ve Katar'ın Suriye'deki Arap silahlı güçleri silahlandırdığını belirtip, konuya aşağıda dönmek üzere, farklı bir hususa dikkat çekelim...
Berlin'de 6 yıl önce inşaatına başlanan ve Willy Brandt'ın adını taşıyacak
havaalanın açılışı, sözde 3 Haziran'da yapılacaktı. Ama bir sürü hata nedeniyle bu yüksek 'prestijli' proje tamamlanamadı, açılış seneye ertelendi. Planlamacılar birçok şeyi unutmuş veya yanlış hesaplamış olsa da, bir konuda inanılmaz bir disiplin ve kararlılıkla önlerine konulan görevi zamanında uygulamışlar: Havaalanındaki ilticacı gözaltı merkezinin açılışı, planlandığı gibi 1 Ağustos'ta yapılmış. Hayırlı ola!
Hatırlanırsa bir süre önce, bundan böyle iltica başvurularının daha hızlı bir şekilde sonuca götürüleceği açıklanmıştı. Olumlu karşılanan bu kararın pratikte nasıl uygulanacağını Berlin'deki yeni ilticacı gözaltı merkezinde oturtulacak işleyişten anlayabiliyoruz. Buna göre kimliksiz veya sahte kimlik ile yakalananlar ya da 'güvenli' bir ülkeden gelenler, havaalanında gözaltına alındıktan sonra, ülkelerini neden terk ettiklerini burada izah etmek zorunda olacak. İltica etmek isteyenler, hukuki veya psikolojik yardım olmaksızın - dolayısıyla haklarını bilmeden - burada ifade verecek. Sonra, onları sorgulayan memurlar iki gün içinde karar verecek. Başvuru reddedilirse avukat çağrılabilir. Ama o avukatın da 3 gün içinde İdare Mahkemesi'ne tedbiri karar için başvurması gerekecek. Mahkemenin de karar vermesi için 2 hafta zamanı kalıyor. Dolayısıyla bütün işlemler, 19 gün içinde sonuçlanacak. İlticacı, bu süre içinde havaalanındaki gözaltı merkezinde tutulacak. Yani ilticacı, başvurusu kabul edilmezse hiçbir şekilde havaalanının dışına çıkamayacak. Sınırdışı kararı verilse de, yurtdışı işlemleri sonuçlanıncaya kadar (azami 18 ay) gözaltında tutulacak.
Sanırım bu uygulamanın amacı açık: İlticacıların sayısını mümkün olduğu kadar düşürüp, gelen sığınmacıları kolayca savaş, çatışma ve baskı altındaki ülkelerine geri gönderebilmek!
Buradan, farklı bir konu gibi görünen ama yukarıdaki hususlarla çok yakından alakalı bir konuya giriş yapalım: Almanya'nın Suudi Arabistan'a 270 adet Leopard 2 PSO tankın satışını onaylaması, geçen sene epey yankı uyandırmıştı. Suudiler çok memnun kalmış olmalı ki 600-800 tank daha almayı planlıyorlar. Katar da 200 adet alacakmış.
Peki Suudi Arabistan ile Katar, tanesi 8-9 milyon eurodan satılan Alman leoparları neden bu kadar seviyor? Neden milyarlarca dolar vermeye hazırlar?
Leopard 2 PSO'nun temel özelliği, kırsal alanda yürütülen savaşlara göre değil de, şehir koşulları temelinde tasarlanmış olması. Bundan böyle savaşların - özellikle Ortadoğu ve Arap coğrafyasında - şehirlerde yaşanacağı öngörüldüğü için, bu ortamdaki 'şehir gerilla'larına karşı etkili olacak silahlara ihtiyaç var. Leopard 2 de, dünyadaki en modern, pahalı ve rağbet gören tank konumunda. ABD ve İsrail askerlerinin Irak ve Lübnan'daki savaş deneyimleri temelinde tasarlanan Leopard, 360 dereceli termal kamera sistemine sahip olup, tankın içindeki monitörler yardımıyla sağlam nokta vuruşları yapabiliyor. Tank kulesine yerleştirilen ikinci silah, kuleden bağımsız çevirilebilir, kenarlara 'hard kill' sistemi kurulmuş. Kullanılan materyal da, el bombası veya mayınla tahrip edilemeyecek kadar sağlam.
Başbakan Angela Merkel, geçen yıl Alman güvenlik ve dış politikasıyla ilgili bir konuşmasında, çok önemli bir noktaya değinmişti. Batı'nın artık bütün çatışmalara doğrudan katılamayacağını, ancak müdahil devletlerin muktedir kılınması gerektiğini söyleyen Merkel, "Şunu özellikle vurguluyorum: Bu, silah ihracatını da kapsar" sözlerini kullanmıştı.
Devletlerin halklara karşı savaşlarında en modern silah teknolojisini tedarik etmeye hazır Almanya, bu silahların kustuğu ölüm ve yıkımdan kaçan insanlara ise kapıları kapatıyor. Berlin havaalanındaki ilticacı gözaltı merkezi, bunun içindir. Önceki hafta Murat Çakır'ın da anımsattığı gibi, Nazi vahşetini yaşayan Paul Celan'ın "Ölüm, Almanya'dan gelen bir ustadır" dizesi hala ne kadar da geçerli...
Türkiye yanı sıra Suudi Arabistan ve Katar'ın Suriye'deki Arap silahlı güçleri silahlandırdığını belirtip, konuya aşağıda dönmek üzere, farklı bir hususa dikkat çekelim...
Berlin'de 6 yıl önce inşaatına başlanan ve Willy Brandt'ın adını taşıyacak
havaalanın açılışı, sözde 3 Haziran'da yapılacaktı. Ama bir sürü hata nedeniyle bu yüksek 'prestijli' proje tamamlanamadı, açılış seneye ertelendi. Planlamacılar birçok şeyi unutmuş veya yanlış hesaplamış olsa da, bir konuda inanılmaz bir disiplin ve kararlılıkla önlerine konulan görevi zamanında uygulamışlar: Havaalanındaki ilticacı gözaltı merkezinin açılışı, planlandığı gibi 1 Ağustos'ta yapılmış. Hayırlı ola!
Hatırlanırsa bir süre önce, bundan böyle iltica başvurularının daha hızlı bir şekilde sonuca götürüleceği açıklanmıştı. Olumlu karşılanan bu kararın pratikte nasıl uygulanacağını Berlin'deki yeni ilticacı gözaltı merkezinde oturtulacak işleyişten anlayabiliyoruz. Buna göre kimliksiz veya sahte kimlik ile yakalananlar ya da 'güvenli' bir ülkeden gelenler, havaalanında gözaltına alındıktan sonra, ülkelerini neden terk ettiklerini burada izah etmek zorunda olacak. İltica etmek isteyenler, hukuki veya psikolojik yardım olmaksızın - dolayısıyla haklarını bilmeden - burada ifade verecek. Sonra, onları sorgulayan memurlar iki gün içinde karar verecek. Başvuru reddedilirse avukat çağrılabilir. Ama o avukatın da 3 gün içinde İdare Mahkemesi'ne tedbiri karar için başvurması gerekecek. Mahkemenin de karar vermesi için 2 hafta zamanı kalıyor. Dolayısıyla bütün işlemler, 19 gün içinde sonuçlanacak. İlticacı, bu süre içinde havaalanındaki gözaltı merkezinde tutulacak. Yani ilticacı, başvurusu kabul edilmezse hiçbir şekilde havaalanının dışına çıkamayacak. Sınırdışı kararı verilse de, yurtdışı işlemleri sonuçlanıncaya kadar (azami 18 ay) gözaltında tutulacak.
Sanırım bu uygulamanın amacı açık: İlticacıların sayısını mümkün olduğu kadar düşürüp, gelen sığınmacıları kolayca savaş, çatışma ve baskı altındaki ülkelerine geri gönderebilmek!
Buradan, farklı bir konu gibi görünen ama yukarıdaki hususlarla çok yakından alakalı bir konuya giriş yapalım: Almanya'nın Suudi Arabistan'a 270 adet Leopard 2 PSO tankın satışını onaylaması, geçen sene epey yankı uyandırmıştı. Suudiler çok memnun kalmış olmalı ki 600-800 tank daha almayı planlıyorlar. Katar da 200 adet alacakmış.
Peki Suudi Arabistan ile Katar, tanesi 8-9 milyon eurodan satılan Alman leoparları neden bu kadar seviyor? Neden milyarlarca dolar vermeye hazırlar?
Leopard 2 PSO'nun temel özelliği, kırsal alanda yürütülen savaşlara göre değil de, şehir koşulları temelinde tasarlanmış olması. Bundan böyle savaşların - özellikle Ortadoğu ve Arap coğrafyasında - şehirlerde yaşanacağı öngörüldüğü için, bu ortamdaki 'şehir gerilla'larına karşı etkili olacak silahlara ihtiyaç var. Leopard 2 de, dünyadaki en modern, pahalı ve rağbet gören tank konumunda. ABD ve İsrail askerlerinin Irak ve Lübnan'daki savaş deneyimleri temelinde tasarlanan Leopard, 360 dereceli termal kamera sistemine sahip olup, tankın içindeki monitörler yardımıyla sağlam nokta vuruşları yapabiliyor. Tank kulesine yerleştirilen ikinci silah, kuleden bağımsız çevirilebilir, kenarlara 'hard kill' sistemi kurulmuş. Kullanılan materyal da, el bombası veya mayınla tahrip edilemeyecek kadar sağlam.
Başbakan Angela Merkel, geçen yıl Alman güvenlik ve dış politikasıyla ilgili bir konuşmasında, çok önemli bir noktaya değinmişti. Batı'nın artık bütün çatışmalara doğrudan katılamayacağını, ancak müdahil devletlerin muktedir kılınması gerektiğini söyleyen Merkel, "Şunu özellikle vurguluyorum: Bu, silah ihracatını da kapsar" sözlerini kullanmıştı.
Devletlerin halklara karşı savaşlarında en modern silah teknolojisini tedarik etmeye hazır Almanya, bu silahların kustuğu ölüm ve yıkımdan kaçan insanlara ise kapıları kapatıyor. Berlin havaalanındaki ilticacı gözaltı merkezi, bunun içindir. Önceki hafta Murat Çakır'ın da anımsattığı gibi, Nazi vahşetini yaşayan Paul Celan'ın "Ölüm, Almanya'dan gelen bir ustadır" dizesi hala ne kadar da geçerli...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder